“Cümleler Toğrudur Sen Toğru İsen” - Yunus Emre

Yunus Emre hazretlerini (kuddise sirruh) hepimiz biliriz. Batıni ve zahiri ilimlere vakıf bu hekim (hikmet sahibi), arif (marifetullah sahibi), alim (ilim sahibi) zat-ı muhteremin fuyuzat-ı Rabbani ile söylenmiş şiirleri her yaş ve ilim seviyesinde insana hitap eder vecizliktedir. Onun çeşitli insan zümrelerine tesir eden sözünün sebebi tabii ki şiirlerinin kaynağı olan ilahi feyizdir. Kendisi, bu feyzi şöyle dile getiriverir: “İy sözlerün aslın bilen gel di bu söz kandan gelür / Söz aslını anlamayan sanur bu söz benden gelür.” (Ey sözlerin aslını bilen, gel şimdi bu sözlerin nereden geldiğini söyle; zira sözün aslını anlamayanlar bu sözler benden geliyor zannediyorlar.)
Aşık Çelebi Ne Demiş?
Aşık Çelebi, Meşair-i Şuara (Şairlerin Hassaları) isimli eserinde Yunus Emre’den şöyle bahseder: “Mülk aleminden melekut alemine çekilmiş, kamil ve çok seçkin bir kimsedir. Ümmidir ama kutsal mektepte ders okuyanlardandır. Söz dili hal diline tercüman olan velilerdendir. Gayb diliyle gönlündekini ortaya koyan sırlara vakıf kimselerdendir. Her ne zaman okumaya yönelmiş, harfleri tam olarak söylemeye dili dönmemiş ve kalp aynası hat ve nakış tozlarıyla tonmamış.” Aşık Çelebi Yunus Emre’nin ümmi olduğunu yani okuma yazma bilmediğini söylese de onun çok iyi bir eğitim aldığını ifade eden kaynaklar da mevcuttur. İşin aslını Allah bilir.
“Toğrulık Bulunmaz Sen Eğri İsen”
Gelin, onun “Cümleler toğrudur sen toğru isen / Toğrulık bulunmaz sen eğri isen” beyti üzerine bir düşünelim. Şair burada acep ne demektedir? Siz biraz düşünüverin, ben de bu arada kendi yorumumu size deyivereyim: Şair demektedir ki sen kendinde olmayanı dışarıda göremezsin. Eğer dışarıda, haset görüyorsan bu senin içindeki haset ateşinin habercisidir. Eğer dışarıda karmaşa, kaos görüyorsan bu senin içindeki kaosun ve dahi karmaşanın habercisidir. Eğer senin içinde bu yazılımlar yoksa zaten sen onlar dışarıda olsa bile algılayamazsın zira sende onları algılayacak donanım yoktur.
Kendi Adımına Bak Hani büyük zatlar demişler ya “Nazar ber kadem” diye, o hasepten kişi evvela kendi adımına bakmalı. Başkasının kibriyle, hasediyle; dilini, zihnini ve dahi kalbini yoran kişi kendini ıskalar. Kendini bilemez. Halbuki kendini/ nefsini bilen Rabbini bilmez mi? Öyleyse ne yapacağız? Eğer dışarıda tasvip etmediğimiz bir durum vuku bulmuşsa evvela kendimize bakacağız. Sonra o kötü hasletimizi itidal olana çekmeye çalışacağız. Zira bize bu kötü hasletleri veren de Rabbimiz. Ama o hasletlerle öylece kalmamız istenmiyor bizden, o hasletleri mutedil olana çevirmemiz bekleniyor. “Nefse ve onu düzgün bir biçimde şekillendirip ona kötülük duygusunu ve takvasını (kötülükten sakınma yeteneğini) ilham edene andolsun ki, nefsini arındıran kurtuluşa ermiştir.” (Şems, 7-9) Mesela gazap duygumuz; vatanımızı, ailemizi korumamız için gerekli bir duygu. Bundan külliyen vazgeçmemiz söz konusu değil. Eğer bu gazap duygumuz ani öfke patlamalarımızla bizi zulmeden biri haline getiriyorsa bunu oturup düşünmeliyiz. Tabii birden bütün kötü hasletlerimizi bırakacağız, hemen mükemmelleşeceğiz diye bir şey de yok. İnsanoğlu yavaş yavaş öğreniyor. Her şeyin bir sırası, süreci var. Ne demiş Yunus Hazret: “Şeriat, tarikat yoldur varana / Hakikat, marifet andan içreu.” O zaman Fahr-i Kainat Efendimizin (aleyhi’s-salatu ve’sselam) şu güzel duasıyla yazımızı hitama erdirelim: “Ey kalpleri halden hale çeviren Allahım, kalbimi dinin üzere sabit kıl.” (Tirmizi, Deavat, 124) Baki muhabbetle…
Aşağıdaki kaynaktan faydalanılmıştır:
Semerkand Aile Dergisi Sayı:213 s.56