Görüş Bildir

Vâridât Nedir?

Vâridât nedir, ne demektir. Vâridât’ın  anlamı. Tasavvufi bir terim olarak Vâridât.

Sözlüklerde “suya giden, suya ulaşan” anlamına gelen “vârid” kelimesinin çoğulu olan “vâridât”, tasavvufî bir kavram olarak “kulun kastı olmadan Allah Teâlâ’dan kalbe gelen manalardır.” İlham, tecelli ve fetih ile yakın anlamlıdır. “Çeşmeye varmak, suya gelen topluluk, akan su ve dere” gibi manalara gelen “vird” kelimesi de aynı kökten türemiştir.

İmam Kuşeyrî hazretleri vâridât hakkında şöyle der: “Sûfîlerin en çok kullandıkları kelimelerden biri de vâridâttır. Vârid, kulun kastı olmaksızın kalbe gelen ilham, feyz ve benzeri havâtırdır.”

Dervişin kalbine ansızın gelen vâridât, kalbe bir bilgi, bir kavrayış bırakır ve gider. Gitmesi de ansızındır. Abdülkadir Geylânî hazretleri, “İlâhî vâridâtın gelişi çok başkadır. İnsan onu istemekle elde edemez. Herhangi bir sebeple de gitmez. Onun geliş yönü ve zamanı da bir değildir” buyurarak vâridâtın geliş ve gidişinin kulun elinde olmadığını söyler.

Sûfîler her hallerinde Kur’an-ı Kerim ve sünnet-i seniyyeye bağlı oldukları için gelen vâridâtı da yine bu iki terazide tartarlar. Bu konuda Ebu Süleyman Dârânî hazretleri şöyle der: “Çoğu kez, bazen kırk gün boyunca kalbime sûfîlere gelen ilham ve vâridât türü şeyler gelir. Ben onları iki âdil şahit olan Kur’an ve sünnete arz edip, gelenin hak olduğuna dair tasdiklerini almadan kalbime girmesine izin vermem.”

Şeyh Abdullah Dihlevî hazretleri vâridât hakkında şöyle der:

“Nakşibendiyye Tarikatı şu dört şeyden ibarettir:

• Kalbi dünyevî şeylerden uzak tutmak,
• ‘Devam-ı huzur u agâhi’ (huzurda olma ve manevi uyanıklık halinin devamlılığı),
• Cezbeler,
• Vâridât.

Yine Şeyh Abdullah Dihlevî hazretleri vâridât gelmeden önce sâlike telkin edilen görevleri şöyle sıralar: “Sâlike önce kalbî zikir, kalbi Allah’ın zikrinden başka düşüncelerden korumak ve vukûf-i kalbi (kalbin hallerini denetleme) telkin edilir. Çünkü kalbe mâsivâ gelmemesi veya az gelmesi ile huzurda bulunma ve manevi uyanıklık hallerinin yerleşmesiyle kişide cezbe ve vâridât hâsıl olur.”

O halde kul vâridât gelsin diye amel etmez ama yukarıda sayılan görevleri yerine getirmeyen kişide de vâridât olmaz.

Sûfîler, vâridâtı ilâhî feyzin kulun kalbini ele geçirmesi olarak tanımlar. Vâridâtın özelliklerinden biri de dervişin dağınıklığını gidermesi olarak ifade edilir. Vâridât sonucunda derviş kendinde bir hiçlik görür. Vâridât arttıkça hiçlik duygusu da artar.

İbn Atâullah el-İskenderî hazretleri vâridin ansızın gelmesinin sebebinin, kulun kendi gayreti ile ilâhî feyze ulaştığını düşünmemesi olduğunu söyler: “Çoğu kez vâridâtlar ansızın gelmektedirler. Bu da kulun vâridâtları, yaptığı amellerin bir sonucu olarak görmemesiyle olur.”

Ebû Ali ed-Dekkâk hazretleri buyurur ki: “Vâridât virdlere göre olur. Zâhirde virdi olmayanın sırrında ve bâtınında vâridi olmaz.” Bu söz daha sonra “virdi olmayanın vâridi olmaz” diye şöhret bulmuştur. Günlük zikirlerini yerine getirmeyen kişinin kalbine ilâhî feyz de gelmez. Derdi Allah olmayan kişinin vâridâtı da olmaz.

Allah’a giden yolların bir usulü vardır. Usule uymayanın vâsıl olmasını beklemek safdilliktir. Derviş, “Ey iman edenler! Ne mallarınız ne evlâtlarınız sizi Allah’ı zikretmekten alıkoymasın!” (Münafikûn 9) ayet-i kerimesini bir an bile aklından çıkarmayan ve bu ayetin buyurduklarını yerine getiren kişidir. Bu sebeple günlük zikir derslerini asla terk etmez.

Vird ve vârid ilişkisini İbn Atâullah el-İskenderî hazretleri şöyle açıklar: “Vird Allah’ın kulundan istediği, vârid ise kulun O’ndan istediğidir. O’nun senden istediği nerede senin ondan istediğin nerede?”

O halde derviş virdlerine son derece dikkat etmeli, yolculuk ve hastalık halinde dahi gücü nispetinde terk etmemelidir. Önemli olan Allah Teâlâ’nın kulundan istediğidir. Dervişin önceliği de bu olmalıdır. Çünkü vâridât istenmez, o bir lütuftur. Asıl mesele istikamet olduğuna göre vâridatın olmaması eksiklik de sayılmaz.

Sûfîler, dervişin vâridâtını başkalarına açıklamamaları ikazında bulunur. Çünkü vâridâtın ifşa edilmesi amelin kalpteki tesirini azaltır ve kulun Rabbi’ne sadakatini gölgeler. Ayrıca az çok kibre de sebep olabilir. Yine insanlar nezdinde ayrıcalık sayılacağı için tehlike barındırır.

İbrahim b. Edhem hazretleri kulun kalbine gelen ilâhî vâridâtın değerini anlatmak için kendisine gayptan bir vârid geldiğinde şöyle dermiş: “Şu dünya hükümdarları nerede? Gelsinler de bunun ne kadar zevkli bir şey olduğunu görsünler de mülklerinden utansınlar!”


Aşağıdaki kaynaklardan faydalanılmıştır:
Cihat Ceylan - Semerkand Dergisi Sayı:295 s.20



nizami hayat logo