Ramazan Ayı ve Fazileti
Bazı zaman ve mekânlar var ki Rabbimiz katında diğerlerine göre daha faziletlidir. Bu tür zaman ve mekânlarda yapılan ibadetler ayrı bir öneme sahip olup sevabı daha çoktur. İşte ramazan-ı şerif o faziletli zaman dilimlerinden biridir. Bu ay çeşitli rivayetlerde Cenâb-ı Hakk’a nisbet edilerek anlatılır. Nitekim Hz. Âişe’nin [radıyallahu anhâ] Resûlullah Efendimiz’den [sallallahu aleyhi vesellem], “Ramazan Allah’ın ayıdır” (Ali el-Müttakî, Kenzü’l-Ummâl, nr. 23685, 35172.) diye naklettiği rivayet edilmiştir. Öte yandan Peygamber Efendimiz [sallallahu aleyhi vesellem],
“Günlerin efendisi cuma, ayların efendisi ramazandır” (İbn Ebû Şeybe, el-Musannef, 2/57) buyurmak suretiyle ramazan ayına verilen değeri bir kez daha gözler önüne sermiştir.
Ramazanın Anlamı
Ramazan sözlük anlamı itibariyle, “günün çok sıcak olması, güneşin kum ve taşları çok ısıtması, kızgın yerde yalınayak yürümekle ayakların yanması” anlamındaki ramad masdarından veya “güneşin güçlü ısısından çok fazla kızmış yer” manasındaki ramdâ’ kelimesinden türemiştir. Bu ay, içerisinde yapılan ibadet ve taatlerin günahları yakmasından (yok etmesinden) dolayı bu şekilde isimlendirilmiştir.
Ramazan Ayı Hasat Ayıdır
Ramazan-ı şerif sevapların bolca verildiği bir aydır. Sair günlerde yapılan ibadetlere, toprağa atılan bir tohum misali bazan yedi, bazan yetmiş, bazan da yedi yüz hasene verilirken ramazan ayında yapılan ibadetlere bunun katbekat fazlası verilir. Söz gelimi bu ayda kılınan her namaza, okunan her Kur’an harfine ya da verilen her sadakaya bire on, bire yüz, bire bin gibi yüksek sevaplar verileceği rivayet edilmiştir. Hatta bu ayda yapılan nâfile ibadetlerin sair zamanlarda eda edilen farz ibadetlere denk olduğu söylenmiştir. Nitekim İmâm-ı Rabbânî [kuddise sırruhû] bir mektuplarında konuyla ilgili olarak şunları kaydeder:
“Bilinmelidir ki ramazan ayı çok kıymetli bir aydır. Namaz, oruç, zikir, sadaka ve benzeri bu ayda eda edilen her türlü nâfile ibadetler diğer aylarda eda edilen farz ibadetlere denktir. Bu ayda farzı eda eden kimse diğer aylarda yetmiş farz eda etmiş gibi olur.
Ramazan ayında oruçlu bir kimseye iftar veren kişinin günahları affolunur ve cehennemden âzat edilir. İftar veren bu kişiye, iftar verdiği oruçlunun sevabından bir şey eksilmeksizin onun sevabına denk bir sevap bahşedilir. Allah, bu ayda hizmetçisine kolaylık gösterenin günahlarını bağışlar ve onu cehennemden âzat eder. ( Bakınız: Oruçluya İftar Ettirmenin Sevabı )
‘Ramazan ayı girince Resûlullah Efendimiz [sallallahu aleyhi vesellem] bu ayda bütün esirleri salar ve yardım talebinde bulunan herkese isteğini verirdi.’
İmâm-ı Rabbânî [kuddise sırruhû] aynı mektupta teravihin faziletine de değinerek şöyle der:
“Teravih namazını eda etmek ve bu ayda Kur’an’ı hatim etmek müekked sünnetlerden olup bolca netice verir.” (İmâm-ı Rabbânî, Mektûbât-ı Rabbânî, 1/255-258.)
Ramazan Ayı, Rahmet ve Mağfiret Ayıdır
Ramazan-ı şerifin bir özelliği de rahmet, mağfiret ve bağışlanma ayı olmasıdır. Nitekim hadis-i şerifte bu aydan bahsedilirken, evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu ise cehennem azabından kurtuluş olarak nitelendirilir. Dolayısıyla bu ayda kişi hata ve kusurlarından dolayı Cenâb-ı Hak’tan bolca mağfiret dilemeli, günahlarına bir daha dönmemek üzere tövbe ve istiğfarda bulunmalıdır. Bu mübarek ay, günah ve hatalara tövbe etmek için bulunmaz bir fırsattır. İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin de [kuddise sırruhû] dikkat çektiği gibi: “Cenâb-ı Allah bu ayın mübarek gecelerinde cehennemi hak etmiş binlerce insanı cehennemden âzat eder.
‘Bu ayda (ramazanda) cennet kapıları açılır, cehennem kapıları da kapatılır. Şeytanlar zincirlere vurulur ve rahmet kapıları açılır.’
Fakih Ebü’l-Leys Semerkandî [rahmetullahi aleyh] der ki: Senedleriyle bize kadar ulaşan ve Dahhâk b. Müzâhim’in [rahmetullahi aleyh] İbn Abbas’tan [radıyallahu anh] rivayet ettiği bir hadis-i şerifte Resûlullah [sallallahu aleyhi vesellem] şöyle buyurmuştur:
“Ramazan ayı girdiğinde cennet bir baştan öbür başa süslenir, kokulanır. Ramazanın ilk gecesi olduğunda, arşın altından, adına ‘müsîre’ denen bir rüzgâr eser. Bu rüzgârın esintisiyle cennet ağaçlarının yaprakları ve saray kapılarının halkaları hafif hafif sallanır. Bu rüzgârın, bugüne kadar hiç kimsenin işitmediği kadar güzel bir uğultusu vardır. Bütün bunlara şahit olan hûriler, cennetin balkonlarına çıkarak seslenirler:
- Bizi Allah’tan [celle celâluhû] isteyen yok mu ki, Allah [celle celâluhû] bizi onunla evlendirsin! Sonra cennet bekçisi rıdvâna,
- Ey rıdvân! Bu gece hangi gecedir, diye sorarlar. Rıdvân,
- Ey hayırlı güzeller, der. Bu gece ramazanın ilk gecesidir.
Allah Teâlâ rıdvâna,
- Ey rıdvân! Muhammed’in [sallallahu aleyhi vesellem] ümmetinden oruçlu olanlar için cennetin kapılarını aç, diye emreder.
Sonra cehennem bekçisi mâlike,
- Ey mâlik! Muhammed’in [sallallahu aleyhi vesellem] ümmetinden oruçlu olanlar için cehennemin kapılarını kapat, diye emreder.
Sonra Cebrâil’e,
- Ey Cebrâil! Yeryüzüne in, azgın şeytanları yakalayıp zincire vur. Sonra onları cehennemin dibine fırlat ki Habibim Muhammed’in [sallallahu aleyhi vesellem] ümmetinin oruçlarını bozmasınlar, diye emreder.
Allah Teâlâ ramazan ayının her gecesi üç kere şöyle buyurur:
- Benden bir isteği olan yok mu, ona vereyim? Tövbe eden yok mu, tövbesini kabul edeyim? İstiğfar eden yok mu onu bağışlayayım?
Hal böyleyken bu aya yetiştiği halde onu değerlendirmeyen kişi pek çok manevi kazancı elinden kaçırmış sayılır. Böyle kişiler için, Ebû Hüreyre’den [radıyallahu anh] nakledilen şu rivayet ne kadar da manidardır:
“Resûl-i Ekrem Efendimiz [sallallahu aleyhi vesellem] bir gün minbere çıkmışlardı. Bir ara üç kere ‘âmin’ dediler. Minberden indikten sonra ashap sordu:
- Yâ Resûlallah! O anda ne ile meşguldünüz? Resûlullah [sallallahu aleyhi vesellem],
- O anda Cebrâil geldi ve şöyle dedi: ‘Bir kul ramazana erişir de affolunmadan çıkarsa burnu yerde sürünsün! min de!’ Ben de âmin, dedim.
- Sonra tekrar, ‘Bir kulun yanında senin ismin söylenir de sana salavat getirmezse burnu yere sürünsün! min de!’ dedi.
- Ben de âmin, dedim. Daha sonra da şöyle dedi: ‘Bir kul anne babası veya ikisinden biri yanında bulunur da rızalarını kazanmayıp cennete giremezse onun da burnu yere sürünsün! min de!’ dedi, Ben de âmin, dedim.” (Tirmizî, Daavât, 101; Ali el-Müttakî, Kenzü’l-Ummâl, 16/41-43)
Görüldüğü üzere ramazana eriştiği halde affolunmadan bu aydan çıkan kişi hem Cebrâil’in [aleyhisselâm] hem de Peygamber Efendimiz’in [sallallahu aleyhi vesellem] beddualarına mâruz kalmaktadır. O bakımdan rahmet ve mağfiret kapılarının ardına kadar açık olduğu bu ayda bolca tövbe etmek, af dilemek gerekir.
Ramazan Ayı Muhasebe Ayıdır
Öte yandan ramazan-ı şerif ibadet ve zikir ayı olduğu kadar muhasebe ve murakabe ayıdır. Ticaret ehlinin yıllık muhasebe yaparak kar zararını tesbit etmesi gibi müslüman da bu ayda kendisini hesaba çekmeli, manevi getirisinin yahut götürüsünün ne olduğunu belirlemeye çalışmalıdır.
Bu arada kişinin, özellikle bu ayda iç âlemine yönelmesi, kalbini gafletten uyanık tutmak suretiyle iç kontrolünü sağlaması da büyük önem arzetmektedir. Konuyla ilgili olarak İmâm-ı Rabbânî [kuddise sırruhû] der ki: “Bu ay kalp dağınıklığıyla geçerse bütün sene boyunca kalp dağınıklığı sürer. Bu ayı fırsat bilip elden geldiğince toparlanmayı sağlamaya çalışmak gerekir.” (İmâm-ı Rabbânî, Mektûbât-ı Rabbânî, 1/255-258.)
Ramazan Ayı Oruç Ayıdır
Ramazan-ı şerif ayının ve bu ayda yapılan ibadetlerin mâlumdur ki insanın hem ruhu hem de bedeni için pek çok faydası bulunmaktadır. Bu ibadetler içerisinde orucun kuşkusuz ayrı bir yeri var. Oruç öncelikle kişinin nefis ve iradesini terbiye etmesi bakımından oldukça önemli bir ibadettir.
Kişi ramazan ayına girmekle hem nefsi hem de iradesiyle mücadeleye girmiş sayılır. Böylece nefsinin kötü alışkanlıklarını dizginlemeyi, arzu ve isteklerini frenleyerek, iradesini kontrol altına almayı öğrenir. Öte yandan açlık sayesinde, vücudun birikmiş fazlalıklarından uzaklaşır, sıhhat kazanır. ( Bakınız: Oruç sıhhate vesiledir )
Oruç ibadetinin yanı sıra ramazan ayında ifa edilen hatimler, teravihler, itikâflar, tesbihler, zikirler, mukabele ve murakabelerin de insana pek çok faydası bulunmaktadır. Her şeyden önce bu ibadet ve taatler kişiyi günahlardan arındırarak manevi derecesinin yükselmesine vesile olmaktadır. Böylelikle insan, Hak katında makbul, halk katında mahbub (sevimli) bir kul haline gelir. Bununla beraber yapılan ibadetler sayesinde kalp rikkat kazanır, gaflet perdeleri aralanarak basiret gözü açılır.
Aşağıdaki kaynaktan faydalanılmıştır:
Ramazan ve Teravih - Abdurrahman Altundağ