Zühd Nedir?
Sözlükte “yüz çevirmek, ilgi duymamak, rağbet etmemek ve terk etmek” gibi anlamlara gelen “zühd”, tasavvufî bir kavram olarak “dünya sevgisini kalpten çıkarmak; makam, prestije ve şöhrete önem vermemek, Allah Tealâ’dan uzaklaştıran her şeyden elini eteğini çekmek” manasında kullanılır. Zühd ehline ise “zâhid” denir.
Allah Tealâ, pek çok ayet-i kerimede müminlere takva sahibi olmaları gerektiğini, dünya sevgisinin insanı kendisinden uzaklaştıracağını ve dünyaya meyletmeyi bırakıp kendisine samimi bir şekilde yönelmelerini hatırlatır. Mesela şöyle buyrulmaktadır: “Sakın kendilerini denemek için onların bir kısmını faydalandırdığımız dünya hayatının süsüne gözlerini dikme! Rabbinin nimeti daha hayırlı ve daha kalıcıdır.” (Taha 131)
Bu ayet-i kerime ile ilgili olarak İbn Acîbe el- Hasenî k.s. hazretleri tefsirinde şöyle der: “Ey derviş, gözlerini dünya ehline verilen süs ve güzelliklere çevirme; onlardan gözünü çek. Dünya ehlinin yükseltip süsledikleri binalarını güzel bulup onlara imrenmekten sakın. Şüphesiz bu ahmaklık ve aldanıştır.”
Peygamber Efendimiz s.a.v.’in hayatı tam bir zühd örneğidir. Günlerce aç kalmış, sadece arpa ekmeği veya hurma ile karnını doyurduğu pek çok gün olmuş, son derece sade giyinmiş, hasır kilim üzerinde uyumuş, yamalı elbise giymiş, kendi hayvanını sağmış ve kendi söküğünü dikmiştir. Efendimiz s.a.v.’in hayatı az ile yetinmenin en müstesna örneğidir. Bir hadis-i şerifte şöyle buyurulmaktadır: “Ben hükümdar peygamber veya kul peygamber olma hususunda serbest bırakıldım. Cebrail bana tevazu göstermemi işaret etti. Ben de ‘Kul peygamber olayım, bir gün doyar, bir gün aç kalırım’ dedim.” (Heysemî)
Zühd meselesinde yanlış uygulamalar da pek çoktur. Bu sebeple Efendimiz s.a.v. bizleri uyararak aşırılıklardan uzak durmamızı istemiş, mesela emin tüccarları “Dürüst ve güvenilir tüccar, peygamberler ve peygamberleri tasdik eden doğru kimseler ve şehitlerle beraberdir.” (Tirmîzî) buyurarak övmüştür. Yine Efendimiz s.a.v., müminlere dünyalık kazanıp hayır yolda harcamalarını tavsiye etmiş ve zenginliği kötülememiştir.
Bütün bu bilgiler doğrultusunda velîler zühdü çalışıp kazanmamak olarak değil, malın kalbi eline geçirmemesi, kalbe dünya sevgisinin girmemesi olarak ifade etmişlerdir. Çünkü dünya hayatı geçici, ahiret hayatı ise ebedidir. Geçici olan dünyaya ebedi kalacakmış gibi muamele etmek kişinin en başta kendine zulmetmesidir.
Tasavvuf ehli pek çok zühd tanımı yapmıştır. Cüneyd-i Bağdadî k.s. hazretleri zühdü “elde bulunmayan şeyin, gönülde de bulunmaması” olarak tarif ederken, Hasan Basrî k.s. hazretleri ise “dünyaya karşı isteksiz olmak, dünyaya bel bağlayanlara buğz etmek, dünyada bulunan şeylerden nefret etmek ve ahirete karşı istekli olmak” şeklinde tanımlamıştır. Fudayl b. İyaz k.s. hazretleri de tüm kötülüklerin sebebinin dünya sevgisi olduğunu şöyle ifade etmiştir: “Allah, şerrin tümünü bir eve doldurdu, dünya sevgisini de bu eve anahtar yaptı. Hayrın tümünü diğer bir eve doldurdu, zühdü de bu eve anahtar yaptı.”
Süfyan es-Sevrî k.s. hazretleri zühdü, kanaat sahibi olmak şeklinde açıklar ki bu kişinin başkasının elindekileri arzulamaması demektir. Çünkü Allah Tealâ dilediğine çok, dilediğine az mal verir. Kula düşen çalışmak ve Allah’tan gelene rıza göstermektir. Elinde bulunanı beğenmeyen kişi aslında Allah’tan razı değil demektir. Zâhid ise Allah’tan razı olan kuldur. Bu sebeple kanaat onun baş sıfatıdır.
Zühdün, Allah Tealâ’ya yönelenlerin, yani her şeyden kesilip O’nun rızasına tâlip olanların ve tevekkül ehlinin ilk basamağı olduğunu söyleyen Ebu Nasr Serrâc k.s. hazretleri, zâhidleri üç tabakaya ayırır:
• Müptediler: Elinde avucunda bir malı olmayan, elinde bulunmayan malın sevgisini de gönlünde tutmayanlar.
• Tahkik Ehli: Bunların zühd konusundaki özellikleri Rüveym b. Ahmed’in şu sözünde anlatıldığı gibidir: “Zühd, dünyanın tamamından nefse ait hazları terktir.”
• İstiğna Ehli: Bu grupta yer alanlar, dünyanın tamamı onların olsa ve bundan dolayı ahirette herhangi bir sualle karşılaşmayacaklarını yakinen bilseler de yine zühd içinde yaşarlar. Çünkü bu kişilerin dünya malına karşı zühdleri, Allah Tealâ’nın dünyayı yarattığı ve asla ona nazar buyurmadığı günden beri devam etmektedir.
Yahya b. Muaz k.s. hazretleri, “Dünya gelin gibidir. Dünyayı isteyen onun berberi olur, onu süsler durur. Dünyaya karşı zâhid olan onun yüzünü karartır, saçını yolar, elbisesini yırtıp parçalar. Ârif kişi ise Allah ile meşguldür; dünya ile hiç ilgilenmez.” buyurarak tüm benliğimiz ile Allah’a dönmemiz gerektiğini söylüyor.
Yüzünü Allah Tealâ’ya çeviren, dünyayı son derece ucuz, basit, sıradan görür. Bu yüzden kalbinde dünya sevgisi yer edemez. Zira Allah Tealâ dünyanın değeri için mealen şöyle buyurmuştur:
“Onlara de ki: Dünya menfaati çok azdır. Allah’tan korkanlar için ahiret hayatı daha hayırlıdır ve size en ufak bir haksızlık edilmez.” (Nisa 77)
Aşağıdaki kaynaklardan faydalanılmıştır:
Cihat Ceylan - Semerkand Dergisi Sayı:251 s.18