Görüş Bildir

Tasavvufî Bir Kavram Olarak Zevk Nedir?

Zevk nedir, ne demektir. Zevk’in anlamı. Tasavvufi bir terim olarak Zevk.

Sözlüklerde tat, lezzet, haz ve hoşlanma gibi manalara gelen “zevk”, tasavvufî bir kavram olarak “tadılan ve yaşanılan marifet ve müşahedenin bir neticesi” olarak tanımlanır. (Burada bahsedilen “marifet”, seyr ve sülûkun bir meyvesi olarak veya zâhir bir sebep olmaksızın mümine bahşedilen özel bilgi, bilme ve tanıma halidir.) Zevk, ancak arınma sonrasında ortaya çıkacağı için dervişin nefse ait bütün kötü sıfatlarından arınması gerekir. Nefsin bağlarından kurtuldukça, yani beden ülkesine ruh sultanlık yaptıkça zevke doğru adım atılır.

Zevkin tasavvuftaki bir diğer anlamı da, ilâhî aşkla mest olan dervişin kendinden geçme halidir. Derviş ilâhî tecellilerle nimetlenmeye başladığı andan itibaren zevki hissetmeye başlar. Bu zevk kalpteki irfan nurudur. Dervişler bu zevk ile hakla bâtılı birbirinden ayırır. Yani bâtıl şeyler adeta kalbine batar, hoşnutsuzluk hali ortaya çıkar. Yine zevk, keşf ve tecelli sonrasında dervişte meydana gelen duyguları ifade etmek için de kullanılır.

Zevk, seyr ü sülûkun bir meyvesidir. Israrla ve ihlâsla Hak Teâlâ’nın rıza kapısında bekleyen dervişlere bir ihsandır. Abdürrezzak Kaşânî kuddise sırruhû hazretleri tasavvufta zevk halini elde etmenin yolunu şöyle açıklar: “Allah’ı bilmeye, O’nun isimlerinin ve yarattıklarının hakikatlerini keşfetmeye çalışanlar, öncelikle basiret aynasını parlatmaya ve gerçek idrakın önündeki engelleri gidermeye çalışırlar.”

Seyyid Şerif Cürcânî kuddise sırruhû zevk haline ulaşan dervişi şöyle tanımlar: “Mazhar olduğu (eriştiği) tecellinin hükmü ve eseri, ruh ve kalp makamından nefs ve tabii kuvvetler makamına inen; bunun inişini yaşayarak, duyarak ve tadarak bilen kimsedir ki, bu hükümler ve eserler yüzünde pırıl pırıl parlar.” Bu hali ise ancak yaşayanlar bilir. Bu sebeple velîler; “Manevi zevkleri tadan bilir, tatmayan ne bilsin!” demişlerdir.

Tasavvuf ehli “zevk” ve “şurb: içmek” kavramlarını genelde birlikte kullanmıştır. Mesela İmam Kuşeyrî kuddise sırruhû şöyle der: “Zevk ve şurb, tasavvuf ehli arasında çokça kullanılan ifadelerdendir. Onlar bu iki ifade ile tecelli meyveleri, keşif neticeleri ve vâridatın kendilerine getirdiği manevi haller türünden yaşadıkları vecdi anlatırlar. Bu hallerin ilki zevktir, sonra şurb, daha sonra da “reyy: kanmak” gelir. Onların muamelelerindeki saflık manaların zevkini, makamlarının gereğini yerine getirmeleri şurbu, vuslatlarının devamlılığı da reyyi gerekli kılar.”

O halde İmam Kuşeyri kuddise sırruhûya göre “zevk” dervişin manevi halleri tatması, “şurb” ilâhî ikramlar ile nimetlenmesi ve “reyy” ise bütün bunlara kanmasını ifade eder. Bu da Allah Teâlâ’nın kullarına karşı son derece merhametli olmasının bir sonucudur. Allah Teâlâ’nın bu merhametini şu hadis-i kudsîden anlayabiliriz:

“Kulum bana bir karış yaklaştığı zaman ben ona bir arşın yaklaşırım. O bana bir arşın yaklaşınca ben ona bir kulaç yaklaşırım. O bana yürüyerek geldiği zaman, ben ona koşarak varırım.” (Buharî)

Şihâbeddin Sühreverdî kuddise sırruhû hazretleri bu konuda şöyle der: “Zevk iman, şurb ilim, reyy ise haldir. Zevk, kalbine ansızın manevi haller gelip giden kişilerin; şurb, manevi hallerin bir nebze daha kalıcı olduğu kişilerin; reyy ise hal ehlinindir. Çünkü haller sabit olur. Sabit olmayan şey hal olmaz.”

Zevk, dervişlere göre aynı zamanda ilâhî sırlara vâsıl olma yöntemidir. Kitaplarda yazmayan, ancak yaşanarak anlaşılabilen derunî bilgilere dervişler bu yolla ulaşır. Bu ilim Hakk’ın sevgisine mazhar olmuş kullarına ihsanıdır.

Abdullah Dihlevî kuddise sırruhû hazretleri dervişlerin ihlâstan ayrılmaması ve niyetlerinin sahih olması için zevk konusunda şu uyarıyı yapar:

“Zevk, şevk, keşif ve keramet bekleyen tâlipten Allah Teâlâ razı olmaz. Tâlip, sadece Allah Teâlâ’nın zâtını talep etmeli, bu yolda karşısına her ne çıkarsa üzerinde durmamalı ve O’nun pak zatından başka hiçbir maksudu olmamalıdır.”

Abdullah bin Hubeyk rahmetullahi aleyh hazretleri de, “uzun süre bâtıl söz ve boş laf dinlemek kalpteki taat zevkini söndürür” diyerek dervişlere uyarıda bulunur.

Bayezid-i Bistamî kuddise sırruhû hazretleri “İlimde hayat, marifette rahat, zikirde zevk (ve manevi rızk) vardır.” buyurur. Ama bu zevke ermek için dünya tatlarını bırakmak gerekmektedir. Dünya sevgisi kalbini kaplamış birinin ilâhî zevke ulaşmasına imkân yoktur. Çünkü önce kalbi kötü özelliklerden temizlemek sonra da iyi hasletlerle bezemek gerekir. İşte zevk bundan sonra ortaya çıkar.


Aşağıdaki kaynaklardan faydalanılmıştır:
Semerkand Dergisi Sayı:278 s.15



nizami hayat logo