Ümitsizlik Kuyusundan Nasıl Çıkılır?

Yaşadığımız bugün ile görmeyi umduğumuz gelecek arasında kalıyoruz çokça. Bir tarafta dünyanın geçici olduğuna ilişkin inancımız, diğer tarafta her hücremizle o dünyanın içinde oluşumuz. Şu an tecrübe ettiğimiz acı, keyif, keder, huzur o kadar gerçek ki; dünya hayatından beklentilerimiz bu gerçeğin kaçınılmaz eseri. Ama işte burası her beklentinin gerçek olabileceği bir yer değil. Epeyce hayal kırıklığı da pakete dahil. Umduklarımızı bulamadığımızda içine düştüğümüz, ümitsizlik denen kör kuyu da cabası. Tam burada “Mümin bu kuyudan çıkabilmeli” diye düşünüyor insan. Hatta belki de bu kuyudan çıkabilmenin adıdır iman…
İnanmakla Bilmek Arasında
Ahiret gayba dair bir haber; dünyayı ise elinle tutuyor, gözünle görüyorsun. Şayet idrakin duyuların ötesine geçememişse, bütün meselen de dünya oluyor. Dünyada kavuşamadığın her bir şey ümitsizlik kuyusunda daha derine çekiyor seni. Bu derdin çaresi yok. Ancak iman nuruyla kalbin aydınlanıp, aklın duyuların çizdiği sınırları aşabilirse başka… O zaman varlıklar arasında dünya senin gözünde küçüldükçe küçülür, derdi de sevinci de onunla beraber görünmez olur. Sen kuyudan çıkmazsın, kuyu ortadan kaybolur.
Soruyorum… Nasıl gelir kalbe bu ışık? Akıl, duyularla yetinmekten nasıl vazgeçer? Beni gün ışığından mahrum bırakan bu karanlık kuyu nasıl yok olur? Peşinden koştuğum dünya, cazibesini neyle yitirir?
Mahrumiyetle… Duyularınla elde ettiklerinden mahrum bırakmaya başlarsan kendini, elde etmeyi hiç ummadıkların gelir yerleşir onlardan boşalan yere. Namaz mesela; onu kılmasan neyle oyalanacaktı gönlün? Namaz sayesinde mahrum edersin kendini. Önce acıtır gönlünün eğlencesinden olmak. Sonra alışırsın, sonra ondan doğan boşluğu bir nur kaplar. Neydi eskiden orada olup kaybetme korkusuyla, elde edememe kaygısıyla seni ümitsizliğe sevk eden şey, unutursun… Oruç ekmekten sudan, zekat mülkünün bir kısmından, sabır anlık heveslerinden, şükür de benliğinden birer parça mahrumiyettir. Bu mahrumiyet, adındaki yoksunluğun aksine seni zenginleştirir, ışığını çoğaltır. Duyularınla bilemeyeceklerini tek tek öğretir. Maddeden mahrum kaldıkça manadan nasibin artar.
Yeni Bir Sen
Duyuların dünyası uzaklaşıp azalırken, sana yakınlaşıp çoğalana bak. İşte eskiden haberle inandığın ahiret; elinle tutar gibi, gözünle görür gibi bildiğin olur. Dünya, dertleriyle bir seraba dönüşürken; ahiret yürüdüğün yol, içine çektiğin hava, sırtını verdiğin dağ olur. Sonra ahiret dünyanın içinden ümitsizliği çekip alır, yeni bir gerçek yapar senin için onu. Sen dünyanın içinde, ahiret senin içinde, bu başka bir varoluştur. Bu varoluşta ekilecek tarlalar uzanır önünde, düşülecek kuyularınsa üstü kapalı. Önün aydınlık, ardın aydınlık, yüzün aydınlık, kalbin aydınlık… Rabbinin ölü iken dirilttiği ve insanlar arasında yürüyebilmesi için kendisine ışık tuttuğu kimse, karanlıklar içinde kalıp ondan hiç çıkamayacak durumdaki kimse gibi olur mu artık?
Aşağıdaki kaynaktan faydalanılmıştır:
Semerkand Aile Dergisi Sayı:212 s.58