Görüş Bildir

Temizlik ve Saflığın Simgesi Sabunlar

Temizliğin simgesi sabunlar. Saflığın simgesi sabunlar. Sabunun tarihi ve Osmanlı’da sabun kültürü.

Asırlardır kişisel temizlikte, çeşitli eşya ve tekstil temizliğinde ve hatta bazı hastalıkların tedavisinde kullanılmıştır sabunlar. Kadim zamanlarda kullanılan sabunlar, bugünkü sabunlardan oldukça farklıdır. Daha çok doğadan elde edilen bitkisel maddeler ve hayvansal yağlarla yapılan bu sabunlar zaman içerisinde pek çok yöntemle geliştirilmiş ve günümüzde üretilen sabunlara ulaşılmış, sabun üretimi giderek bir sanayi kolu haline gelmiştir. Karakteristik özellikleri ile geleneksel sabunlar ise diğer tüm endüstriyel sabunlardan ayrı bir yere sahip olarak varlığını sürdürmüştür; zira bu sabunlar gerek malzemesi, gerek yapım tekniği ve kendine has kokusuyla ortaya konduğu kültürün özel bir parçası haline gelmiştir.

Sabun, yağlı ve kirli olanı akıtır çünkü moleküllerinin su ve yağlarla birleşme özelliği vardır. Böylece kumaş, deri ya da bir yüzeydeki yağlı ve kirli şeyleri sulu ortam içine çekip yumuşatır ve bu unsurların kolayca çıkmasını sağlar. Böylece vücut, çeşitli eşya ve yüzey temizliğinde aranan bir unsur olur.

Kendini ya da kullandığı eşyaları, yaşadığı mekanı temizlemek insanoğlunun her zaman temel ihtiyacı olmuştur. Temizlik için de geçmişten günümüze farklı maddeler kullanılmıştır. Bir görüşe göre sabun ilk defa Mezopotamya’da kullanılmıştır. Burada sabun olarak kullanılan maddeler ise kil, toprak veya reçinedir. Sümerlere ait kil tabletlerde ise “Su ile kendimi yıkadım, soda ile kendimi temizledim, havzanın yağı ile kendimi güzelleştirdim” cümleleri yer almaktadır. Bu yazı, Sümerlerin soda ve yağı vücut temizliğinde kullandıklarını göstermektedir. Bir görüşe göre de sabunu ilk defa kişisel temizliklerine önem veren Mısırlılar yapmış ve kullanmışlardır. Mısırlılar, hayvansal ve bitkisel yağları alkali tuzlarıyla birleştirerek elde ettikleri sabun benzeri maddeyle hem yıkanmış hem de bu maddeyi uçuk ve bazı cilt hastalıklarının tedavisinde merhem olarak ya da göz çevresindeki yağları gidermek için kullanmıştır.

Temizliğe büyük önem veren Müslümanlar da Ortaçağ’da sabun üretimine eğilmişlerdir. İslamiyet’in ilk yıllarında ise Müslümanlar sabun yerine temizlik maddesi olarak sidr ağacının yapraklarının kurutulup dövülmesi ile ortaya çıkan tozu kullanmıştır. Bundan başka boya otu denilen izhar ve hatmi bitkilerini de kullanmışlardır.
 

Bu Toprağın Sabunları


Sabunlar diğer kültürel varlıklar gibi içinde üretildikleri coğrafya ve toplumun özelliklerini yansıtmaktadır. Mesela Akdeniz havzasında yaygın olarak zeytinyağlı, defneli, menengiçli sabunlar üretilmektedir. Türkler ise belli bir zamana kadar temizlik için sabun yerine soda, çöven, sabun otu, kaşık otu, acı ağaç, süt kökü, tavşankulağı, Hint kestanesi gibi madde ve otlarla kil ile külü kullanmıştır. İslamiyet’i kabul edip geniş kitleler halinde Müslüman olmaya başladıklarında ise temizliğe daha fazla önem vermeye başlamışlardır. Bugünkü haliyle bildiğimiz sabun, Türklerin hayatına on birinci yüzyıldan itibaren girmeye başlamıştır. Türk kültüründe önemli bir yeri olan hamamlar da temizliğe verilen önemin göstergesi olmuştur. Hamamlarda kullanılan nalın, peştemal, hamam tası gibi çoğu malzemenin yanı sıra saf kalıp sabunlar da bu kültürün özel bir parçasıdır.

Osmanlı döneminde misk sabunu, çiçek sabunu, paşa sabunu, alaca sabun, mine sabunu, Arap sabunu, kara sabun, Girit sabunu, Kandiye sabunu, Nablus sabunu gibi isimlerle anılan pek çok sabun üretilmiştir. Misk sabunları özellikle padişahlara sunulacak hediyeler arasında yer almıştır.

Karakteristik Türk sabunlarını banyo sabunu ve süs sabunları olarak sınıflandırabiliriz. Banyo sabunları içerisinde Hatay defne sabunu ve Nizip sabunu ile Edremit ve Siirt bıttım sabununu anabiliriz. Banyo sabunlarına göre mazisi yeni sayılan süs sabunları ise Edirne mis meyve sabunu ve son dönemlerde Yalova’nın sembol ürünleri arasında yer alan Yalova çiçek sabunudur.

Hatay defne sabunu Türkiye’nin karakteristik sabunları içerisinde pazar payı en geniş olandır. Hatay’da hemen hemen her yerde yapılmakta olan bu sabun defne yağı ve zeytinyağı karışımından elde edilir. Samandağ Kaymakamlığının girişimleri sonucu Mahreç İşareti ile coğrafi işaret tescili yapılmıştır.

Siirt’in sembol ürünü Siirt bıttım sabununda kullanılan bıttım, yabani fıstık ağaçlarının meyveleridir. Bu meyveler Güneydoğu Anadolu Bölgesi, Hatay ve Mersin’de çerez olarak ya da öğütülerek kahve şeklinde de tüketilmektedir. Siirt ve çevresinde bıttım sabunu veya botan sabunu; bıttım yağı, menengiç yağı ve kül suyunun usulüne göre işlenmesiyle elde edilir, farklı sabun türlerine göre biçimsiz şekillerde parçalanır. Bu şekilde parçalanması da sabunun karakteristik özelliklerinden biridir.

Zeytinciliğin yaygın olduğu yerler arasında olan Edremit’te üretilen Edremit zeytinyağı sabunu da Osmanlı İmparatorluğu döneminden beri hala geleneksel yöntemlerle yapılmaya devam eden zeytinyağlı sabunlar arasındadır.

Sabunların yapıldığı imalathanelere sabunhane denilmiştir. Sabunun en önemli hammaddelerinden birinin zeytinyağı olması nedeniyle sabunhaneler, çoğunlukla zeytin ağacının yetiştiği bölgelerde inşa edilmiştir. Antep, Kilis gibi şehirlerde sabunhanelere Yazıda, Recep Ali Topçu’nun “Sabunlar ve Sabun Kutuları” isimli yazısı; Müge Çiftyürek’in “Türkiye’de Sabunhaneler” isimli doktora tezi ile Müge Çiftyürek’in “Tarihi Antakya Sabunhanelerinde Geleneksel Sabun Üretim Süreci ve Bu Süreçte Kullanılan Teçhizatlar” ve Güven Şahin’in “Türk Kültür Coğrafyasından Özel Bir Örnek: Türk Sabunları” isimli makalelerinden istifade edilmiştir. “masmana” denilmiştir. Bu isimlendirme Suriye’den bölgeye geçmiştir. Sabunhaneler, iki katlı olarak yapılmıştır. Sabunhanelerde sabun kazanları, depolama alanları; kurutma, kesme ve paketleme işlevlerine yönelik odalar mevcuttur.
 

Bir Sabun Hikayesi


Evliya Çelebi, İstanbul Seyahatnamesi’nde sabunların İstanbul tüccarına küplerle getirildiğini, arabaların üzerindeki seyyar dükkanların rengarenk sabunlarla süslendiğini, sokakların “Sabun alın, pak olun!” sesleriyle inlediğini anlatır. Eserde sabun üretiminden de bahseder ve iki yüz sabuncu dükkanında beş yüz kişinin çalıştığını ve pirlerinin Cemşid isimli bir usta olduğunu belirtir. Hikayeye göre Cemşid, zeytinyağından sabun elde edebilmek için büyük uğraş verir fakat bütün denemelerinde başarısız olur. Bir denemesi yine başarısız olduğunda çok üzülür ve çaresizce gözyaşı döker. Bir damla gözyaşı da sabun kazanı içine düşer. Bir de bakar ki kazana düşen gözyaşı donup kalmıştır. Gözyaşı tuzludur, o zaman sabun kazanına tuzlu su eklerse…

İşte Cemşid usta hikayeye göre zeytinyağlı sabunu böyle icat etmiştir. Bir damla gözyaşı mıdır dökülen, alın teri midir? Nihayetinde ikisi de tuzludur. İkisinin nihayeti sabundur.

Günlük hayatımızın, sağlık ve temizliğimizin vazgeçilmezi sabunlar, kimi zaman dizelerde, kimi zaman deyim ve atasözlerimizde yerini alır. Örneğin sakıncalı ya da zararı dokunacağını düşündüğümüz konularla ilgilenmemeyi “suya sabuna dokunmamak” olarak anlatırız. Gösterişli ama içi kof olmayı ve küçük bir darbe ile sönüp gitmeyi “sabun köpüğü gibi sönmek” deyimiyle ifade ederiz. Pir ü pak, dürüst insanları anlatmak için “Sabunun lekesi var ama onun yok” deriz. Ve vakıf malının ne kadar kıymetli olduğunu, o malda tüyü bitmemiş yetimin hakkı olduğunu anlatmak, vakıf malına göz dikmenin ne kadar abes olduğunu vurgulamak için “Vakıf sabunu yiyen farenin gözü kör olur” der, noktayı koyarız.

“Ben yaşarken kirli/ Ne kirli adamlar vardı/ Yıkadılar sonra anladım/ Ölü olduğumu” (Sezai Karakoç)

Kimi matemlerden, kimi şenliklerden bahsederdi.

Şiirlerimizden sabunlar geçti.

Biz içinden sabunlar geçen şehirlerden geçtik.

Sabun kokularıyla geldik dünyaya, sabun kokularıyla göçtük dünyalardan.


Aşağıdaki kaynaktan faydalanılmıştır:
Semerkand Aile Dergisi Sayı:211 s.34



nizami hayat logo