Ses ve Sözün Kalbe Tesiri

Gündelik hayatta en çok tecrübe ettiğimiz, işitmek ve konuşmak. Biri sesten diğeri de sesi idrak etmekten ibaret olan iki mefhum. Seslerin manaya bürünmüş hali olan kelime, kökü itibariyle “tesir etmek” anlamına gelir. Biraz düşünürsek, kainattaki tüm varlıkların ilahi hitap ile yani bir “kelime” ile başladığını görürüz. “Kün feyekun” yani “Ol dedi ve oldu.” Alem bir kelimelik hitap ile varlık buldu. Hazreti Adem’den bu yana hak dine inanmış olanlar da ilahi hitabın tesiriyle ebedi hayatlarını tanzim ettiler. Nihayetinde işitmek ve konuşmak, kalu beladan bu yana imtihan edildiğimiz iki büyük mesele.
Eskiler, “Söz insanın aynasıdır” derler. Güzelliği ve çirkinliği gösteren bir ayna misali, kelimelerimiz de düşüncelerimize ve hislerimize ayna tutmakta. Öyle ya, bir kelime veya bir söz toprağa düşen tohum gibi bilinçaltımıza yerleşir; filizlenir, boy verir ve bir süre sonra meyveye durur. Öyleyse meyvenin niteliğini tayin eden, tohumun niteliğidir desek yanlış olmaz. Mesela dünyaya gözlerini henüz açmış bir bebeğin kulağına okunan ezan adeta onun beynini programlamakta; yaratılış kodlarını, elest bezminde verdiği sözü ona hatırlatmaktadır. İlk ezanı kulağına okunan bebeğin, hayat serüveninde aşinası olduğu bu anlamlı sesi pusula bellemesi beklenir.
Gündelik hayatta sıkça kullandığımız kelimelerin zamanla inanca dönüştüğü bir gerçek. İnançlarımız kararlarımızı, kararlarımız da hayatlarımızı etkilemekte. Öyleyse güzel sözleri bulup hayır üzere konuşmamız, hayatımızı da tıpkı o kelimelerin kendisi gibi güzel ve anlamlı kılacaktır. Efendimizin (aleyhi’ssalatu ve’s-selam) “Güzel söz sadakadır” (Buhari, Edeb 34) hadis-i şerifi ışığında düşünürsek, konuştuğumuzda dilimizden kimsenin zarar görmemesini, zarar vermek bir yana sözlerimizin muhatabımıza sevinç ve huzur vermesini kendimize bir ölçü olarak tayin edebiliriz.
Kelimeler ve seslerin tesiri elbette sadece insanlar için değil, alemde yaratılmış olan her varlık için söz konusu. Nihayetinde tüm mahlukat ilahi hitabın muhatabı ve bu hitap gereğince dünyada bir surete büründü. Dağlar, taşlar, denizler, hayvanlar kısacası her bir varlık kendi diliyle Allah’ı tesbih etmekte ve yeryüzünde vazifeli olduğu görevi yerine getirmekte. Bu sebeple büyüklerimiz canlı veya cansız tüm mahlukata karşı nazik olmayı, yaratılmışlara şefkat nazarıyla bakmamızı öğütler bizlere.
Sevgi gören bir çiçeğin yeni dallar vermesi; bir sözle, nidayla hayvan sürülerinin sakinleşmesi, yağmur duasıyla bulutların ansızın yağmur boşaltması, abdest aldığımız suyun niyetimizle birlikte bedenimizde farklı bir vazife icra etmesi, kelimelerin canlı veya cansız tüm mahlukat üzerindeki tesirini göstermektedir.
Dış Dünyanın Kirine Pasına Bulaşmadan
Gündelik konuşmalarda işittiklerimiz, ekranda gördüklerimiz ve duyduklarımız, sosyal medya vesilesiyle hayatımızın her anını kuşatan işitsel zorbalık, kelimelerin ve seslerin maddi manevi tesirleri üzerinde yeniden düşünmeyi gerekli kılıyor.
Konuşmak istemediğimizde ağzımızı kapatabilir, görmek istemediğimizde gözlerimizin perdesini indirebiliriz. Peki ya kulaklarımız? Kulaklarımızın bir örtüsü, bir açma kapama tuşu yok. O halde kulaklarımızın süzgecinden geçen sesleri, kelimeleri, dahası bu oluktan akan kiri düşündüğümüzde içimizi nasıl koruyacağız?
İnsanın iyi ve tatmin olmuş hissetme hedefini her şeyin üstünde tutan, manevi değerlerin ve ahlaki endişelerin görmezden gelindiği modern dünyada, sufilerin tabiriyle aleme şaşı baktığımızı düşünürüm. Şaşı kimse, eşyayı olduğundan farklı görür ve farklı algılar. Biri iki görür, varlığı çoğaltır ve böler. Böyle bir kimsenin en büyük ihtiyacı ise ona rehberlik edebilecek, sağlıklı göze sahip olan kimsedir. Yani şaşı kaldığımız, eşyayı hakikati üzere görmekten aciz kaldığımız yerde bize doğruyu gösterebilecek salih zatlar ancak çoğalttığımız varlıktan birlik dairesine, kesretten vahdete bizleri tekrar ulaştırabilir.
Allah Teala, “Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve sadıklarla beraber olun!” (Tevbe, 119) buyurur. Sıdk, söz ve davranışlarıyla niyet ve inancında doğru, dürüst ve iyilikten yana olmak manasındadır. Yani sözünün eri olan iyilerle birlikte olmaktır emredilen. Aksi takdirde kalbi ve zihni ayık tutabilmek, duyduklarımızın etkisinde kalmayarak cevherimizi koruyabilmek ne mümkün.
Güzel Olanı Tercih Etmek
Hepimiz, tercihimiz ve zevklerimiz doğrultusunda olsun veya olmasın, bir şekilde envai çeşit sese ve müziğe maruz kalıyoruz. Sokakta, çarşı pazarda, alışveriş merkezlerinde maruz kaldığımız seslerin ve müziklerin kahir ekseriyeti de maalesef ne dini ne de ahlaki ölçülerimize uyuyor. Sözleri, ritimleri ve hissettirdikleriyle de bu durumun farkındayız.
Bütün bunlarla beraber elbette değerlerimizle çelişmeyen, güzel ve nağmeli sesin üzerimizdeki olumlu tesirinin de farkındayız. Ağlayan bebeğimizin ninnilerle sakinleştiğini, bir hastanın Kur’an kıraatini dinleyerek ağrılarının hafiflediğini, cenklerde mehterlerin coşkusuyla güçlenen orduları, Kabe’de “lebbeyk” nidalarıyla kalbindeki iman tohumlarını yeşerten hacıları bazen işittik, bazen de müşahede ettik. İlahiler, kasideler, naatlar, mevlid-i şerifler, kıraat meclislerinde makamla okunan Ahmediyye gibi klasik eserlerle bu misalleri çoğaltabiliriz.
Mesela geleneğimizde beş vakit ezanın her biri farklı bir makamda okunur. Bağlayıcı olmamakla birlikte sabah ezanı saba, öğle uşşak, ikindi rast, akşam segah, yatsı hicaz makamında okunur. Yine Efendimizin (aleyhi’s-salatu ve’s-selam) “Kur’an’ı seslerinizle güzelleştiriniz, çünkü güzel ses Kur’an’ın güzelliğini daha da arttırır” hadisi de aynı şekilde nağmeli ve güzel sesle okunan Kur’an’ın tesirine işaret etmekte. (Darimi, Fezailü’l-Kur’an 34)
İsmail Hakkı Bursevi (kuddise sirruh) hazretleri, “Hz. Davud’un sesi o kadar güzel ve müessirdir ki, Mezmurlar’ı her okuduğunda üç yüz, dört yüz kişi tilavetin halavetinden mest olup kendilerinden geçmektedirler” rivayetini naklederek, güzel ses ve nağmenin verdiği halavete ve tesirine dikkat çekmektedir. (İsmail Hakkı Bursevi, Zübdetü’l-makal, vr. 6)
Sözün özü, konuştuklarımızda ve dinlediklerimizde güzel ve doğru olanı tercih etmek kalbimizi gafletten muhafaza ederek imanımızı koruyabilmemiz için elzem. Bulunduğumuz meclislere dikkat ekmek ve salihlerle beraber olmak ise bizi zarar görmekten koruyacak olan asıl kalkanımız. Gayret bizden, tevfik Allah’tan…
Aşağıdaki kaynaktan faydalanılmıştır:
Semerkand Aile Dergisi Sayı:216 s.26