Görüş Bildir

Savunma Sanayii Siyasi İhtilaflara Kurban Edilir mi?

Savunma sanayii siyasi ihtilaflar. Bayraktar akıncı siyaset ve tartışmalar. Türkiye savunma sanayii ihtilafları.

Prusyalı general ve entelektüel Carl Clausewitz’in şu sözüyle başlayalım: “Savaş, politikanın diğer araçlarla devam ettirilmesidir.” İnsanın olduğu yerde devlet, devletin olduğu yerde de politika olmazsa olmaz. İlk insan ve ilk peygamber Hz. Adem aleyhisselamdan beri, insanlar arasındaki mücadele devam ediyor. Bu mücadeleyi -çoğunlukla- güçlü olanlar kazanıyor. Güçlü olmanın en önemli koşullarından biri de parayla beraber güncel teknolojiyle donatılmış silahlar. Yeterli değil tabi. Yaşadığımız acı tecrübeler gösteriyor ki silahların mülkiyeti sizde olsa bile kontrolü başkasının eline kalınca aslında sizin olmuyor. Dolayısıyla, bu anlamda bağımlılıktan kurtularak kendi öz kaynaklarıyla kendi silahlarını üreten ülkeler güçlü olabiliyor.

Türkiye savunma sanayii açısından dışa bağımlı olmanın acısını yıllarca çekti. Bu, terörle mücadele politikasından millî savunma stratejisine kadar pek çok alanda hareket kabiliyetini kısıtladı, Türkiye’yi dış müdahalelere karşı savunmasız hale getirdi. NATO’ya girdiğimiz günden itibaren, “büyük devletler”in açık ya da örtülü tehdidi altındaydık. Üstelik, Türkiye savunma sanayiini de tamamen dışa bağlamıştı. Amerika Birleşik Devletleri’nden ve Almanya’dan silah, mühimmat; İsrail’den Heron satın alıyordu. Hava savunma sistemleri için de büyük krizler çıktığını hatırlıyoruz. Keza savaş uçakları ve gemilerle ilgili de dışa bağımlılığımız azami düzeye gelmişti. Bu durum, Türkiye’yi her zaman bıçak sırtında yürümeye mecbur bırakıyor, millî güvenlik politikalarını pamuk ipliğine bağlı hale getiriyordu. Uludere’de yaşananlar dün gibi hafızalarda. Devlet, Heron’larla yapılan operasyonun sıkıntısını hâlâ çekiyor.
 

Yerli ve Millî Savunma Sanayii’nin Yıldızı


Böyle bir ortamda Türkiye 90 yıllık kabukları kırarak, adeta devrime imza attı ve kendi silahlarını üretmeye karar vererek yıllarca kendi gayretleriyle mücadele eden girişimlerin önünü açtı. Baykar, ülkemizin 1980’li yıllarda temelini attığı ve her türlü engellemelere rağmen yılmadan mücadelesini verdiği (silahlı) insansız hava araçlarını (S/İHA) piyasaya sürdü. 2000’de İHA’ların sistemleri için Ar-Ge çalışmalarına başladı. 2004’te ilk otomatik uçuş denemesini icra etti. 2006’da mini İHA geliştirme süreci için düğmeye bastı. 2007’de Malazgirt döner kanat sistemini arazide uyguladı. Yine 2007’de ilk mini İHA’ları teslim etti. 2008’de Malazgirt’in üretimine start verdi ve 2009’da teslimatını gerçekleştirdi. 2011’de Katar için mini İHA üretti, 2012’de talep edilen miktarın tamamını hazır hale getirdi. 2014’te Bayraktar TB2’nin uçuş testinin sonrasında seri üretim gerçekleştirdi.

2015’te cansız mühimmat ile ilk atış yapıldı. 2016’da Fırat Kalkanı, 2018’de Zeytin Dalı ve 2020’de Bahar Kalkanı harekatlarında terör unsurları ve rejimin elinde bulundurduğu Rus yapımı silah ve mühimmat, Baykar’ın ürettiği SİHA’larla yok edildi. 1992’de Azerbaycan Cumhurbaşkanı Ebulfez Elçibey; İran’dan, Rusya’dan, Türkiye’den 4’er helikopter istediklerini ancak alamadıklarını söylemişti. Hiç kimsenin yardım etmediği o savaşta Azerbaycan, egemenliğindeki toprakları kaybetmişti. Hocalı’da yaşayan masumların kanı akıtılarak... 2020’nin eylül ayında başlayan 2. Karabağ Savaşı’nda ise Azerbaycan Türkiye’den aldığı SİHA’larla Ermenistan’a Ruslar tarafından verilen tankları, roketleri ve silahları yerle bir etti. Ermenistan ordusu hiç beklenmedik bir bozguna uğradı. 1988’de başlayıp 1994’e kadar süren 1. Karabağ Savaşı’nda katledilen masumların intikamı Türk SİHA’ları sayesinde alındı. Kaybedilen toprakların bir kısmı da yeniden Azerbaycan’ın egemenliğine geçti. Yine Rusya-Ukrayna krizinde Ukrayna Batı’dan aldığı silah ve mühimmat desteğine rağmen çatışmalarda zor durumda kalsa da Türkiye’den aldığı SİHA’larla direnme potansiyelini fazlasıyla artırdı.

Türkiye seçim sath-ı mailine girdi. İki farklı ittifaka yenilerinin de eklenebileceği konuşuluyor. Herkes diğerini -Türkiye’deki siyasi atmosferin gereği olarak- amansızca eleştiriyor. Vaziyeti tabii karşılamak lazım. Diğerini eleştirmeden siyaset yapmanın anlamı yok çünkü. Ancak Türkiye’nin dünyanın diğer devletlerine kıyasla karşı karşıya kaldığı büyük bir problem var: Yapıcı eleştiri yokluğu. Eskiden tenkit yapılırdı. Yani herhangi bir şeye ilişkin olumsuz kanaat bildiriliyorsa yerine alternatifi de konulurdu. Şimdiki eleştiriler tamamen yıkmaya odaklanıyor. Siyasi kanatlara angaje olmamış, ortaya koyduğu icraatlarla kendisini fazlasıyla ispatlamış, neredeyse Türkiye’nin geleceğini garanti altına alacak projelere imza atan Baykar bile maalesef Türkiye’de muhalefetin konusu haline gelebiliyor. Bu topraklarda doğmuş, büyümüş, yaşamış, devletin ve milletin besleyip büyüttüğü kişilerin ağzından; milletin ve devletin selameti için çalışan, Türkiye’yi uluslararası alanda üst lige çıkaracak hamleler yapan projelerin mimarı Baykar’la ilgili olumsuz cümlelerin çıkması, hayret duygusunun çok ötesinde akıllara başka şeyler getiriyor. Baykar, Türkiye’nin yüz yıllık tarihinin en kritik projelerini hayata geçiriyor. Türkiye’nin kelimenin tam anlamıyla ayağa kalktığı bir dönemde, sürece trambolin gibi katkı veren Baykar’ı siyasi tartışmaların dışında tutmak gerekiyor. Savaşların gündelik hayatın sıradan meseleleri haline geldiği bir zaman diliminde böylesi hayati çalışmaları gerçekleştiren Baykar gibi şirketleri hedef almak yerine, sayısını artırmaya ve yaptığı işleri bir adım daha öteye geçirecek vizyon ortaya koymaya çabalamak Türkiye’nin geleceğini düşünen bütün siyasi hareketlerin ortak paydası olmalı.


Aşağıdaki kaynaktan faydalanılmıştır:
İbrahim Baran - Mostar Dergisi sayı:216 s.10



nizami hayat logo