Osmanlı’nın Göç Politikası
Göç Dalgaları
İlk Dalga: Bunun ilk ayağı 1768- 1774 Osmanlı-Rus Harbi neticesinde 21 Temmuz 1774 tarihinde imzalanan Küçük Kaynarca Antlaşması’dır. Bu antlaşma ile Kırım, Osmanlı hâkimiyetinden çıkarak özerk bir yapıya kavuşmuştur. Ardından 19 Nisan 1783 tarihinde Rusya tarafından ilhak edilen Kırım’dan Osmanlı Devleti’nin umudunu kesmesi ise 9 Ocak 1792 tarihinde imzalanan Yaş Antlaşması’yladır. Bu durum önemli sayıda Tatar ve Nogay’ın Osmanlı ülkesine göç etmesine neden olmuştur. Bu göçler Osmanlı Devleti’nin maruz kaldığı ilk büyük göç dalgasıdır.
İkinci Dalga: Devam eden süreçte gerçekleşen Kırım Harbi’nin (4 Ekim 1853-30 Mart 1856) akabinde -savaştan galip çıkmasına rağmen- Osmanlı Devleti’nin Kırım’da eski konumunu yakalayamayacağı kesin olarak anlaşılmıştır. Bu durum Osmanlı’ya gerçekleşen ikinci büyük göç dalgasına sebebiyet vermiştir. Osmanlı Devleti’nin, göçü bir devlet politikası olarak idare etmek durumunda kalması da bundan sonradır.
Üçüncü Dalga: Osmanlı Devleti’nin yüzleştiği üçüncü büyük göç dalgası ise tarihimizde 93 Harbi olarak maruf olan 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi’nin ardındandır. Bu dönemde Anadolu’ya gerçekleşen göçlerin bir diğer sebebi Kafkasya’da, Rusya’ya karşı mücadele veren ve Şeyh Şamil’le meşhur olan “müridizm” hareketinin eski etkinliğini yitirmesidir.
Dördüncü Dalga: Osmanlı Devleti’nin maruz kaldığı son büyük muhacir akını ise Balkan Harplerinin (1912-1913) akabinde gerçekleşmiştir.
Rus Baskısı
Rusya’nın Kırım’da Tatar ve Nogaylara; Kafkasya’da bunların yanında Karaçay-Malkar, Abhaz, Çerkez ve Çeçenlere; Balkanlar ve Rumeli’de ise Rusya, Avusturya ve Bulgar, Yunan ve Sırpların bölgedeki Türk ve müslüman unsurlara karşı giriştikleri katliamlarla dinî, sosyal, kültürel ve iktisadî alanlardaki baskı ve zulümler göçlerin en temel sebepleridir. Bu girişimler gelişigüzel meydana gelmiş hadiseler olmayıp bahsi geçen devletlerin elde ettikleri bölgelerde demografik üstünlük oluşturmak gayesiyle giriştikleri bilinçli ve sistemli politikalardır. Osmanlı hâkimiyeti altında yıllarca huzur ve güven içerisinde yaşayan müslümanlar, yeni idareler altında aynı ortamı bulamamıştır. Anadolu’ya gerçekleşen göçlerin temel sebebi de işte budur.
Osmanlı Devleti, toprak kayıplarının yaşandığı bölgelerde demografik üstünlüğünü kaybetmemek gayesiyle ilk zamanlar stratejik açıdan göçlere çok sıcak bakmamıştır ancak kaybedilen toprakların geri alınma ümidinin kalmaması ve buralardaki halkın baskı, zulüm ve katliamlara maruz kalmaları Devlet’in göçlere bakış açısını değiştirmiştir. Bunda Osmanlı padişahlarının halife sıfatıyla İslâm âleminin başı olması önemli bir unsurdur. Bu konum Devlet’in zulüm altındaki müslümanlara kucak açmasının en önemli sebeplerinden biridir. Bu yönü ile muhacirlerin kabulü İslamcılık siyaseti ile doğrudan ilişkilidir. Bu süreçte Anadolu’ya, Kırım ve Kafkaslar’dan Tatar ve Nogaylar; Kafkaslar’dan bunların yanında Karaçay-Malkar, Abhaz (Abaza), Çerkes ve Çeçenler; Balkanlar ve Rumeli bölgesinden ise Boşnak, Arnavut ve Pomakların yanında Romanya, Makedonya, Kosova, Karadağ, Bulgaristan ve Yunanistan’dan Türklerin göç ettiği bilinmektedir. Bunun yanında Girit’te yaşanan gelişmelerden dolayı buradan önemli miktarda muhacirin de Anadolu’ya hicret ettiği bilinmektedir.
Osmanlı Göç Siyaseti ve Muhacir Komisyonları
Osmanlı Devleti, göçlerin kitleler halinde ve sürekli olması sebebiyle, muhacirlerin iskân işleri ile ilgilenmek üzere çeşitli komisyonlar vücuda getirmiş ve bu çerçevede bazı yasal düzenlemeler gerçekleştirmiştir. Bu doğrultuda muhacirlerin iskânı için oluşturulan ilk komisyon 5 Ocak 1860 tarihinde teşkil edilen “Muhacirîn Komisyonu”dur. 4 Mart 1878 tarihinde ise bizzat Sultan II. Abdülhamid Han’ın başkanlığında “Umûm-ı Muhâcirîn Komisyonu” adında bir oluşuma gidildiği görülmektedir. Devam eden süreçte de muhacirlerin iskân işlerinin yürütülmesi için çeşitli komisyonlar vücuda getirilmiştir. Osmanlı Devleti döneminde muhacirlerin iskân işleri için tesis edilen diğer komisyon ve cemiyetler şu şekildedir;
İâne-i Muhâcirîn Encümeni, İdâre-i Umûmiye-i Muhâcirîn Komisyonu, Muhâcirîn İâne Komisyonu, Milletlerarası Muhâcirlere Yardım Cemiyeti, Sermâye-i Şefkat-i Osmaniye, Muhâcirîn Komisyonu Alisi, Muhâcirîn-i İslâmiye Komisyonu, Mülteci Komisyonu, Rumeli Muhâcirîn-i İslâmiye Cemiyeti, Muhâcirîn-i Müslîmeye Muâvenet Komisyonu.
Bahsi geçen bu komisyonların yanında 1935 senesinde Kızılay adını alacak olan Hilal-i Ahmer Cemiyetinin de yurt geneline yayılmış olan geniş teşkilat yapısı ile muhacirlere önemli yardımlarının olduğu kayıtlara yansıyanlar arasındadır.
Osmanlı Devleti’nin, içerisinde bulunduğu savaş ortamına ve her türlü yokluğa rağmen farklı coğrafyalardan göç edip Anadolu’ya gelmek durumunda kalmış olan muhacirlere gerek bahsi geçen komisyonlar ve gerekse de Devlet’in diğer yönetim birimleri vasıtası ile çeşitli yardımlarda bulunduğu görülmektedir. Bu yardım ve ayrıcalıkların bir kısmı göçler sırasında, bir kısmı misafirlik esnasında kalıcı iskânı beklerken, bir kısmı ise kalıcı iskânın ardından gerçekleştirilmiştir.
Baskı, İskân ve Yardım
Osmanlı Devleti’nin muhacirlere yönelik gerçekleştirdiği ilk yardım onların baskı ve zulümlere maruz kaldıkları mahallerden (Kırım, Kafkasya, Balkanlar, Girit) alınarak Anadolu’ya getirilmesidir. Anadolu’nun çeşitli vilayetlerine (İstanbul, İzmir, İzmit, Sinop, Samsun, Trabzon vb.) toplanan muhacirlerin, ardından onlar için tespit edilen iskân mahallerine sevk edildikleri görülmektedir. Devlet’in bu esnada dikkat ettiği en önemli husus muhacirlerin geldikleri yerlerin iklim ve bitki örtüsüne uygun yerleşim alanlarının seçilmesidir. Bunda temel amaç memleketlerinden göç etmek durumunda kalan muhacirlerin iskân alanlarına kolayca uyum sağlayabilmeleridir. Bu sebeple Kafkasya bölgesinden gelen muhacirlerin dağlık ve ormanı bol olan sahalara; Rumeli’den gelen muhacirlerin ise düzlük plato alanlara ve verimli ovalara yerleştirilmeye çalışıldığı görülmektedir.
Kalıcı İskân: Devlet’in temel politikası muhacirlerin kalıcı iskânlarının sağlanarak onların üretici konuma geçirilmesidir. Bu doğrultuda muhacirlere çeşitli yardımlarda bulunulmuştur. Bunların en başında arazi tahsisi gelmektedir. Devlet’in gelen muhacirlere ailelerinde bulunan kişi sayısı ve bunların medenî durumuna göre arazi tahsis ettiği görülmektedir. Devlet’in muhacirlere sağladığı bir diğer temel yardım ise onlar için meskenler inşa ettirilmesidir. Genel olarak üç göz odalardan müteşekkil olan bu meskenlerin inşasına kadar muhacirlerin barınma ihtiyaçları çoğu kere Devlet tarafından karşılanmıştır.
Meslek Erbabına Destek: Arazi ve mesken tahsisinin yanında Devlet’in, yardımlar konusunda muhacirlerin mesleklerini de göz önünde bulundurduğu anlaşılmaktadır. Bu doğrultuda sanat ehli muhacirlere sermaye desteği, işlerinde kullanacakları alet-edevatın temini ve mesleklerini icra edebilecekleri mekânların tahsisi onlara yapılan en temel yardımlardandır. Köylere yerleştirilen muhacirlere ise ziraat alet-edevatı ve hayvanı (öküz, at), yemeklik ve tohumluk zahire (buğday, arpa, mısır, darı, patates ve fasulye vs.) yardımlarında bulunduğu görülmektedir. Bunun yanında Devlet’in muhacirlere yatak, yorgan, giysi ve yakacak yardımlarında bulunduğu bilinmektedir.
Sağlık Yardımları: Devlet’in sağlık alanında da muhacirlere çeşitli yardımlarda bulunduğu görülmektedir. İlk olarak muhacirlerin Anadolu’ya ulaştıkları esnada sağlık kontrolüne tabi tutulduklarını söylemek gerekir. Muhacirlerin iskânından sonra da bu konuda faaliyetlerin olduğu anlaşılmaktadır. Bu esnada muhacirlerin sağlık işleri ile ilgilenmek üzere seyyar doktorların görevlendirildiği bilinmektedir. Ayrıca askerî ve umumî hastanelerin yanında muhacirler için tesis edilen hastanelerde de muhacirlere sağlık alanında hizmet verilmiştir. Muhacir çocuklarının sünnet ettirilmesi de bu doğrultuda yapılan hizmetlerdendir. Bu yardımlara ek olarak vefat eden muhtaç durumdaki muhacirlerin defin işlemlerinin de Devlet tarafından gerçekleştirildiği görülmektedir.
Eğitim Yardımı: Devlet, muhacir çocuklarının eğitim imkânlarından mahrum kalmaması için de çeşitli girişimlerde bulunmuştur. Bu doğrultuda atılan en önemli adım muhacirlerin yoğun olarak yaşadıkları mahallerde mektepler tesis edilmesidir. Buralarda okuyacak çocukların önemli bir kısmı Türkçeyi bilmediği için oluşturulan bu mekteplerde muhacirlerin lisanlarını bilen muallimler görevlendirilmiştir. Muhacir çocuklarının yatılı mekteplerde okutulması da onlara sağlanan eğitim imkânlarındandır. Yine Devlet’in teşkil edilen köylerde camiler inşa ettirdiği ve buralarda imam ve müezzinler görevlendirdiği anlaşılmaktadır.
Halk Desteği: Devlet’in muhacirlere olan yardımlarının yanında Anadolu halkının da her türlü imkânsızlıklara rağmen doğrudan veya dönemin sivil toplum kuruluşları vasıtası ile muhacirlere kucak açtığı ve çeşitli desteklerde bulunduğu görülmektedir. Yerli halkın muhacirlere olan en temel katkısı onların misafir edilmesi ile onlara yapılan giyecek ve iaşe yardımlarıdır. Ayrıca muhacir iskânı için önemli miktarda arazi hibesinde bulunan ve inşa edilen bir kısım meskenlerin giderlerini karşılamak suretiyle Devlet’in yükünü bir nebze olsun hafifleten hayırseverlerin olduğu da bir gerçektir.
Askerlik ve Vergi Muafiyeti: Devlet’in muhacirlere sağladığı bu yardımların yanında onlara çeşitli konularda muafiyetler tanıdığı da görülmektedir. Bunların başında askerlik ve vergi muafiyetleri gelmektedir. Muafiyet süreleri konusunda ise içerisinde bulunulan şartlara göre dönemsel bazı farklılıkların olduğu anlaşılmaktadır. Bunun yanında yasal altyapısı olmasa da karşılaşılan pek çok hadisede muhacirlere pozitif ayrımcılık yapıldığı bir gerçektir.
İskân Sonrası Durum
Devlet’in muhacirlere olan yardımları genel olarak muhacirlerin iskân edilmesine kadar belli bir standartta devam etmiş, muhacirlerin iskânından sonra ise bu yardımlar genel olarak kesilmiştir ancak bazı durumlarda gelen dilekçeler üzerine mağduriyetleri görülen muhacirlere yardımların devam ettiği anlaşılmaktadır. Bunda kuraklık sebebiyle muhacirlerin ürün elde edememesi veya kışın sert geçmesi gibi sebepler etkili olmuştur. Ayrıca aile reisi vefat eden veya kurduğu işte başarılı olamayan muhacirlere de Devlet’in ek yardımlar sağladığı bilinmektedir. Meskenleri sert kış şartları nedeniyle veya yangından dolayı zarar görmüş olan muhacirlerin meskenlerinin tadil ve tamir işlerinde Devlet’in aktif bir şekilde faaliyet yürüttüğü kayıtlara yansıyanlar arasındadır. Bahsi geçen bu yardımların yanında muhacirlerin karşılaştıkları daha pek çok sıkıntılarını ilgili makamlara ilettikleri ve bu konuda genel olarak olumlu karşılık buldukları anlaşılmaktadır.
Devam Eden Misyon
Osmanlı Devleti’nin muhacirlere sağladığı yardımlar ve tanıdığı muafiyetlere rağmen dönemde içerisinde bulunulan siyasî ve ekonomik durum sebebiyle yardımların bir kısmının fiiliyata dökülemediği bir gerçektir. Devlet’in içinde bulunduğu maddî imkânsızlıkların yanında görevli memurların şahsî uygulamaları da meydana gelen aksaklıklarda önemli bir etkendir. Buna rağmen Osmanlı Devleti yerlerini terk edip Anadolu topraklarına sığınmak durumunda kalan birçok farklı muhacir grubuna elden geldiğince kucak açmıştır. Osmanlı Devleti’nin üstlendiği bu misyon Cumhuriyet döneminde de benzer şekilde devam etmiş ve günümüze miras kalmıştır.
Aşağıdaki kaynaktan faydalanılmıştır:
Mostar Dergisi - Sayı:176 s.6