Görüş Bildir

Osmanlı’da Ramazan Gelenekleri

Osmanlı’da ramazan gelenekleri. Osmanlı’da ramazan eğlenceleri.

Osmanlı’da Ramazan, bütün Müslümanlar tarafından özlemle beklenir ve hakkını vererek uğurlanmak istenirdi. Bununla birlikte yalnızca oruç, teravih, mukabele ile sınırlandırılmış bir zaman dilimi değildi. Her ibadetin kalplere serptiği feyz ile günahtan çekinme, eğlenirken nezaket kurallarına itina gösterip başkalarını rahatsız etmeme gibi sosyal hayatta tezahür eden davranışlar silsilesi vardı. “Ramazan Tembihnameleri” buna dair bir düzenleme iken “Mum Alayı” ve “Kadir Alayı” ise Ramazan ayının maneviyatına uygun dinlenme ve eğlenmeyi karşılardı.

Osmanlı’da ramazan tembihnameleri. Tembihname nedir.

Osmanlı’da Ramazan Tembihnameleri


Toplumun, bir ibadet ayı olan Ramazan-ı Şerif’i rahat geçirebilmesi için Osmanlı yönetimince yapılan birtakım düzenlemeler olurdu. Devletçe yapılan bu düzenlemeler “Tembihname” adı ile topluma bildirilir ve böylece huzur temin edilmeye çalışılırdı.

İlki 1834, sonuncusu 1871 yılının Ramazan ayına ait olmak üzere, yaklaşık yirmi civarı tembihname örneği bulunmaktadır. Genel hatlarıyla bu tembihnamelerde özellikle gıda fiyatları üzerinde oynanmasına müsaade edilmez, ekmeğin has undan imal edilip beyaz ve pişkin olmasına özen gösterilirdi. Bunun için de Ramazan’da pişirilecek ekmeğin numunesi önceden Padişah tarafından incelenerek onaylanır, eksik görüldüğü takdirde Ramazan başlamadan düzeltilirdi. Caddelerin ve sokakların temizliği, insanların sosyal hayattaki tavır ve tutumlarının nezaket dairesinde olması gerekliliği hatırlatılırdı.

Bunun haricinde dikkat çeken bazı düzenlemeler şunlardı: Erkeklerin çarşıda bulunan hanımları söz ve davranışlarıyla rahatsız etmekten sakınmaları istenirken, kadınların da uygun olmayan kıyafetlerle sokağa çıkmak gibi yakışıksız tavırlardan kaçınmaları salık verilirdi.

Oruç tutmayan gayrimüslimlerin ve mazereti olanların umumi yerlerde, açıkta yemek yemelerinin, su ve sigara içmelerinin mahzurlu olacağı ve birtakım çatışmalara sebep olabileceği bildirilirdi. Sultan Ahmed, Şehzade ve Laleli camileri, kadınların namaz kılmalarına ve vaaz dinlemelerine ayrılırdı. Bu camilere namaz vakitleri dışında ve cami hademeleri haricinde erkeklerin girmesine müsaade edilmezdi.

Geceleri fenersiz sokağa çıkılmaması, bilhassa kadınların akşam ezanından bir saat önce evlerine dönmeleri gerektiği belirtilir, fişenk atmak ve mehtap (maytap) yakmak gibi halkı rahatsız edip huzuru bozan davranışlardan sakınılması istenirdi.

Osmanlı’da mum alayı. Ramazanda yapılan mum alayı geleneği.

Osmanlı’da Mum Alayı


Osmanlı Devleti sınırlarına dahil olan Medine’de, Mescid-i Saadet’te teravihten sonra bir “Mum Alayı” yapılırdı. Hücre-i Saadet’te normal zamanlarda yanan iki altın şamdan balmumu bulunurken, buna Ramazan’a mahsus olmak üzere sekiz şamdan balmumu daha ilave edilirdi.

Ramazan’dan birkaç gün evvel Hücre-i Şerif’ten mumları çıkarmak için görevlendirileceklere resmi izin kağıdı verilirdi. Bu izin herkese değil, şehrin ileri gelen eşrafına, alimlere, medrese hocalarına, imamlara ve belde hakimine verilirdi. Mum alayı için evvela Şeyhü’l harem ve Naib-i harem, kolları geniş bir ferace üzerine birer şal bağlayıp uçlarını salıverirlerdi. Görevlilerin hepsi bu kıyafetle Şam Kapısı olarak da bilinen Hücre-i Saadet kapısında toplanırdı. Şeyhü’l harem ve Naib-i harem Hücre-i Şerif’e girerken, diğerleri yani izin alıp Hücre-i Şerif kapısında bekleyen görevliler de, izin belgelerinde kaçıncı mum yazıyor ise onu alıp kapıda salat-ü selam ederek dizilirlerdi.

İki taraftan 30-40 ağa ferace (hırka) ile, eli asalı dört çorbacı önünde ağır ağır hürmetle mum hazinesine giderken, müezzinlerden biri yüksek bir yerden ve yüksek sesle Rasulullah Efendimizin (s.a.v) hususiyetlerini anlatmaya başlar, salat ve selam getirir, ashab-ı güzini yad ederdi. Akabinde Osmanlı padişahına, Kabe’yi ziyaret eden hacılara ve ümmet-i Muhammed’e dua edilirdi. Bu dua, Fatiha ile sonlanıncaya değin mum alayı hurma bahçesine varırdı. Hurma bahçesine varılınca da Medine’nin çocukları mumları alıp süratle koşarak mum hazinesine götürürlerdi. İşte bu manzara o dönem için eşi bulunmaz merasimlerden biri olarak herkesi heyecanlandırır, ayrı bir muhabbete vesile olurdu.

Osmanlı’da kadir alayı. Ramazanda yapılan kadir alayı geleneği.

Osmanlı’da Kadir Alayı


16. yüzyıldan itibaren Padişahlar, Kadir Gecesi’nde yatsı, teravih ve tespih namazlarını fetihle beraber Ayasofya’da, sonraları ise selatin camilerinde halkla beraber kılarlardı. Padişahların Kadir Gecesi’nde iftardan sonra kutlamaların yapılacağı camiye giderken geçeceği güzergahta “Kadir Alayı” adıyla bir merasim düzenlenirdi.

Merasimin gerçekleştirileceği yollar önceden tamir edilir; fenerler, çarkıfelekler, kandiller ve meşalelerle aydınlatılırdı. Bu alanda mevcut binalar ise temizlenerek boyatılırdı. Ayrıca halkın alayı rahatça görmesi için de yerler düzenlenirdi. Bu merasimler güzel sesli imamlar tarafından her rekatı farklı bir makamda kıldırılan teravih ve tespih namazları ve müezzinlerin rekat aralarında okudukları “Elveda” nakaratlı Ramazan ve Kadir Gecesi ilahileriyle daha da ihtişamlı bir hal alırdı.


Aşağıdaki kaynaktan faydalanılmıştır:
Huriye Karnap - Semerkand Aile Dergisi - Sayı:164 s.12



nizami hayat logo