Hak ile Batıl Mücadelesinde Tercihlerimiz

Hayatımızın her safhasında farkında olalım ya da olmayalım tercihlerimiz, seçimlerimiz oluyor. Verdiğimiz kararlarla da ya doğrunun, hakikatin yanında yer alıyoruz ya da batılın, kötülüğün, zulmün... Yönetici de olsak, memur da olsak, işveren de olsak çalışan da olsak bu tercihlerimiz bizlerin hayatını şekillendiriyor ve dünyaahiret nerede, hangi konum ve durumda olacağımızı belirliyor. Bu manada “İnsan seçimlerinin hülasasıdır” denilmiştir. O halde, bulunduğumuz yeri, baktığımız yönü, hata ve sevaplarımızı her an düşünmeli, deruni bir muhasebe ile kendimizi hesaba çekmeliyiz.
İstikamet Üzere Olmak
Tercih veya seçim Arapçada “ihtiyar” kelimesi ile kullanılır. İhtiyar, sözlükte “iki şeyden birini diğerine üstün tutmak, seçip ayırmak” anlamlarına gelir. Seçimlerimizde; daha iyi, daha doğru olduğunu kabul ettiğimiz noktaya; fikre, düşünceye, tarafa diğerlerinden güçlü anlamlar yükleyip kendimize bir cihette manen ve madden mevki biçiyoruz, sorumluluk üstleniyoruz. Vakıalar bilhassa ahlaki, dini, kültürel ve milli meseleler olunca da sorumluluğumuz yalnızca ferdi düzeyle sınırlı kalmayıp ictimai olarak üzerimize yükleniyor. Bu sebeptendir ki alimler, sufiler, muttakiler tercihlerini her daim hak yoldan yana kullanmışlar, bunun için gayret etmişler, kendilerine doğruyu göstermesi ve onları istikamet üzere sabit kılması için de Yüce Mevla’ya iltica etmişlerdir. Ataullah İskenderi (kuddise sırruh) “Tacü’l-Arus” adlı eserinde şöyle der: “Kulun Allah’tan isteyeceği en faziletli şey, istikamet üzere olmaktır. Ayet-i kerimede şöyle buyrulmuştur: ‘Bize doğru yolu göster’ (Fatiha, 6). O halde sen de Allah Teala’dan istikamet üzere olmayı iste. İstikamet, her durumda Cenab-ı Hakk’ın senden razı olacağı bir hal üzere olmandır. Bu da ancak Rasulullah’ın (aleyhi’s-salatu ve’sselam) Allah katından getirdiği şeylere tabi olmanla gerçekleşir. Kimin sevgisi sırf Allah için olursa, Allah da ona saf kerem elbisesi giydirir.”
Medeniyetimize ait köklü eserlerde pek çok nasihatname, siyasetname, pendname, hikmetname kaleme alınmasının temel sebebi de budur. Hak ile batıl arasındaki farkları anlatmak, doğruyu göstererek rehberlik etmek, ferdi ve toplumu bilinçlendirip ihtiyarda bulunurken hakkı gözetmeyi aşılamaktır. Feridüddin Attar (kuddise sirruh) Pendname’sinde şu öğütleri verir: “Ey oğul! Hak yoldan çıkan kimse, cehaletinden dolayı imansızlık üzere gider. Hak Teala’yı iste, batıldan uzak dur ve insanlıkla tanın. Doğru yolu seçmeyen kimse, ebedi ahiret azabında kalır. Ey kardeşim! Şeytanın yolundan yürüme ki rezil ve kepaze olmayasın. Hakikat yoluna giren kişi, gece gündüz Allah’ın gazabının korkusuyla yaşar.”
Fitneye Kapılmadan Sağlam Durmak
Zamanımızın en büyük tehlikelerinden biri, tercihlerimiz noktasında türlü manipülasyonlara tabi tutulmamız. Çevremiz, sosyal medya, TV kanalları, çalışma veya öğrenci ortamları bu yönlendirmelere maruz kaldığımız en etkili alanlar. Hal böyle olunca hak ile batıl arasındaki farkı bilmek, görmek için daha dikkatli olmamız; vicdan, merhamet, adalet konularını daha bir gözetmemiz gerekiyor. Geçici hevesler uğruna elzeme, mühime, esasa sırt dönmekten; başkalarının muvakkat, mahdut, fani, süfli heyecanlarına, zevklerine, mutluluklarına aldanıp yanlışa düşmekten sakınmalıyız. Efendimiz (aleyhi’s-salatu ve’s-selam) hadis-i şeriflerinde bizleri bu hususta ikaz ederek şöyle buyurur: “Fitneler, tıpkı (kamışlardan örülen) hasır gibi, (insanların kalbine) çubuk çubuk atılır. Hangi kalbe bir fitne nüfuz ederse onda siyah bir leke hasıl olur. Hangi kalp de onu reddederse onda beyaz bir benek hasıl olur. Böylece iki ayrı kalp ortaya çıkar: Biri cilalı taş gibi bembeyazdır, dünyalar durdukça buna hiçbir fitne zarar vermez. Diğeri ise alaca siyahtır. Tepetaklak duran testi gibidir, bu kalp ne iyiyi iyi bilir ne de kötüyü kötü. O, hevadan (beşeri değerlerden) kendisine ne yutturulmuşsa, onu (hak veya batıl) bilir.” (Müslim, İman, 231/144)
O halde marufa yani şeriatın ve aklın güzel bulduğu şeylere yönelmeli; münkerden yani şeriatın kötü, Müslümanların çirkin gördüğü işlerden de kaçınmalıyız. Fitnelerin her çeşit yolu kullanarak ayyuka çıktığı bu çağda ümmetin, milletin, ilim ehlinin icmasından haberdar olup bu yönde kararlar almalıyız. Dünyevi dertlerden, güçlük ve meşakkatlerden kaçmak, kurtulmak düşüncesiyle ahiretteki ıstırap ve elemi tercih etmemeliyiz.
Azap mı Nimet mi?
İnanma veya inanmama, iyi veyahut kötü davranma kişinin tercihine bırakılmıştır ama bunun yanında insana tercihlerinin sonucunun ne olacağını önceden görebilme kabiliyeti de verilmiştir. Bu kabiliyeti doğru kullanmak, ileride türlü hata ve pişmanlıklara düşmemek içinse gayret etmek, bilenlere danışmak, araştırmak, öğrenmek gerekir. Nitekim Cenab-ı Hak, “Herkese (dünyada) yaptıklarının karşılığı, (ahirette eksiksiz bir şekilde) tam olarak verilir. Allah, onların yaptıklarını en iyi bilendir” (Zümer, 70) buyurarak, seçimlerimiz sonucu işlediğimiz amellerimizin ahirette tartılacağını ve karşılığının verileceğini bildirir.
Kur’an-ı Kerim’de vasıfları; mükerrem, halife, sorumlu, irade sahibi, hür bir varlık olarak bildirilen insanın, yaratılış gayesinin imtihan olduğu gerçeği de “Şunu iyi bilin ki, mallarınız ve çocuklarınız (sizin için) bir imtihan vesilesidir. Şüphesiz (Allah’ın emir ve yasaklarına riayet edenler için) büyük mükafat Allah nezdindedir” (Enfal, 28) ayet-i celilesi ile net bir şekilde beyan edilir. Emir ve yasaklarla belirlenen imtihan sınırlarını açıkça bildiren Yüce Mevla bizleri uyararak, yanlış kararlarla yanlış yollara girenlere azap, doğru tercihlerle hakikat yolunda yürüyenlere de nimetler vadeder.
O halde her durumda kalp uyanıklığı ile hareket etmeli, sorumluluğumuzun farkında olarak yaşamalıyız. Aldığımız kararların bizi, ailemizi, çevremizi doğrudan etkileyeceğini bilip ileride nedametin fayda vermeyeceği yanlışlara düşmemeliyiz. İmam Gazali’nin (rahmetullahi aleyh) “Eyyühe’l-Veled” kitabında naklettiği şu güzel duayı da her zaman hatırlamalı, kalbimizde taşımalıyız: “Allahım! Bizleri doğruluk yolunda sabit kıl; kıyamet günü bize pişmanlık verecek şeylerden dünyada bizleri koru, günahlarımızın ağırlığını bizlerden hafiflet, bizleri iyilerin yaşantısı ile rızıklandır.” (Amin)
Aşağıdaki kaynaktan faydalanılmıştır:
Semerkand Aile Dergisi Sayı:213 s.29