Görüş Bildir

Doğum Sonrası Depresyonu

Doğum sonrası depresyonu.

Gebelik ve doğum sonrası dönemde birçok bedensel ve psikososyal değişim yaşanır. Yapılan araştırmalar, doğum yapanların yaklaşık % 10’unda “doğum sonrası (postpartum) depresyon”un görüldüğünü ortaya koyuyor. Depresyon mutsuzluk, isteksizlik, halsizlik, sinirlilik, uyku ve iştah bozulmaları gibi klasik belirtilerle farkedilir. Genellikle doğumdan sonraki ilk yıl içinde, seyrek olarak ikinci yılda görülür, en sık olarak da ikinci ve sekizinci haftalar arasında başlar.

Yaşamsal stresler, evlilik sorunları, geçmişte depresyon yatkınlığı, erken/ileri yaş gebeliği, bebeğin mizacı ya da gelişim problemleri gibi durumlar da doğum sonrası depresyonla ilişkilendirilmektedir.
 

Bağlanma Sürecindeki Kazanımlar


Nedeni ne olursa olsun; doğum sonrası depresyon, hem anne hem bebek hem de ailenin diğer üyeleri için önemlidir. Çünkü kişinin özgüvenini, benlik saygısını, enerjisini azaltan, eskisinden daha isteksiz, gergin ve mutsuz yapan bir durumdur. Halbuki gebelik ve hemen ertesindeki bebek büyütme süreci çok fazla motivasyon gerektirir. Çünkü yeni doğan bebeğin annesiyle kurduğu “bağlanma” ilişkisi, dış dünyayı algılama, anlamlandırma ve tepki verme biçimini şekillendirecektir.

Bağlanma; bebek ile bakım veren (anne vs.) arasındaki karşılıklı yakınlaşma, iletişim bağı olarak tanımlanabilir. Hem duygusal hem de bedensel bir içerik taşıdığı için karşılıklılığı ve sürekliliği vardır. Bebeğin annesiyle kurduğu bağlanma ilişkisi zemininde temel güven duygusu ve karşılıklılık öğrenilir. Dış dünyada olup bitenler emniyetli bir kucakta keşfedilir. Bağımlılık, otonomi (özerklik) arayışı, özgüven, sevgiyi sunma, yakınlık, empati, vicdan, otoriteyle ilişki, duygu ve dürtü kontrolü gibi kavramların çerçevesi kurulur. Strese dayanıklılık gelişir.
 

İki Taraflı Bir Bağlanma İlişkisi


Bebeğin bağlanma sürecinin de bir gelişim seyri vardır. İlk aylarda tamamıyla anne bağımlısı olan bebek, temel gereksinimlerinin doyurulması için anneye sinyal gönderir, anne de bu sinyale olumlu yanıt verir, böylece bebek tatmin ve güven duygusu yaşar. Anne ile bebek arasındaki sokulma, uzanma, gülümseme, kucağa alma, emzirme, ağlamaları yanıtlama gibi eylemler bu bağlanmayı pekiştiren davranışlardan bazılarıdır. Bebeğin zihinsel gelişimi ilerledikçe, annenin kısa süreli ayrılmalarına tahammül etmeyi öğrenir, çünkü geri döneceğini bilir. Bu bağlanma ilişkisi aynı zamanda iki taraflıdır. Bebek, anne aracılığıyla dış dünyayı anlamlandırırken, anne de annelik duygusunun tatminini yaşamakta, kendine güveni artmaktadır.

Anne ile bebek arasındaki bağlanmanın kalitesi annenin ruh haliyle birebir ilişkilidir. Bu noktada bebeğin bağlanma süreçlerinin kurulduğu ilk bir yılın annenin doğum sonrası depresyonuyla çakışması, her ikisi için de uzun dönemli bedelleri olabilecek ciddi talihsizlik anlamına gelebilir.
 

Depresyon Yaşayan Anne Bebeğe de İlgisiz Oluyor


Annenin enerji azlığından kaynaklanan tahammülsüzlüğü bebeğine gerginlik olarak yansıyor. Belirgin mutsuzluk yaşadığı için de bebeğini motive edemiyor.

Hayattan zevk almayan anne, annelik melekelerinin de sefasını süremiyor. Yani doğum sonrası depresyon en büyük darbeyi anne ile bebek arasındaki bağlanma sürecine vuruyor. Bebek de bu tutarsız iletişime anlam veremiyor, annenin sevgisini sıklıkla talep etse de ondan gelen değişken ve tutarsız sevgi gösterilerine; kaçınarak, soğuk davranarak, saldırganlaşarak, reddederek, aşırı talepkârlıkla tepki verebiliyor.

İlk üç yaşta fiziksel gelişim ile ruhsal gelişim paralel seyrettiği için duygusal olarak doyurulamayan bebeğin bedensel gelişimi de aksamaktadır. Annenin doğum sonrası depresyonu çocuğun bakımının ihmal edilmesine; dil gelişiminin, motor gelişiminin aksamasına neden olabilir. Sonuç noktasında bebek ile “ilk bağlanma nesnesi” anne arasında güvenli bir bağ oluşmaması, dış dünyaya karşı da güvensiz bir duruş geliştirmesi anlamına gelir. Dış dünyaya güvensizlik ise davranışlarına, ilişkilerine, fiziksel gelişimine, hatta ahlâkî değerlerine kadar yansıyabilir.
 

Bebeklikteki Sorunlar İleri Yaşlara Taşınabiliyor


Yapılan araştırmalar gösteriyor ki sağlıklı bağlanma ilişkileri kuramayan bebeklerin, çocukluk, ergenlik ve yetişkinlik dönemleri de zor geçiyor. İstedikleri yanıtı alamamaları onları ikili ilişkilerinde tedirgin, kontrolcü hatta saldırgan yapabiliyor. Talepkârlığın verdiği bir ruhla bazan çok bağımlı olabiliyorlar bazan da tam tersine reddedilme korkusuyla çekingen, kaçıngan bir kişiliğe bürünebiliyorlar. Tanıdıklarına soğuk, tanımadıklarına sınırsız olabiliyorlar. Üstelik bu ilişki zorlukları ev, okul, iş yeri gibi bütün ortamlarda yaşanıyor.
 

Sorunlar Kuşaktan Kuşağa Aktarılıyor


Ebeveyniyle güvenli bir bağlanma zemininde olgunlaşamadan büyüyen yetişkin, kendi çocuğuyla da güvenli bir ilişki kurmakta zorlanabiliyor. Yani; bağlanma bozukluğu kuşaklar arasında da aktarılıyor. Kişiliği belirleyen değişimler yanında çocuk ve yetişkin psikiyatride sıkça görülen birçok hastalıkta, erken yaştaki bağlanma sorunlarının önemli rolü etken oluyor. Ayrılma kaygısı bozukluğu, tepkisel bağlanma bozukluğu, kişilik bozuklukları, fobiler, obsesif kompülsif bozukluğu, majör depresyon, yeme bozukluğu bunlardan sadece birkaçı.

Sonuç itibariyle, anneye ait doğum sonrası depresyonun çocuğun kişiliğinin şekillenmesinde hafife alınamaz etkileri var. Çoğu zaman depresyon tedavi edilse bile bu bedeller kalıcı oluyor. O halde, doğum sonrası depresyonun (hem annenin ruh sağlığı hem de bebeğin sağlıklı gelişimi için) atlanmaması ve tedavi sürecinde bebeğin bakımının, gelişiminin de mutlaka göz önünde tutulması gerekir.


Aşağıdaki kaynaktan faydalanılmıştır:
Hamilelik ve Doğum - Semerkand Aile Yayınları



nizami hayat logo