Dayanışma Bilincinde Vakfın Yeri

Gerek insan ve gerekse toplum özelinde psikolojik ve sosyal patlamaların yaşanmaması yardımlaşma ve dayanışmanın gücüne bağlıdır. Bu itibarla insanı iyileştiren toplumdur, toplumu iyileştirense insan. Biz ceddimizin uygulamalarıyla tecrübe ettik ve gördük ki dünya hayatı gereği yaşanmış nice sıkıntılar bu düstur üzere giderildi.
Dayanışma ve yardımlaşma tek mercili değildir, yerine göre devlet yerine göre toplum merkezlidir. Dayanışma “hayırda yarışmak” fehvasınca kuşatıcıdır. Bir tarafında gerektiğinde mali yardım varken diğer yanında ferdin manevi terbiyesi ve olgunlaşması, aileden başlanarak toplumsal ilişkilerin düzenlenmesi, ahlak kurallarına uygun, yaşanabilir çevre oluşturulması ve bunun gibi pek çok gaye vardır. Bu daire içinde ecdadımızın sergilediği yardımlaşma ve dayanışma yöntemlerini, ortaya çıkan birtakım sosyal ve kültürel değişimler sonucu birebir günümüze aktaramasak da ruhunu kavrayıp yeni yöntemler geliştirebilmeliyiz. Bize lazım olan o ruhtur. Ki o ruhun kaynağı; Kur’an-ı Kerim ve sünnet-i seniyyedir. Sözü edilen ruhun cisimleşmiş haliyse merhamet müessesesi diyebileceğimiz vakıflardır.
İyiliğin İzdüşümü
“İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olan; malın en hayırlısı Allah yolunda harcanan; Allah yolunda harcananın da en hayırlısı halkın en çok ihtiyaç duyduğu şeyi karşılayandır” anlayışını mihenk edinen ceddimiz, Osmanlı coğrafyasında tespit edilebilen 26 bin küsur vakıf ile iyiliği nakış nakış işlemiştir.
Sözlükte “durmak, durdurmak, alıkoymak” anlamlarına gelen vakıf kelimesi, terim olarak “bir malın sahibi tarafından dini, sosyal ve hayri bir gayeye ebediyen tahsisi” şeklinde tanımlanabilir. Bu tanım çerçevesinde cami, namazgah, tekke, mektep, medrese, kütüphane, hastane, kervansaray, imaret, çarşı, dükkan, bedesten, kapan, çeşme, su yolları, hamam ve su bentleri, pehlivan ve kemankeş tekkeleri ile toprağın üstünde hizmeti kaim eyleyen vakıflar manevi yönden de toplumun tümünü sarmalardı.
Birlikte yaşadığı toplumu düşünme inceliği Osmanlı’da öyle yüksek düzeydeydi ki günümüzde “Bunun için de vakıf mı kurulur?” denilebilecek pek çok alanda topluma hizmet sunulmuştur. İşte bunlardan birkaç örnek; annesinin kendisine alışveriş için verdiği parayı kaybeden çocuklar için başta Tunus olmak üzere pek çok yerde kurulan “Parasını Düşüren Çocuklar Vakfı”, çocukların yılda bir kez kırlara götürülmeleri için Matbah-ı Amire Emiri Haseki Hacı Mustafa Ağa’nın 1768’de İstanbul’da kurduğu “Çocukları Gezdirme Vakfı”, Fatma Hatun’a ait 1612 tarihli “Yetimlere Eğitim Vakfı”, Urfalı alimlerden Hasan bin Alaeddin tarafından 1384’te açılan “Yetimlere Yazlık Elbise Vakfı”, Zeyni Hatun’a ait 1587 tarihli “Öğrencilere Bayramlık Elbise Vakfı”, Penah Süleyman Efendi’nin 1785’te İstanbul’da kurduğu “Öğrencilere Alfabe Vakfı”, Sultan Abdülaziz’in annesi Pertevniyal Sultan tarafından kurulan ve her Ramazan Bayramından önce her öğretmene birer maaş tutarında ikramiye veren “Öğretmenlere İkramiye Vakfı”, Ayşe Revnak Hanım tarafından kurulan ve evlenmek üzere olan fakir kızların çeyizlerinin tamamlanarak düğünlerinin yapılmasını temin eden “Fakir Kızlara Çeyiz Vakfı”; kimsesiz çocuklara, öksüzlere, yetimlere, muhtaçlara yardım vakıfları; cüzzamlılara, körlere, dilsizlere yardım vakıfları; akıl hastanesi ve diğer hastane vakıfları; ticaret ve sanatta işi bozulanlara yardımda bulunulması ve daha nicesi…
Vakıfların yanı sıra Osmanlı Devleti’nde sosyal dayanışmayı önceleyen teavün sandıkları, birer meslek kuruluşu olan ahilik ve loncalar içinde bulunurdu. Teavün sandıklarıyla ahi ve lonca üyeleri ve aile fertleri için hastalık, evlenme, doğum, iş kurma, işsizlik, ölüm gibi durumlarda ayni ve nakdi olarak yardımlar yapılırdı.
Devlet ile El Ele
Ayet-i kerimede “oyun ve eğlence” (Enam, 32) olarak tasvir edilen dünya hayatını Yunusça “Şol yel esip geçmiş gibi” değerlendiren Müslümanlar, Selçuklu’dan Osmanlı’ya, Osmanlı’dan günümüze kadar vakıflar yoluyla pek çok hizmet görmüştür. Bütün sosyal hizmet kuruluşları vakıf yoluyla oluşturulmuş ve giderleri vakıf kaynakları ile karşılanmıştır. Çünkü ecdadımızın kurduğu sistemde yönetim, savunma, güvenlik ve adalet gibi konular merkezi ve taşra yönetimleri tarafından sağlanırken; sağlık, eğitim ve diğer sosyal konular devletin desteği ile genellikle vakıflar tarafından üstlenilmiştir. Vakıflara ve kuruluşlarına devlet hazinesinden ziyade padişah ve eşlerinin, diğer devlet erkanının ve halktan kişilerin kendi bütçelerinden destek verdikleri bilinmektedir. Öyle ki üç odası olup iki odasını vakfeden kişilere rastlamak olasıdır.
Ne var ki sanayileşmenin giderek yaygınlaşması, kapitalist rejim ilişkilerinin artması ve haliyle sosyal dayanışmanın azalmasıyla, 1826’da Evkaf-ı Hümayun Nezareti kurularak vakıflar, devlet tarafından merkezi yönetime dahil edildi. Devletin merkezi denetimi altında yapılan sosyal destek içeriğinin izahı yazı sınırlarımızı aşacağından devlet eliyle yapılan ve kurumsallaştırılan sosyal yardımları isimleriyle zikretmekle yetineceğiz. Bu müessselerin başlıcaları arasında; Islahhaneler/ Sanayi Mektepleri, Darüşşafaka, Darülaceze, Darülhayr-ı Ali, Darüleytam, Himaye-i Etfal Cemiyeti, Vakıf Gureba Hastanesi, Hamidiye Etfal Hastanesi gibilerini sayabiliriz.
Aşağıdaki kaynaktan faydalanılmıştır:
Semerkand Aile Dergisi Sayı:210 s.12