Görüş Bildir

Aklî ve Naklî İlimlere Vâkıf Bir Vezir: Çandarlı İbrahim Paşa

Çandarlı İbrahim Paşa kimdir. Çandarlı İbrahim Paşa’nın hayatı. Osmanlı devletinde çandarlı ailesi ve Çandarlı İbrahim Paşa. Vezir Çandarlı İbrahim Paşa nasıl birisiydi.

Son yüzyılın bu topraklarda yetişmiş en büyük tarihçilerinden olan merhum Prof. Dr. Halil İnalcık, yaptığımız bir söyleşide tarihçilerin her iddiayı belgeye dayandırmak zorunda olduğunu, aksi takdirde toplumu ve kitleleri yanlış yönlendirme ihtimalinin yükseleceğini vurgulamıştı. Yine bir makalesinde belgeyle doğrulanan bilgilerden yoksun ideolojik yorumların Osmanlı hakikatinin anlaşılmasını kolaylaştırmaktan ziyade zorlaştıracağının altını çizmişti. Ayrıca zaman ve mekanın bir bütün olarak değerlendirilmesine atıf yapmış, tarih ve coğrafya birlikteliğinin göz ardı edilmesinin anakronizme yol açacağını, anakronizme tevessül etmeden analiz yapmanın tarihçinin temel şiarı olduğunu dillendirmişti.

Devlet-i Aliyye’nin dünya siyasetindeki seyrini değiştiren aileler vardı dersek yanılmayız. 16, 17 ve 18. yüzyıllarda IV. Mehmed, II. Süleyman, II. Ahmed, II. Mustafa, III. Ahmed ve I. Mahmud’a sadrazamlık yapmış Mehmed, Fazıl Ahmed, Siyavuş, Fazıl Mustafa, Amcazade Hacı Hüseyin, Numan ve Abdullah Paşalardan oluşan Köprülüler bu kategorinin en mühim aktörüdür. Kuruluş ve yükseliş dönemleri için daha önce de anlatmaya çalıştığım Kara Halil Hayreddin Paşa ve Ali Paşa’nın mensubu olduğu Çandarlı ailesi ön plana çıkıyor. Modern yönetim anlayışının da temel prensiplerinden biri olan örgütleme, diğer deyişle teşkilatlandırma kuşkusuz Osmanlı Devleti’ni diri tutan ve üç kıtaya hükmetmesini sağlayan kritik ilkelerdendi. Diğer yazılarımda da arz ettiğim gibi Çandarlı ailesinin mensupları, büyük krizlerin çıktığı anlarda devreye girip inisiyatif alarak gerilimi sükunete çevirmişler ve Osmanlı Devlet Teşkilatı’nın temelini atmışlardı.

Yeri gelmişken değinmemek olmaz, Sultan II. Murad devrinde hayli etkin vazifeler üstlenmiş, Fatih Sultan Mehmed’in saltanatının ilk yıllarında da vezir-i âzam payesiyle görevini sürdürmüş Çandarlı Halil Paşa’nın, her ne kadar İstanbul’un muhasarasına -çeşitli sebeplerle- engel olmak istemiş, fethin üzerinden çok kısa bir süre geçince de tevkif edilerek azlolunmuş ve idam edilmiş olsa da Devlet-i Âli Osman için yaptıkları yadsınamaz. Birtakım popüler tarih kitaplarında yahut televizyon dizilerinde yansıtıldığı şekilde bir profil tahayyül etmek, Paşa’nın hakkının teslim edilmemesi anlamına gelir. Tarihi, içinde bulunduğumuz şartlara göre değerlendirmek veya meselelere duygusal bir perspektifle yaklaşmak bizi büyük ölçüde yanıltır. Bu çerçevede girişte Halil İnalcık’tan referansla hatırlattığım tarihi zaman mefhumunu gözetmeksizin tahlil etme mevzuu, hayati önem taşıyor. Şayet böyle yapmazsak, inancımızın ve medeniyetimizin bizlere yüklediği en temel misyonlardan birini, alemlerin efendisinin (s.a.v) buyurduğu “Ölülerinizin iyiliklerini ve güzelliklerini anın, kötülüklerini sarf-ı nazar edin…” (Tirmizî; Cenaiz, 33) hikmetini hiçe saymış oluruz. Bahsi, başka bir yazının konusu olarak yeniden açmak üzere burada nihayetlendirelim.

Vezir Çandarlı İbrahim Paşa ‘nın hayatı. Sultan II. Murad’ın veziri Çandarlı İbrahim Paşa.
 

Açık Sözlü Bir Vezir: Çandarlı İbrahim Paşa


Çandarlıların Osmanlı tarihine damga vurmuş isimlerinden biri de Sultan II. Murad’ın padişahlığında 8 yıl sadaret makamında hizmet eden Çandarlı İbrahim Paşa’ydı. Çandarlı Kara Halil Hayreddin Paşa’nın oğlu olan Çandarlı İbrahim Paşa’nın doğum tarihi ve doğum yerine ilişkin kaynaklarda malumat bulunmuyor. Medrese kökenli, alim bir zat olduğu bilinmekle birlikte, kimlerden ders aldığı, nerelerde görev yaptığı ve hangi tarihlerde eğitim gördüğü konusu da net değil. Osmanlı kroniklerinde ismine ilk defa Anadolu’da Timur tehdidinin arttığı sıralarda icra edilen Osmanlı Savaş Meclisi’nde dile getirdiği cesur fikirler nedeniyle rastlanıyor. Sadrazamların alim kişiler olması geleneğinin devamı olarak Bursa ve kesin olmamakla birlikte Edirne kadılığı görevlerinde bulunan Paşa, Sultan I. (Çelebi) Mehmed’e biat etti. 1415’te kazasker, ardından da vezir oldu. Bazı kayıtlardan anlaşıldığına göre Ankara Savaşı’nın yapıldığı 1402’de Çelebi Mehmed’in ikinci veziri konumundaydı.

Amasyalı Bayezid Paşa’nın, Düzmece Mustafa hadisesinde vefatının peşi sıra yerine Sultan II. Murad Han’ın Vezir-i Âzam’ı olan Çandarlı İbrahim Paşa, fetret devrinin sona ermesindeki yararlılıklarıyla maruftur. Gelibolu’ya yönelen Çelebi Mehmed’in yanında yer alan Paşa, asker sevkiyatını organize ederek Şehzade Çelebi Mustafa’nın bastırılmasında aktif rol aldı. Ankara Savaşı’nın ardından bağımsızlık kazanan, Osmanlı için tehdit oluşturabilecek bazı beyliklere hakimiyet kurdu ve böylece Sultan I. Mehmed’in otoritesinin kat’i bir şekilde tesis edilmesine zemin hazırladı.

Vezir Çandarlı İbrahim Paşa ‘nın katıldığı savaşlar. Çandarlı İbrahim Paşa nasıl öldü.

İsyanı Bitirecek Diplomatik Manevralar


Şehzade Mustafa’nın isyanını bastırmak maksadıyla Rumeli’ye gönderilen Amasyalı Bayezid Paşa’nın şehit edilmesi Sultan II. Murad’ı üzüntü ve endişeye sevk etti. Şehzade Mustafa, hadisenin ardından Edirne’ye girip kendi adına para bastırdı ve iktidarının Rumeli’de kabul edilmesi için çalışmalara başladı. Burada inşa ettiği güç ve otoritenin üzerine Anadolu’ya geçmek istedi, çünkü yavaş yavaş II. Murad’ın karşısına çıkmaya hazırlanıyordu. Maiyetindeki askerler ve komutanlarla beraber Gelibolu’ya geldi. Onun bölgedeki egemenliğinden haberdar olan muhitin hakimi Şah Melik, Gelibolu’yu Bizanslı general Leontarios’a bırakmıştı. Çelebi Mustafa, ona Gelibolu Kalesi’ni kendisine teslim etmek üzere söz verdiğini, fakat böyle bir şey yaparsa durumu tebaasına ve askerlerine anlatamayacağını ifade ederek kaleyi geri aldı. General, Konstantinopol’e dönüp vaziyeti Bizans İmparatoru Manuel’e ayniyle aktardı. İmparator çok sinirlendi. Gelibolu bölgesini ve kalesini zapturapt altına alan Çelebi Mustafa Anadolu’ya yürümekten vazgeçerek Edirne’ye döndü.

Sultan II. Murad fırsattan istifade ederek Çelebi Mustafa’nın Gelibolu’yu nüfuzuna geçirmesine öfkelenen Bizans İmparatoru ile ittifak yapmak üzere Bayezid Paşa’nın halefi Çandarlı İbrahim Paşa’yı Konstantinopol’e gönderdi. Paşa, Şehzade Mustafa ile Manuel arasındaki husumetten bîhabermiş gibi davranarak İmparatorun, babası Sultan I. Mehmed’e destek verdiği gibi oğlu Sultan II. Murad’a da yardım edebileceğini söyleyerek ortaklık talebinde bulundu. Lakin Manuel hem Gelibolu’nun hem de Şehzade Mustafa’nın kendisine teslim edilmesi noktasında ısrarcı olunca ittifak sağlanamadı. Bu sırada müzakerelerden haberdar olan Şehzade Mustafa, elçileri vasıtasıyla Bizans’ın tarafsız kalması halinde Gelibolu’yu teslim edeceğinin sözünü verdi.

Bizans’tan istediğini alamayan Sultan II. Murad, Cenevizli madenci Giovanni Adorno ile anlaştı. Peş peşe yaşanan savaşlardan dolayı ticareti bozulan Adorno, Sultan II. Murad’la uzlaşarak işlerini güvence altına almak ve borçlarını sildirmek niyetindeydi. Bu iki girişimi öğrenen Şehzade Mustafa, yanındakilerin de yönlendirmesiiyle Bursa’ya doğru harekete geçmeye karar verdi. Emir Buharî (k.s) gibi zamanın en büyük velilerinin dualarını arkasına alan II. Murad, Çelebi Mustafa’yı destekleyen Rumeli Beylerini yanına katıp Umur beyin çabalarıyla muharip güçleri bertaraf edince Şehzade’nin umutları kırıldı.

Mihaloğlu’nun ikazıyla sarsılarak Şehzade’yi desteklemeyi bırakıp II. Murad’ın yanında saf tutan ve aralarında Evrenosoğlu, Gümlüoğlu gibi isimlerin bulunduğu Rumeli Beyleri’nin akıbeti tartışılırken, Çandarlı İbrahim Paşa hepsinin idam edilmesini tavsiye etti. Ancak diğer paşalardan Hacı İvaz’la Mihaloğlu’nun onları Aydınoğlu’nun kışkırttığını, pişman olup tövbe ettiklerini salık vermesi üzerine padişah tarafından affedildiler. Şehzade Mustafa’nın hikayesi ise hüsran oldu. Giovanni Adorno ile anlaşan Sultan, Çelebi’nin peşine düştü. Beraber hareket ettiği müttefik birliklerle Rumeli’de Çelebi Mustafa’nın ordusunu dağıttı. Can havliyle Edirne’ye giden Şehzade, değerli eşyaları alıp Eflak’a doğru kaçarken yakalandı ve Edirne’ye getirildi. Sultan II. Murad’ın huzuruna çıkarılan ve hayli tesirli bir belagatı olan Çelebi Mustafa, padişahla konuşmak istediğini söylese de kabul edilmedi. Zira aynı şekilde Amasyalı Bayezid Paşa’yı da etkilemişti. II. Murad onun sıradan bir vatandaş sayıldığını, hanedan üyesi olmadığını ispatlamak istercesine kalede asılarak öldürülmesini emretti.
 

Yıkılan İmaret ve Kurtarılan Kitabe


Çandarlı İbrahim Paşa, 1421-1429 yılları arasında görevde kaldığı sürede yönetimde ortaya koyduğu çalışmalarla babası Kara Halil Hayreddin Paşa gibi devlet teşekkülünün temellerini attı, bununla da yetinmeyerek sağlığında yaptırdığı eserlerle varlığını hissettirdi. İznik’te yaptırdığı imaret, 1921’e kadar faaliyetlerini sürdürürken maalesef günümüze ulaşamasa da henüz her anlamda zirve noktasına ulaşmamış bir devletin veziri olarak ilmi ve medeniyeti yeşertmeye yönelik gösterdiği iyi niyeti ortaya koyuyor. İmareti vücuda getirmekle kalmamış, ihtiyaçlarının karşılanması için de civarında bulunan Ferişbali ve Akköy’ü vakfetmişti. Kitabesi kurtarılarak Çandarlı İbrahim Paşa’nın türbesine eklenen yapıya, bir ara II. Murad’ın kardeşi Mustafa tarafından el koyduğu da belirtiliyor. Son olarak Çandarlı ile ilgili ilginç bir anekdotu da paylaşmakta yarar var. Kudüs’te medrese sahibi büyük alim Dedebali’nin kızı Hanım Hatun ile bir izdivaç gerçekleştiren Paşa’nın bu evlilikten iki oğlu ve iki kızı olmuş. 1429’da ahirete irtihal eden Paşamızın türbesinde kızları ve torunlarının mezarları da var. Hemen yanı başında bulunan ve küçük bir çocuğa ait olduğu anlaşılan mezarın üzerinde yazan hadis-i şerif, yüzlerce yıl önceden bizlere şöyle sesleniyor: “Dünya ahiretin tarlasıdır. Dünyada bir garipmişsin ya da yoldan geçen bir yolcuymuşsun gibi ol. Nefsini kabir ehlinden say…” (Tirmizî, Zühd, 25).


Aşağıdaki kaynaktan faydalanılmıştır:
İbrahim Baran - Mostar Dergisi sayı:184 s.34



nizami hayat logo