Sürekli Eleştiri Çocuğu Yaralar

Klinik psikoloji alanında çalışmalar yapan, otuz yılı aşkın süredir çocuklar ve ailelerle çalışmalar yürüten Dr. Kenneth Barish, ebeveynlere öneriler içeren bir makalesinde şu satırlara yer veriyor: “Bana sık sık ‘Yaptığınız görüşmeler sonucu en çok karşılaştığınız sorun nedir?’ diye soruluyor. Uzun yıllar boyunca cevabım basit ve netti: Ebeveynler olarak, farkında olmadan çocuklarımızı çok fazla eleştiriyoruz.”
Anne babaların çocuklarını doğruya yönlendirmek için çabalaması, onlara belli sınırlar çizmesi, neyi onaylayıp onaylamadıklarını iletmesi elbette gerekli. Eleştiri, doğru zamanda ve uygun ifadelerle yapıldığında insanı geliştiren bir etkiye sahip. Ancak doz ve sıklığını ayarlayamadığımızda, çocukların eylemlerini değil kişiliklerini tenkit ettiğimizde, onlara zarar vermeye başlıyoruz. Üstelik bunu, sadece eleştiri gerektiren durumlarda değil, gündelik meşgaleler esnasında da yaptığımız oluyor.
Aslında niyetlerimiz gayet iyi. Zorluklarla dolu hayat içerisinde çocuklarımızın daha güçlü olmalarını sağlamaya, gelişmeleri için onları doğruya yönlendirmeye, hatalarını belirterek bir daha yapmamalarını temin etmeye çalışıyoruz. Ancak bunun için başvurduğumuz talimat ve tavsiyeler gereğinden fazla olduğunda çocuklarımız görülmediklerini, oldukları gibi kabul edilmediklerini düşünmeye başlıyorlar. Elimizdeki cetvelle sürekli onları ölçtüğümüzü ve düzeltmeye çalıştığımızı düşünüyorlar. Böylece onları iyi yetiştirme ve doğru yönlendirme niyetiyle başvurduğumuz eleştiri, kendilerine duydukları güveni ve aramızdaki bağı tüketmeye başlıyor.
Eleştiriyle Büyüyen Ebeveynler
Birçoğumuz, bizi yetiştiren neslin sıklıkla başvurduğu bir eylem olduğu için, eleştirilmenin nasıl hissettirdiğini biliyoruz. Aşırıya kaçan kritiğin nasıl yıkıcı olduğuna, insana kendini nasıl da eksik, suçlu, utanmış, defolu hissettirdiğine az çok aşinayız. Bir zamanlar kendi anne babamızdan öğrendiğimiz eleştirel dili benimseyip farkında olmadan sürdürüyor olmamız da muhtemel.
Üstelik sadece geçmişimizde değil, belki bugünümüzde de sağlıklı iletişim kaynaklarından mahrumuz. Günlük hayatta, sosyal ilişkilerimizde, çevremizdeki insanlarla kurduğumuz iletişimde yeterince olumlu söz işitmiyor, olduğumuz gibi kabul görmüyor, övgüyle karşılaşmıyoruz belki. Ve tüm bunlar, yapıcı bir diyalog oluşturma konusundaki becerilerimizi törpülüyor. Hem içimizde hem dışımızdaki şefkat dilinin azlığı da bizi tenkitçi insanlara dönüştürüyor ister istemez.
İşte bu nedenle çocuklara yönelik kullandığımız dil ve üslubu değiştirmeye çalışmamız tek başına yeterli değil. Bizi bu noktaya taşıyan, takdir sözcüklerini dile getirme konusunda kısırlaştıran dinamikleri fark ederek özeleştiri dozunu azaltmamız da gerekiyor. İşe kendimizden başladığımızda, çocuklarımızla ilişki ve iletişimimizi sağaltmamız da çok daha kolay olacaktır.
Eleştirisiz İletişim İçin Çözüm Önerileri:
Onları gördüğümüzü hissettirelim: Sonucu değil süreci önemseyen, kazanılan başarıyı değil harcanan emeği yücelten ebeveynler olmamız şart. Bunun için eksikleri tespit etmekten vazgeçmeye, çocuğun ilerleme kaydettiği ve varlık gösterebildiği alanları görmeye odaklanabiliriz örneğin. Onların, hayatı deneyimleyerek öğrenmesi, doğrular kadar yanlışları da tecrübe etmesi gerektiğini hatırlayıp sadece eşlik etmeyi deneyebiliriz.
Çocukları dinleyelim: Yoğun olsak, çok çalışsak, çocuklara fazla vakit ayıramasak da her gün en az 15-20 dakika onlarla birebir sohbet etmeye çalışabiliriz. Gün içinde sevindikleri, kızdıkları veya üzüldükleri şeyleri dinleyip onları daha yakından tanımayı, kendimizden örnekler vererek aramızdaki bağı güçlendirmeyi başarabiliriz böylece. Bu sohbetler esnasında neyi başarıp başarmadıklarını tespit etmeye değil de his ve düşüncelerini anlamaya odaklanmamız, onları daha iyi anlayıp empati kurabilmemizi de sağlayabilir.
Düşünceli ve nazik olalım: İlla ki dile getirmemiz gereken bir hataları varsa bunu zarif bir şekilde ve mutlaka baş başayken ifade etmeye gayret etmeliyiz. Çünkü kırıcı ve yıkıcı ifadeler, kızgınken söylenen sözler, utandıran tespitler işe yaramayacaktır. Bilakis çocuğun sözlerimize kızmasına ve inatla hareket etmesine neden olabilir. Veya evlatlarımız o an için dediğimizi yapsa ve eksiklerini giderseler de kullandığımız üslup kalplerinde derin yaralar açabilir. Olumlu bir dil ise üzerlerinde kalıcı ve pozitif bir etki bırakabilme konusunda daima daha tesirli olacaktır.
Aşağıdaki kaynaktan faydalanılmıştır:
Semerkand Aile Dergisi Sayı:209 s.14