Görüş Bildir

Sultan Murad'dan Fatih'e Nasihatler

Sultan Murat’ın, Fatih Sultan Mehmet’e öğütleri. Fatih Sultan Mehmet’e babasından öğütler ve tavsiyeler.

Tarihin sayılı askerî ve kültürel şahsiyetlerinden olan İkinci Mehmed Han (Fatih), 1432 senesinde Edirne’de doğdu. Babası altıncı Osmanlı Padişahı Sultan İkinci Murad Han, annesi Hüma Hatun’dur. Kimi müsteşriklerin Fatih’in annesi hakkında söyledikleri Fransız asıllı bir Yahudi ya da bir Rum köle olduğu iddiaları doğru değildir. Kızılıp üzülünecek mesele olmamakla birlikte Hüma Hatun, müslüman ve Türk kızıdır. Zira bu husus, ilgili mahkeme kayıtları ve Bursa’daki Muradiye Camii’nin yüz metre kadar doğusunda bulunan Hatuniye Türbesi’nin 853 (1449) senesinde yazılmış kitabesinin okunmasıyla ispatlanmıştır.

İkinci Murad Han, Varna ve 2. Kosova muharebelerindeki mutlak zaferleri ve ülke sathında başlattığı tercüme faaliyetleriyle öne çıkar. Oğlu gibi muharip bir karakteri olmamasına rağmen Müslüman Türk tarihinin en görkemli savaşlarından ikisi kendi döneminde yaşanmış ve müslümanların Balkanlardan sökülüp atılma tehlikesi ortadan kalkmıştır. Çeviri faaliyetleriyle Osmanlı kültür dünyasının temel taşlarının döşenmesinde, İkinci Murad Han’ın payı büyüktür. Devrinde en çok eser yazılan padişah odur. Arapça ve Farsçadan tercümeler yaptırır, bir taraftan da tercümanlara sade, açık ve anlaşılır bir dil kullanmalarını tavsiye ederdi. Bir eserin ruhuna nüfuzun ancak açık bir dille mümkün olacağını savunurdu.

İkinci Murad Han, şehzadelerinin yetişmesi için büyük çaba göstermiştir. Şehzade Mehmed’le özel ilgilenirdi. Edirne Sarayı’nın güllerle kaplı ön bahçesinde ona unutulmaz öğütler verirdi. Gelin, tarihin ışığında o anlardan birine tanık olalım:
 

Şehzadenin Babasına Hitabı


Şehzade, babasının henüz genç yaşına rağmen derinleşmiş çizgilerine bakarak, “Benim ebedi mutluluğum ve saadetim babacığım!” dedi. “Yüce Allah, sizin mutlu gölgenizi hiçbir zaman üstümüzden ayırmasın! Sürekli yoğun düşüncelere dalıp meşgul olduğu işlerde aklî melekelerini kullanmak kadar insan varlığını güçsüz düşüren bir vazife yoktur. Oysa siz muhterem babam, yıllar geçse, nice belalar ve güçlüklerle yüzleşseniz dahi ne ihtiyarlığa uğrar, ne harp meydanlarından çekilir, ne de devlet ve millet işlerinde bir gevşeklik ve yorgunluk alameti gösterirsiniz. Halbuki sizin yaşınıza gelen Avrupa krallarının çoğunun artık harp alanlarında görünmediğini söylüyor tarih kitapları. Gençliklerinin son demlerini zevk ve safada geçirmeyi tercih ettiklerini hatta her zamankinden hırslı yiyip içtiklerini, kadın peşinde güçlerini tükettiklerini okuyorum. Oysa sizin çağlarınıza geldiğimde ben de sizin ve ulu atalarım gibi güçlü, kuvvetli ve ölçülü olabilmek dilerim. Bunun sırrı nedir babacığım?”

“Ey benim sevgili oğlum! İş o ki önce aşk gerektir. Allah’a, vatana ve milletine aşık olmak gerektir,” diyerek, kılaptan işlemeli kaftanının kollarını iki yana açtı Murad Han. Ardından güçlü elleriyle oğlunu omuzlarından kavradı. “Hem bu senin soruların ve öğrenme arzun bana öyle bir sevinç ve huzur verdi ki, şu anda bunu ne sözle ne de kalemle anlatabilmem mümkün. Sonsuz güç ve büyüklüğüne kainattaki bütün varlıkların şehadet ve kulluk ettiği yüce Allah’ın sana vermiş olduğu böyle büyük ve geniş meselelerin araştırılması iştiyakının, artarak devam edeceğini umuyorum Mehmed’im. Dinle!
 

Padişahın Öğüdü


“Kişioğlu, kendi düşünce ve fikirlerinin sonuçlarını, yine kendi hayatıyla ilgili birtakım içtimai konulara uygular, onlarla ilgilenir; bu arada iyi-kötü Allah’tan gelene karşı durulmaz tesellisiyle hayatını sürdürmeye devam ederse, kalbine huzursuzluk ve ıstırap diye bir şey gelmez. Böylece, bu kimselerin gönülleri gam ve kederden uzak kalacağı için şikayet etmelerine hiçbir sebep yoktur. Bu arada hayatları da tabii seyirlerini takip eder. Yaklaşan ihtiyarlığı, nefsin ileri giden arzularını körelttiği için Allah Teâlâ’ya yakınlaşmaya vesile olarak görür ve rahatsız olmak bir yana, bunun için yüce Allah’a sonsuz şükür ederler.

“Bir de kendilerine Cenâb-ı Allah tarafından ‘normal akıl’ dediğimiz varlığın verilmemiş olduğu kimseler vardır. Bunların hiçbir vakit ne çocukluk ne gençlik, ne olgunluk ve ne de ihtiyarlık çağlarında, herhangi bir gelişmeden olumlu yönde etkilendikleri görülür. Hayatlarına sadece keder ve acının bir gevşeme, tembellik bıraktığı sanılır. Bunlar, ihtiyarlıktan ötürü duydukları rahatsızlığı zamanlı zamansız, olur olmaz şikayet etmekten hoşlanırlar. Aslında onları rahatsız eden yaşlılık değil, gençliklerinde dahi tevekkül sahibi olamamaktan kaynaklanan ezeli bir huzursuzluktur.

“Bunlar gibi olanların, çarçabuk geçip giden, kayboluveren zaman mefhumuyla ilgileri, süratle giden bir gemiden, deniz kenarındaki yalıyı seyre dalmış bir adamın haline benzer. Teknede oturup yalıyı izleyen kişi, kendisinin sabit durduğunu, geçip gideninin yalı olduğunu zanneder. İşin gerçeği ise, geçip gidenin yalı değil, kendisi olduğudur. Bu misal kendi kendini aldatmaya, rezil dünyanın yalanına kapılıp gitmeye en güzel bir bahistir.

“Ey oğulcuğum, amma velakin hayata doymak mümkün değildir. Az veya çok olması onun kıymetini azaltmaz, unutulmasına sebep olmaz; bilakis değerini arttırır. Durum böyle olunca, aklı başında olan herhangi bir kişinin yapacağı şudur: Her cins varlığın ve olayın aslını ve teferruatını birbirinden kolaylıkla ayırt edip bunlara doğru ve aslına uygun şekilde bakabilmelidir. Ayrıca iyi veya kötü, başlarına gelen bütün olaylara boyun eğip kendilerini kaderin cilvelerine teslim etmekte anlayışı elden bırakmamak gerekir. Ben şahsen, onların durumlarına düşüp aldanmadığım için çoğu kez yüce Allah’a şükürlerde bulunurum. Sen iyi bir padişah olacak, milletine yeni yeni ufuklar açacaksın Mehmed’im. Yeter ki yüreğin kavî, bileğin pek olsun; bugün dinlediklerini de aklından çıkarmazsan Allah’ın izniyle önünde duracak dünyevi bir güç kalmayacaktır!”

Şehzade aydınlık yüzünde beliren bir gülümsemeyle baktı babasına, “Unutmayacağım babacığım. Allah’ın izniyle unutmayacak ve hayatımın her safhasında, keder ya da mutluluk tüm dönemlerinde uygulamaya gayret edeceğim.”

“İşte o zaman iki cihanda da büyük devlete ereceksin oğlum!”


Aşağıdaki kaynaktan faydalanılmıştır:
Okay Tiryakioğlu - Mostar Dergisi sayı:215 s.22



nizami hayat logo