Görüş Bildir

Server Ali Paşa Tekkesi

Makedonya’nın Kalkandelen şehrinde bulunan Server Ali Paşa Tekkesi, diğer adıyla Harabati Baba Tekkesi.

İslâmiyet’in Balkanlarda yayılması Osmanlı’nın bu toprakları fethetmesinden önceye dayanır. Örneğin Bosna’nın fethi Fatih Sultan Mehmet tarafından 1463 senesinde gerçekleşmişken bundan iki asır önce Sarı Saltuk Hazretleri Bosna-Blagay’da tekkesini kurmuştur. Horasan’dan Anadolu ve Balkanlara akın eden alperenler bu topraklardaki insanların güvenini kazanmış, onlara İslâmiyet’i anlatmış ve topraklar fethedilmeden insanların gönülleri fethedilmiştir.

Zaman içinde de Balkanların dört bir yanına dağılmış Bektaşî, Nakşibendî, Halvetî, Kâdirî dervişleri burada İslâmiyetin benimsenmesinde ve asırlarca en içten duygularla yaşanmasında etkili olmuşlardır. Günümüzde etkileri eskisi kadar çok olmasa ve bazı ekoller aslından uzaklaşıp yoldan çıkmış olsa da Balkanlarda hak tarikatlar hâlâ varlıklarını sürdürüyorlar.

Harabati Baba Tekkesi.

Makedonya’nın Kalkandelen Şehrinde Mahzun Bir Tekke


Osmanlı’nın Balkanları fethetmesiyle bölgenin İslâmlaşması hızlanmış ve Balkanların dört bir yanında camiler, medreseler, tekkeler, dergâhlar kurulmuştur. Bu tekkelerden biri de Makedonya’nın Kalkandelen şehrinde bulunan Server Ali Paşa Tekkesi, bir diğer adıyla Harâbâtî Baba Tekkesi’dir. Tekke farklı isimlerle anıldığı için kimileri Harâbâtî Baba ile Server Ali Paşa’yı karıştırabiliyor ya da aynı kişiler olduğunu düşünebiliyor. Daha sonra Sersem Ali Baba olarak anılan Server Ali Paşa’nın tekkenin ilk kurucusu, Bektaşî şeyhi olan Harâbâtî Baba’nın ise tekkenin ikinci banisi olduğu söyleniyor.

Balkan seyahatimizin Makedonya durağında Kalkandelen’e uğrayıp bu tekkeyi ziyaret etmiştik. Tekkeye büyükçe kapıdan girdiğimizde yemyeşil bir avlu bizi karşılamıştı. Havası hem ciğerlerimize hem de ruhumuza işliyordu adeta. Sadece bir tekke değil kocaman bir külliyeydi burası. İçeriye grup halinde girdiğimizi gören bir kişi koşarak yanımıza gelmiş ve “Gelin size burayı anlatayım.” demişti. Bizi tekkenin misafirhanesine aldıktan sonra Rumeli Türkçesiyle anlatmaya başlamıştı:

Makedonya gezisi Server Ali Paşa Tekkesi.

“Benim adım Cumali. Bu tekkenin hizmetçisiyim. Burada bulunan Bektaşî tekkesini Server Ali Paşa 1538’de yaptırmış. Server Ali Paşa, Kanuni Sultan Süleyman Han’ın veziri ve Mahidevran Sultan’ın ağabeyi… Server Ali Paşa bir gün Kanuni Sultan Süleyman Han’ın huzuruna çıkıp “Sultanım ben artık memleketime gidip dervişlik yapmak isterim, burada vezir kalmak istemem” demiş. Kanuni Sultan Süleyman Han da “Ey Ali Paşa sen sersem mi oldun? Ne dersin böyle?” diyerek karşılık verdiyse de üstelemeden Server Ali Paşa’nın isteğini kabul etmiş. Bu olaydan sonra da Ali Paşa, Sersem Ali Baba olarak da anılmaya başlanmış. Burayı külliye haline getirense Recep Paşa’dır. Nakşibendî tarikatına mensup olan Recep Paşa 1833’te burayı yirmi dört bin metrekarelik külliye olarak inşa ettirmiştir. Recep Paşa’nın kızı verem hastası olduğu için temiz havalı bir yerde bulunması gerekiyormuş. Yapılan onca araştırmadan sonra tekkenin bulunduğu arazinin bölgenin en temiz havalı yer olduğu belirlenmiş. Bunu test etmek için de şehrin muhtelif yerlerine et parçası bırakılmış. Buraya bırakılan et parçası bozulmadan tam dört gün sağlam kalmış. Nihayetinde külliye buraya yapılmış. İlerideki çeşmenin adı: Aslanlı Çeşme iki tane aslanı sembol eder. Biri Hz. Ali (r.a) diğeri de Hz. Hamza (r.a). Külliyenin dört kapısı bulunmaktadır. Rivayete göre bu dört kapı Allah’ın dört kitabını sembolize ediyor. Diğer bir rivayete göre ise bu kapılar şeriat, tarikat, hakikat ve marifetin simgesidir. Gariptir ki şimdi burada Bektâşîler yaşıyor. Ama bunlar o eski Bektâşîlerden değiller. Bunlarda namaz yok, oruç yok, hiçbir şey yok…

Komünizmin dünyayı sardığı hengâmede bu külliye de Yugoslavların ve sonrasında Amerikanların eline geçti. Server Ali Paşa, Recep Paşa, Fatıma Hanım’ın türbelerini ve imam odasını yaktılar. Mescidi sanat galerisi haline getirdiler. Misafirhane de kumarhane oldu. Aşevi ve ahır ise düğün salonu olarak kullanılmaya başlandı. Kışlayı dört yıldızlı otel haline getirdiler. Fakat yıllar sonra külliye tekrar müslümanların eline geçti.”

Makedonya gezisi Harabati Baba Tekkesi.

Külliyenin kısaca tarihi böyle… Cumali ağabey, bu kadarını anlattıktan sonra çekim yapan tüm kameraları kapattırmış ve külliyenin nasıl müslümanların eline geçtiğini anlatmıştı. Cumali ağabey burayı ele geçiren bir grup Arnavut askerden biriymiş aynı zamanda. Bu bir grup asker, tekkede bulunan Amerikan askerlerini kaçırmayı başarmış. Bu olay da 2002 yılının Ağustos ayında gerçekleşmiş. 2002’den beri, yani bu külliyenin tekrar ele geçirildiği günden itibaren külliyeye hizmet ediyormuş Cumali ağabey. Çocuklarıyla beraber külliyenin ihtiyaçlarını gidermeye çalışıyorlarmış. Bir gece gelirler de burayı tekrar ele geçirmek isterler diye hâlâ silahıyla uyuduğunu belirten Cumali ağabey son olarak şunları söylemişti: “Osmanlı buraya din için verdi hem kan hem de can. Biz de gözümüzü kapayana kadar hem kan hem de can vereceğiz bu Osmanlı emaneti vakıf malı için.”

Henüz on yedi yıl önce meydana gelen bu olay, Makedonyalı müslümanların bu tekkeyi tekrar ele geçirmek için hayatlarını ortaya koymaları “Ya biz neredeydik?” sorusunu sormama neden olmuştu. O güne kadar böyle bir olayın yaşandığından bile haberim olmayışına hayıflanmıştım. Bu topraklarda Osmanlı emanetine sahip çıkan insanların hâlâ var olduğunu öğrenmek ve onlarla bizzat vakit geçirmekten de gurur duymuştum.

Cumali ağabey ile sohbet ettikten sonra Aslanlı Çeşme’den abdestimizi alıp akşam namazını Server Ali Paşa Tekkesi’ndeki camide kıldık. Havanın kararmasıyla tam tekkeden ayrılacaktık ki bazı arkadaşların tekkede bir bölüme doğru yürüdüklerini fark ettim. Onları takip ettim. Küçük bir binanın içine girdiler. Meğer araştırma yapmak için burada bulunan bir Türk akademisyen onları buraya çağırmış. Ben içeriye girdiğimde ise onları başına toplamış bir şeyler anlatıyordu. Anlattıklarını kabul etmek mümkün değildi. Balkanlara gelen tüm Allah dostlarından “Bektaşî” olarak bahsediyor, Bektaşîliğin İslâm’ın omurgası olduğunu anlatıyor, aşina olmadığım bir takım inanç ve uygulamalardan bahsediyordu. Ona Hacı Bektaş-ı Veli’nin Makâlat adlı eserini okuduğumu, onun Ehl-i sünnet büyük bir sufi, takva ehli bir arif olduğunu, tarihçilerin Bektaşî yolunun sonraki asırlarda aslından uzaklaştığını ifade ettiklerini söylemeyi düşündüm. Sonra odanın köşesindeki Amerikan bayrağını ve duvarda yer alan kadınlarla sarmaş dolaş fotoğrafları görünce bu tartışmaya girmenin bir yarar sağlamayacağına kanaat ettim. Adamın daha fazla konuşmasına müsaade etmeden herkesi odadan çıkarıp doğruca otobüse geçmiştik.

Bu tekkeyi ziyaret edip camide namaz kılmak için gelen müslümanlar olduğu gibi burada mezarlara mum yakan namaz kılmayıp oruç tutmayan insanlar da bulunuyor. Aslında bu tekke Balkanların bir nevi özeti gibi gelmişti bana. Balkanların genelindeki karışıklık burada da hâkimdi. Nitekim dervişlerle İslamlaşan bu toprakların üzerinden çileli asırlar geçmişti. Ayrıca düşünce ve inanç üzerine oynanan oyunlar burada da vardı. Ama yine Balkanların genelinde olduğu gibi burada halis imanla “Allah” diyen gönüller de vardı.

Aşağıdaki kaynaktan faydalanılmıştır:
Mostar Dergisi - Sayı 177 s.50



nizami hayat logo