Görüş Bildir

Önyargılarımız Son Yargıya Dönüşmeden

Önyargılı olmak. Önyargılı olmanın zararları.

Anlatıldığına göre, “Bir gün bir köylü baltasını kaybetmiş. Komşusunun oğlundan şüphelenmiş, çünkü çocuk bir hırsız gibi konuşuyor, bir hırsız gibi yürüyor ve bir hırsız gibi davranıyormuş. Ertesi gün tarladaki aletlerin arasında baltayı bulmuş. Sonra çocuğu yine görmüş; çocuk bütün diğer çocuklar gibi konuşuyor, yürüyor ve davranıyormuş.”

Bakış açımız insanlar hakkındaki düşüncelerimize nasıl da yön veriyor. Önyargılı bir bakış açısıyla değerlendirildiğinde hırsız gibi görünen, su-i zandan uzak bir bakışla değerlendirildiğinde nasıl da masuma dönüşüyor. Oysaki aslolan daima masumiyettir. Gerek dini gerek hukuki gerekse vicdani anlamda ele aldığımızda insanın “önce masum” olduğunu bilmeliyiz. Önyargılarımız son yargıya dönüşmeden evvel Hucurat suresindeki şu ayeti idrak etmeliyiz: “Ey iman edenler! Zannın çoğundan sakının; çünkü bazı zanlar günahtır…” (Hucurat, 12) Burada uzak durmamız emredilen zan, su-i zandır.

Malumdur ki kötü zannımız ve şüphelerimiz kıskacında adaletten uzak bir yaklaşımın bizi hakikate götürmesi beklenemez. Masumiyetin önceliğine, önyargıdan kurtularak olay ve kişilere hüsn-ü zanla (günah olmayan, tavsiye edilen zan) bakmamız gerektiğine ilişkin olarak büyüklerimiz şöyle buyurmuştur: “Bir kardeşimle ilgili hoş olmayan bir şey duysam 70 kere tevil ederim. Yine bir şey bulamazsam ‘Belki benim aklıma gelmeyen bir sebebi vardır’ derim.” İşte böyle, olayların ilk anda duyulduğu ya da görüldüğü gibi olmayabileceğini artık toplum olarak sindirmiş, özümsemiş olmamız gerekiyor. Kaldı ki bir fasık bize bir haber getirdiğinde inanmadan önce araştırmamızı söyler dinimiz.
 

“Aynısı Sana Yapılsa Ne Hissederdin?”


Kişi, suçu ispat oluncaya kadar masum kabul edilir. Bu durum masumiyet karinesi olarak ifade edilir ve “şüpheden sanık yararlanır” gibi birçok ilkeyle bağlantılıdır. Meseleyi daha iyi anlamak için empati yapmayı deneyelim. “Aynısı sana yapılsa ne hissederdin?” sorusu ciddiyetle düşünüldüğünde şahsi muhasebemizi yapmamıza vesile olabilir. Söz gelimi, işlemediğimiz bir suç, yapmadığımız bir hata, söylemediğimiz bir söz bize mal edilerek iftiraya maruz kaldığımızda ne hissedeceğimizi bir düşünelim. Hemen sonraki cümleye geçmeyin, ciddi ciddi asla yapmayacağınızı düşündüğünüz bir şeyle itham edildiğinizi düşünün. Öfke, çaresizlik, soyutlanma, yalnızlık… Karmakarışık duygular içine düşebiliriz. Öyle ki iftiraya maruz kalan insanların psikolojik hastalıklara kapıldığı, kimisinin yıllarca mahkum edildiği acı bir gerçektir.

Şu halde boynuzsuz koçun boynuzlu koçtan hakkını alacağı o yüce divanda; adaletsizlikle, önyargıyla, öfke ya da hasetle her ne sebeple olursa olsun bir masumun hakkını gasp etmiş olarak bulunmak istemeyiz değil mi? Öyleyse kaybettiğimiz baltamızı bulmanın yollarını ararken perdesiz gözlerle baktığımızdan emin olalım. Evvela kendimize söylediğimiz bu sözlerimizin dua yerine geçmesi temennisiyle, hayırla kalın.


Aşağıdaki kaynaktan faydalanılmıştır:
Semerkand Aile Dergisi Sayı:215 s.32



nizami hayat logo