Görüş Bildir

Kızım Deprem Korkusunu Üzerinden Atamıyor

Kızım deprem korkusunu üzerinden atamıyor. Çocuklarda deprem korkusu.

SORU:

Merhaba, 
İki kızım, bir oğlum var. Oğlum 17 yaşında, bir kızımsa henüz 2. 13 yaşındaki ortanca kızım yaşadığımız korkuyu üzerinden atamıyor. Deprem olduğu esnada panik yapmamaya çalıştım ama şiddeti artınca hepimiz çığlık içinde kendimizi korumaya aldık. Yaşadığımız o korkunç anların etkisini ben dahi üzerimden atamıyorum, hal böyle olunca kızımın korkusunu da anlıyorum. Fakat her an deprem olacak korkusu içinde -bu süreçte artçılar da çok oldu- tuvalete dahi gitmekte zorlanıyor. Evde her odaya deprem için acil durum çantaları koyuyor, sürekli “Ya bizim evimiz de yıkılırsa anne, ya ölürsek?” gibi sorular soruyor. Gece ışıkları kapattırmıyor. Elimden geldiğince konuşuyorum onu rahatlatmak için ama nafile. Yaşadığımız bu korkuyu travmaya dönüşmeden nasıl atlatabiliriz? Kızımın bu hali daha ne kadar sürer?

CEVAP:

Deprem küçükten büyüğe herkesi etkileyen doğal bir olaydır. Çocuklar ise bu doğal olaydan yaşlarına, kişiliklerine, deprem esnasında ve sonrasında yaşadıklarına göre farklı farklı etkilenirler. 2 yaşındaki kızınızın ya da büyük oğlunuzun, 13 yaşındaki kızınız kadar etkilenmemesi gibi…

Depremin olumsuz etkileri doğa olayının kendisinden ziyade insanların kötü risk yönetiminden kaynaklanır. Sağlam yapılmayan binalar korkuya haklı bir neden oluşturur. Öncelikle uzman ekiplere binanızın sağlamlık kontrolünü yaptırın ve bir problem yoksa onlardan kızınıza bilgi vermelerini isteyin. Sıkıntılı bir durum varsa zaten yetkililer gerekeni yapacaklardır. Bu durumda yeni ve daha alçak katlı bir yere taşınmanız da kızınızı rahatlatır.

Kızınızın yaşadığı sadece korku değil, bir çeşit travmadır. Travma tek başına geçecek bir durum değildir. Travma da depresyon da iletişimle çözülecek problemlerdir. İkisini de onarmak için başka insanlarla iletişim içinde olmaya, bazen onlardan destek almaya ihtiyaç vardır.

İnsanoğlu, yaşadığı travmalardan sonra iyileşecek ve yeni şartlara uyum sağlayabilecek kapasitede yaratılmıştır. Ancak bir travma yaşadıktan sonra sağlıklı bir kişi olarak hayata devam edebilmek için olayın sebep olduğu duygulardan bir an evvel kurtulmak gerekir. Travmanın oluşturduğu duygulardan kurtulamadığımızda bu duygular devam eder gider. Hatta kişiyi bir çeşit psikiyatrik rahatsızlık olan travma sonrası stres bozukluğuna kadar götürebilir.

Bu konu üzerinde çalışan psikiyatristler, iyileşebilmek için dört evre üzerinde dururlar. Bu dört evre doğru bir şekilde gerçekleştiğinde travma sonrası iyileşme sağlanmış olur. Bunlara kısaca değinelim:

Birinci evre, ilk şokun yaşandığı andır. İnsanlar bu durumu “şoka girmek” veya “ölü gibi hissetmek” şeklinde tanımlarlar. Bu yaşananlar, travma anında vücudun verdiği fiziksel ve ruhsal tepkilerden dolayıdır. Böyle anlarda bedenimiz adeta bir sigorta işlevi görerek, kendini koruma altına alır, kapatır.

İkinci evrede, yaşanılanların bir şekilde anlatılması, dışa vurulması gerekir. Duygular anlatıldığı ve karşı taraftan anlaşılıp onaylandığı taktirde kişi rahatlar. Ancak herkes duygularını, hislerini anlatamayabilir. Onlar da yazarak ya da resim vb. şeyler yaparak duygularını dışa vurmaya teşvik edilmelidir. Bu sebeple kızınız anlatıyorsa bırakın, olayı tekrar tekrar anlatsın, deşarj olsun, içinde biriktirmesin.

Üçüncü evrede ise insanların yeniden harekete geçmeye, travmanın sebep olduğu güçsüzlük hissinden çıkıp tekrar düşünen, üreten insanlar olmaya ihtiyaçları vardır. Bunun için bir yardım kuruluşunda gönüllü çalışma, sevdiklerini kaybedenler için bir şeyler yapma veya bir sanat eseri ortaya koyup depremzedeler yararına satma gibi kişinin elinden gelen her şeyi yapmaya gayret etmesi gerekir.

Dördüncü evre, kırılan bir kemiğin doğru bir şekilde iyileştirilmesiyle eskisinden daha sağlam olması gibi, iyileşmeye doğru gitme evresidir. Travmatik deneyimler adeta ruhun kırılmış kemikleri gibidir. Bir travmadan sonra kişiler, tüm bu iyileşme sürecini aşama aşama atlatırlarsa buradan daha da güçlenerek çıkabilirler. Bu kişilerin travma öncesine göre artık çok daha güçlü bir yapıları vardır.

Çocuklar olayın şiddetini ebeveynlerinin tepkileri ile ölçerler. Dolayısıyla burada sizin duruşunuz önemlidir. Sorun yerine çözüm odaklı bir yaklaşım sergileyin. Kızınızın günlük rutin işlerini sürdürmesinde ona yardımcı olun. Rutinler çocuklar için önemlidir, gündelik hayatın devamı gibidir. Dolayısıyla ailede günlük olarak yapılan yemek, çalışma, eğlence, uyku gibi rutinleri benzer saatlerde yapmaya özen gösterin.

Soruları olduğunda mümkün olduğunca dürüst ve gerçekçi cevaplar verin. Duygularını önemseyin, sık sık ona sarılın, korkularını hafife almayın, aynı şeyleri konuşmasından dolayı bıktığınızı ifade etmeyin. “Korkacak ne var canım?” demek yerine “Bu durum seni hala çok rahatsız ediyor sanırım. Bunu konuşmak, yazmak, çizmek ister misin?” gibi ifadelerle onu cesaretlendirin. Durumunu öğretmeni ile de konuşun, ondan destek isteyin.

Tüm bunlara rağmen kızınızın yaşadığı korku, yaşam kalitesini olumsuz yönde etkilemeye devam ederse bir uzman desteği alın. Geçmiş olsun dileklerimizle, selam ve dua ile...

Aşağıdaki kaynaktan faydalanılmıştır:
Pedagog Perihan Gül - Semerkand Aile Dergisi Sayı:183 s.34



nizami hayat logo