Kılıç ve Kalem
İbn Haldun’un Mukaddime isimli meşhur eserinde kılıç ve kalemle ilgili bir bölüm yer alır. İbn Haldun, bu bölümde kılıç ve kalem arasındaki farkı şöyle açıklar:
“Kılıç ve kalem, ikisi de devlet işlerinde kullanılan birer âlettir. Ancak devletin kurulma aşamasında kılıca olan ihtiyaç kaleme ihtiyaçtan daha fazladır. Çünkü kalem, bu sırada sadece devletin hükmünü uygulayan bir hizmetçidir. Kılıç ise yardımcıdır. Devletin çöküşünde de durum aynıdır. Zira bu dönemde devletin gücü zayıflar ve tıpkı kurulma aşamasında olduğu gibi eli kılıç tutanların yardımına başvurulur, himaye ve müdafaada onlara çok ihtiyaç duyulur. Dolayısıyla kılıç, bu iki halde kalemden daha üstündür. Kılıçdârlar da daha geniş bir şöhrete ve bol nimete sahip olurlar. Devlet, belli bir düzene girdiğinde ise kılıca pek ihtiyaç duymaz. Çünkü artık işler düzene girmiş ve vergilerin toplanması, nizamın kontrolü, kanunların uygulanması vb. saltanat meyvelerini toplamaktan başka bir mesele kalmamıştır. Bu noktada kaleme olan ihtiyaç daha fazla olur. Kılıçlar devre dışı bırakılıp kında durur. Bu dönemde eli kalem tutanlar geniş bir şöhrete, büyük bir rütbeye ve bol bir nimete ve servete sahip olurlar. Buna karşılık kılıçdârlar ise çok popüler olmazlar ve daha az ihtiyaç duyulurlar.”
İbn Haldun burada devlet nezdindeki konumları itibariyle kılıç ve kalem arasında bir karşılaştırma yapıp bizlere tarihî bir bilgi sunuyor. Tarih sadece olayları, şahısları, mekânları vs. bilmek, onlardan haberdar olmak için öğrenilmez. Ders çıkarmak, ibret almak kısaca onu bir ayna gibi kullanmak için de öğrenilir. Biz de kılıç ve kalem ile ilgili bu bilgiden bir ders çıkarmaya çalışalım.
Kılıç ve kalem, fonksiyonları birbirinden farklı birer âlettir. Kılıç gücün, kalem ilmin sembolüdür. Bir devlet, kılıç gücüyle kurulabilir ama o devleti devam ettirmek için kaleme yani ilme ihtiyaç vardır. Devletin içinde ve dışında gerekli emniyetin sağlanması kılıçla yapılır. Dolayısıyla ilim için gerekli olan ortamın sağlanması da kılıca bağlıdır. Ancak kılıcın yapılması da ustalık gerektirir. Bu bakımdan kılıç da ilme muhtaç değil midir?
Günümüzdeki durum eskiden farklı değil. Dünün kılıcı, bugünün askerî gücüdür. Tıpkı eskiden olduğu gibi şimdi de askerî gücün önemi büyük. Özellikle gelişmiş devletlerin, savunma sanayiine çok büyük yatırımlar yapması, her geçen gün yeni silahlar geliştirmesi bunu göstermektedir. Her devlet ulusal politikalarını yürütmek, hedeflerine ulaşmak ve kendini muhtemel saldırılara karşı korumak için askerî güce çok önem verir.
Peki, kalem yani bilim hangi konumdadır. Günümüzde bilime ve bilim adamlarına verilen önem yadsınamaz. Devletlerin bilime bütçe ayırması, bilim adamlarının önünü açması ve onları ödüllendirerek onurlandırması bunun bir göstergesidir. Bilim için gerekli ortamlar sağlandıkça bilimsel çalışmalarda da bir artış oluyor ve bilim gittikçe gelişiyor. Bunun en bariz örneklerinden bir yirmi otuz yıl önce hayatımıza girip artık hayatın bir parçası haline gelen internettir. Bununla birlikte eskiden olduğu gibi bugün de güce daha çok önem atfedildiğini söyleyebiliriz. Bunu askeri gücün havada, karada ve denizde olmak üzere her alanda ilerlemesine karşılık tekniğin bazı alanlarda gerektiği kadar ilerlememiş olmasından anlıyoruz.
Dünyanın en zengin ve en güçlü ülkeleri arasında yer alan Çin’de ortaya çıkan koronavirüsü (COVID-19) salgını kısa sürede bütün dünyayı etkisi altına aldı. Cürmü küçük etkisi büyük bu görünmez düşmana karşı en güçlü ve zengin ülkeler bile çaresiz kaldılar. Evet, devletler insansız hava araçları bile icat ederek adeta robotlu bir orduya sahip olmayı başardılar ama hangi ordu tüm insanlığa bulaşan bir virüse karşı koyabilir?
Dünyanın süper güçlerinin koronavirüsü karşısındaki acizliği kılıcı kalemden üstün tuttuklarını, insanı öldüren âlet ve araçlar icat ederken insanı yaşatmaya yeterince önem vermediklerini gösterir. Oysa “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” diyen bir medeniyetin mirasçıları olarak bize hem düşmanın cürüm ve cesaretini kıracak kılıç hem de insanı yaşatacak bilim her daim lazımdır.
Aşağıdaki kaynaktan faydalanılmıştır:
Mostar Dergisi - Sayı 183 s.38