Karz-ı Hasen Nedir?
İnsanoğlu hayat mücadelesinde zaman zaman maddi sıkıntılarla karşılaşabilir. İş hayatında ekonomik sorunlar yaşayabilir. Peygamberimiz s.a.v.’in de bazen maddi sıkıntıya düştüğü, borçlandığı görülmüştür. Bir yahudiden aldığı borç karşılığında zırhını rehin bırakması, peygamberlerin bile zorluklarla karşılaştığının delilidir.
Efendimiz s.a.v. borçla ilgili olarak buyurur ki: “Şüphesiz borcunu ödeyinceye kadar Allah borçlu ile beraberdir. Yeter ki bu borç Allah’ın sevmediği bir şey için olmasın.”
Bu hadis-i şerifin râvisi Abdullah b. Cafer r.a. hizmetçisine emrederek:
– Git, benim için birinden borç al da Rabbim benimle beraber olsun. Ben Allah Tealâ’nın rahmetiyle benimle olmadan bir gece bile geçirmeyi istemiyorum, derdi. (Hâkim, Müstedrek, 2/3)
İmtihanın gereği olarak insan farklı konularda olduğu gibi maddi hususlarda da zorluklarla karşılaşabilir. Önemli olan böyle sıkıntılı anlarda nasıl davranacağımızdır. Bu durumda borç alma verme anlayışı önem kazanır.
Borç alma ve verme iş ahlâkının bir parçasıdır. Dünya hali olarak kişiler, şirketler, müesseseler, devlet... kısaca herkes çeşitli nedenlerle maddi problemler yaşayabilir. Bu durumda ihtiyaç sahibine borç vermek dinî bir tavsiyedir.
Rabbimiz borç vermeyi teşvik eder, sevap olduğunu bildirir. Bunun Kur’an-ı Kerim’deki ifadesi “karz-ı hasen”dir. Yani Allah’a güzel bir borç vermektir. Tegâbun suresi 17. ayet-i celilede Allah Tealâ: “Eğer siz Allah’a güzel bir borç verirseniz Allah onu size kat kat öder ve sizi bağışlar.” buyurur.
Rabbimiz bu ayet-i kerimede kendisine borç istemektedir. Bu borcu da müminlerden istemektedir. lemlerin Rabbi’ne borç vermek, ihtiyaç sahibine borç vermekle gerçekleşir. Yani muhtaçlara yardım etmek, ihtiyacı olana borç vermek, Allah’a borç vermek demektir. O borcunu mutlaka öder. Karşılığını kat kat dünyada vererek ya da bağışlama, mükâfat ve cennetle öder.
Aslında her şey O’nun iken Allah Tealâ bizlerden kendi verdiğini borç olarak istemektedir. Gerçekte bizler her şeyimizi O’na borçluyuz. Doğumdan ölüme, dünya hayatında bizlere ne verildiyse hepsi O’nun tarafından emaneten, bir nevi borç olarak verildi. Bu emanetlere ne yapıldığının hesabını hiç şüphesiz soracak.
Her şeyin sahibi lemlerin Rabbi iken, O’na inanmayanlar, -hâşâ- “Allah fakir biz zenginiz, bizden borç istiyor” diyerek Tegâbun suresi 17. ayeti alaya aldılar.
Cimriler Allah Tealâ’nın verdiğini yine O’na borç veremezler. Cömert ve samimi müminler bu ayet-i kerimeyi tatbik ederler. Aslında herkesin Allah Tealâ’ya borçlu olduğunu, yardımlaşma yollarından birinin de borç vermek olduğunu bilirler. Allah Tealâ’nın ihtiyaç sahibi insanlara yardım için durumu iyi olanlara görev verdiğinin bilinciyle hareket ederler. Hatta Efendimiz s.a.v.’in bildirdiği üzere borç vermenin sadaka vermekten daha faziletli sayıldığı şuurunu taşırlar.
Kur’an-ı Kerimde en uzun ayet borçlanma ayetidir. (Bakara 282). Bu ayet bile borcun önemini anlatmak için yeterlidir. Ayrıca borç alma ve vermenin prensiplerini de Rabbimiz bu ayette belirtir, borcun şahitler huzurunda yazılmasına dikkat çeker.
Ayrıca Bakara 280. ayette Rabbimiz buyurur ki: “Eğer borçlunuz darlık içinde ise size düşen iş, borçlunun eli genişleyinceye kadar ona mühlet vermektir. Darda kalmış borçluya alacağınızı sadaka olarak bağışlamanız, eğer bilirseniz sizin için daha hayırlıdır.”
Bu hususta Efendimiz s.a.v. de buyurur ki: “Kim darda olan alacaklısına mühlet verirse kendisine her gününe karşılık olarak bir sadaka sevabı yazılır.” Yani alacaklı, borcunu almadığı her gün için sadaka vermiş gibi sevap almaktadır. Görüldüğü üzere borç, Kur’anî ve nebevî bir davranıştır.
Bugün insanlar arasında bir güven bunalımı yaşanıyorsa, borçlanma yerine faiz ve tefecilik rağbet görüyorsa, insanlar borç verince tereddüt içinde kalıyor ya da var olduğu halde yok deniliyorsa, muamelât ahlâkımızda ciddi bir sorun var demektir. Bunun tek çaresi de “karz-ı hasen” şuurunu yeniden kazanmaktır. Yani borç almak vermek, borçları zamanında ödemek, ödenemiyorsa alacaklı kişiden dürüst ve samimi olarak süre istemektir. Borç verenlerin de zor durumda olan insanlara kolaylık sağlamasıdır.
Müslümanların borç alma verme hususunda kendisine örnek alması gereken kişiler kapitalist düzenin piyonları değil, başta Allah Rasulü s.a.v. olmak üzere peygamberler ve peygamber vârisi âlimler, velîlerdir. Günümüzde borç sünneti neredeyse unutulmakta iken, Allah dostları hükümleriyle birlikte uygulamalı olarak bize hatırlatıyor. Karz-ı Hasen şuuru çağımızın pek çok maddi hastalığına ilaç hükmündedir. Yeter ki örnek alalım.
Aşağıdaki kaynaktan faydalanılmıştır:
Semerkand Dergisi Sayı:243 s.37