Görüş Bildir

İhlâs Nedir?

İhlas nedir. İhlas kavramı ne demek. İslam dininde ihlas nedir.

İslâm’ın temel kavramlarından olan “ihlâs” sözlükte “bir şeyi saf hale getirmek, arıtmak, katışıksız olmak, doğru davranmak, samimi olmak” gibi anlamlara gelir. İslâmî bir kavram olarak ise ihlâs; “kulun, ibadetlerini yalnızca Allah Tealâ’nın rızası için yapması, kalbinde başka bir niyet taşımaması ve her türlü beklentiden uzak olması” demektir. Bu haliyle ihlâs, kalbin bir ameli olup, yapılan ibadetlerde, hayırlı işlerde kalbe Allah Tealâ’nın rızasının dışında bir niyet girmesini engellemektir. İhlâsın özünde dünyevî karşılık beklememe hali vardır. Çünkü çıkar kaygısının olduğu yerde ihlâs barınmaz.

Yüce Mevlâ, Kur’an-ı Kerim’de mealen, “O halde sen de dini Allah’a has kılarak (ihlâs ile) kulluk et. İyi bilin ki halis din yalnız Allah’ındır.” (Zümer 2-3) buyurarak taatin yalnızca kendisine mahsus kılınmasını emretmiştir. Bu ayet-i kerimenin tefsiri ile ilgili olarak İbn Acîbe el-Hasenî rahmetullahi aleyh (rh.a.) şöyle der:

“Her türlü şaibe ve karışıklıktan uzak tutularak taatin sadece kendisine tahsis edilmesi gereken Yüce Allah’tır. Çünkü O, ilahlık sıfatlarında tektir. Bütün sırları ve gizli şeyleri bilmek de O’nun sıfatıdır.”
İmam Kuşeyrî kuddise sirruh (k.s.) ise bu ayet-i celile ile ilgili şunları söyler:

“Anlaşılıyor ki ibadet ve taatleri, son derece huşû ve huzur içinde yerine getirmelidir. Bu ise nefs, kalp ve ruhla olur. Nefsle yani azalarla yapılan ibadetlerdeki ihlâs, ibadete noksanlık getirecek şeylerden uzak kalmaktır. Tefekkür ve ibretle nazar gibi kalple yapılan ibadetlerdeki ihlâs, varlıkları görmekten (onları hakiki varlık sahibi görüp de kendilerinden bir şey beklemekten) uzaklaşmaktır. Ruhla yapılan ibadetlerdeki ihlâs ise özel bir konum ve makam istemekten uzak olmaktır.”

Allah Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem (s.a.v.) yapılan amellerde ihlâs sahibi olmanın önemi üzerinde çok durmuştur. Hatta bir duaları şöyledir: “Ya Rabbi! Beni Sana karşı ihlâslı bir kul yap.” Efendimiz s.a.v., Allah için yapılmayan amellerin değersizliğini şöyle anlatmıştır:

“Kim duyulsun diye bir iş yaparsa, Allah onun kıymetsizliğini duyurur. Kim gösteriş olsun diye bir iş yaparsa, Allah da onun gösteriş yapmasını ve değersizliğini ortaya çıkarır.”

Bir başka hadis-i şeriflerinde ise “Şüphesiz Allah, sadece kendisi ve kendisinin rızası için olan bir amelden başkasını kabul etmez.” buyurarak yalnızca ihlâsla yapılan amellerin dergâh-ı ilahîde kabul edileceğini ifade etmiştir.

Hâris el-Muhâsibî k.s.’ya ihlâsın alametleri sorulunca şöyle cevap vermiştir:

“İhlâsın alameti, kulun Hak Tealâ ile olan muamelesinde kalbinden mahlukatla olan irtibatını çıkarmasıdır. Ameldeki niyetinin, hiçbir eşi ve ortağı olmayan Allah Tealâ için olmasıdır. Bundan gelecek sevabı da övülme isteği ya da yerilme kaygısı gütmeksizin gözetmesidir.”

Bu sözden de anlaşıldığı üzere beklenti kaygısı ihlâsı alıp götürmekte, niyetlerin içine Cenab-ı Hakk’ın rızası dışında başka şeylerin karışmasına sebep olmaktadır. Halbuki ihlâs; niyetin tek bir noktada toplanması, bu niyetin de Allah Tealâ’nın rızası için olmasıdır. Zünnûn-ı Mısrî k.s. ihlâsın alametlerini şöyle açıklar:

Üç şey ihlâsın alametindendir: Kulun insanların övgü ve yergilerini bir görmesi, işlediği amelleri görmezlikten gelmesi, ameline karşı sevap beklememesidir.”

Cüneyd-i Bağdadî k.s.’ya, “İhlâs nedir?” diye sorulduğunda, “Kişinin kendi ameline kıymet verme halinin kalkması ve kendi fiilinden fâni olmasıdır.” cevabını vermiştir. O halde kişinin kendisini ihlâslı görmesi büyük bir hatadır. Bu konuda Ebu Ali Dekkâk k.s. şöyle der:

“Bir muhlisin (ihlâslı bir kimsenin) kendisinde ihlâs hissetmesi onun için bir kusurdur. Allah Tealâ bir kimsenin ihlâsını halis kılmak istediğinde, ihlâsını ona göstermez. Böylece o, muhlis değil, ‘muhlas’ (ihlâsa erdirilmiş) olur.”

Yine Cüneyd-i Bağdadî k.s. demiştir ki:

“İhlâs, Allah Tealâ ile kul arasında bir sırdır. Melek bilmediği için yazamaz, şeytan bilmediği için ifsad edemez, hevâ ve heves de farkına varmadığı için saptıramaz.”

Velîler ihlâsı ibadetin ruhu olarak görürler. Nasıl ki insan ruhsuz yaşayamazsa amel de sadece ihlâsla kabul olunur. Bu halin yani içtenlikle Yüce Mevlâ’ya kulluk etmenin düşmanı ise riya ve şirktir. Çünkü riya ve şirk Allah Tealâ’dan gayrısına değer vermek, başkasından beklenti içine girmektir. Böyle kimselerin sonu ise hüsrandır. Zira Serî es-Sakatî k.s., “Kim kendisinde bulunmayan şeyle halka süslü görünme gayretine girerse, Allah Tealâ’nın rızasını kaybeder.” der. Fudayl b. İyaz k.s. ise ihlâs, riya ve şirk arasındaki ilişkiyi şöyle ifade eder:

“İnsanlardan dolayı ameli terk etmek riya, insanlar için amel etmek şirktir. İhlâs ise Cenab-ı Hakk’ın seni bu afetten korumasıdır.”

Velîler ihlâsı üçe ayırır. Birincisi halkın ihlâsıdır. Bu, amelin bulanıklıklardan arındırılmasıdır. İkincisi seçkinlerin ihlâsıdır. Bu, halkı muamelelerden çıkarmaktır. Üçüncüsü ise en seçkinlerin ihlâsıdır. Bu, kalbin her türlü sırrı bilen Allah Tealâ’nın tecellilerini devamlı görmesi ve insanları unutmasıdır.”

Bazı velîler de ihlâsın bir nur olduğunu ve bu nur sayesinde kişinin Yüce Mevlâ’dan başkasıyla ilişkisini kestiğini, sadece Allah Tealâ’yı anınca kalbinin huzur bulduğunu söyler.

Aşağıdaki kaynaktan faydalanılmıştır:
Cihat Ceylan - Semerkand Dergisi Sayı:255 s.18



nizami hayat logo