Hz. Meryem’in Hayatı
Hz. Meryem validemiz kendisine kitap indirilmiş yüce resûllerden olan Hz. İsa’nın [aleyhisselâm] annesidir. İsrâiloğulları’nın büyüklerinden İmrân’ın kızıdır. Annesi dindar bir hanım olan Hanne’dir.
Hanne, bir evladı olursa onu Allah’a adayacağına dair söz vermişti. Allah [celle celâluhû] onun niyaz ve yakarışlarına icabet etti ve bir kız çocukları oldu. Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle anlatılmıştır:
“Hani, İmrân’ın karısı, ‘Rabbim! Karnımdaki çocuğu sırf sana hizmet etmek üzere adadım. Benden kabul et. Şüphesiz sen hakkıyla işitensin, hakkıyla bilensin’ demişti” (Âl-i İmrân 3/35).
Kız çocuklarının Allah için adanması âdetten değildi. Aslında Hanne çocuğun cinsiyetini düşünmeden bu adamayı yapmıştı. Şimdi ise hem âdetten olmayan hem de narin tabiatli kız evladın mâbede verilmesi imtihan olarak karşısına çıkmıştı. Bu hem kendisi için imtihandı hem de mâbed kurallarının önüne engel olarak çıkması demekti. Allah’a söz vermişti bir kere. Ne pahasına olursa olsun bunu yapmak istiyordu. Evlat hasretine katlanacak, mâbedi ikna için de çabalacayacaktı.
Hz. Meryem Kimdir?
Allah [celle celâluhû] bize onun bu konudaki yakarışını şöyle haber veriyor: “Onu doğurunca, ‘Rabbim!’ dedi, ‘Onu kız doğurdum’ -Oysa Allah, onun ne doğurduğunu daha iyi bilir- ‘Erkek, kız gibi değildir. Ona Meryem adını verdim. Onu ve soyunu kovulmuş şeytandan senin korumana bırakıyorum’ (Âl-i İmrân 3/36). Allah Teâlâ annesinin emanetini kabul ettiğini yüce kitabında şöyle bildirmiştir: “Bunun üzerine Rabb’i onu, güzel bir şekilde kabul buyurdu ve onu güzel bir şekilde yetiştirdi ve Zekeriyya’yı da onun bakımıyla görevlendirdi” (Âl-i İmrân 3/37).
Meryem iffetli, betül, dindar kadın demekti. Hanne’nin kız kardeşi, Zekeriyya nebînin hanımıydı. Kardeşine adağını ve arzusunu anlattı. Hanne kısa bir süre sonra vefat etti. Çocuğun yakın akrabası olan Zekeriyya [aleyhisselâm] yakınları henüz vefat etmiş bu küçük masum yetimi mâbede aldı. O Allah’ın peygamberiydi. Mâbedde ve kavminde söz sahibiydi. Allah’ın bir emri olarak çocuğun bakımını üstlendi. Kız çocuğu olması münasebetiyle Meryem için özel bir yer hazırladı. Meryem burada kalacak ibadet ve dua ile meşgul olacaktı. Mâbedden ve dışardan hiç kimse buraya giremeyecekti. Herhangi bir ihtiyacı olduğunda Zekeriyya [aleyhisselâm] giderecekti. Çocuğa yiyip içeceğini Zekeriyya nebî getirirdi. Getirdiğinde ise olağanüstü manzaralarla karşılaşırdı. Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle anlatılmıştır:
“Zekeriyya, Meryem’in bulunduğu bölmeye her girişinde yanında bir yiyecek bulurdu. ‘Meryem, bu, sana nereden geldi?’ derdi. O da, ‘Bu, Allah katından’ diye cevap verirdi. Zira Allah, dilediğine hesapsız rızık verir” (Âl-i İmrân 3/37).
Günleri İbadet ve Zikirle Geçerdi
Günlerini Beytülmakdis’te ibadet ve zikirle geçiren Hz. Meryem Allah Teâlâ’nın koruması altındaydı. Hiçbir erkek ona dokunamazdı, görmüyordu da. Fakat Allah’ın bir takdiri vardı. Cenâb-ı Hak Hz. Meryem gibi temiz ve mübarek bir kadınla kudret ve azametini tüm insanlığa bir daha gösterecek, Hz. Âdem’den sonra ilk defa babasız bir oğul dünyaya gelecekti. Evet, Hz. Meryem İsa’ya [aleyhisselâm] gebe kalacaktı. Gök ehli Hz. Meryem’e İsa’yı [aleyhisselâm] müjdeliyordu. Bu durum Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle anlatılmıştır:
“Hani melekler şöyle demişti: ‘Ey Meryem! Allah, seni kendi tarafından bir kelime ile müjdeliyor ki adı Meryem oğlu İsa Mesih’tir. Dünyada da, ahirette de itibarlı ve Allah’a çok yakın olanlardandır. O, beşikte de, yetişkin çağında da insanlarla konuşacak, salihlerden olacaktır’ (Âl-i İmrân 3/45-46).
Hz. Meryem şaşırıyor, korkuyor ve şöyle soruyordu: “Ey Rabbim! Bana bir beşer dokunmamışken benim nasıl çocuğum olur” (Âl-i İmrân 3/47).
Allah da şöyle buyurmuştu: “…Öyle, Allah dilediğini yaratır. O, bir şeyin olmasını dilediğinde ona sadece ‘ol’ der ve o da hemen oluverir” (Âl-i İmrân 3/47). Hz. Meryem yine bir gün mâbedde ibadetle meşgulken Hz. Cebrâil insan sûretinde ona göründü. Hz. Meryem onu normal biri zannetti. Daha önce hiç kimse ona tahsis edilen yere girip yaklaşmamıştı. Zayıf ve masum bir hanım olarak hemen Allah’a sığındı. “Senden, Rahmân’a sığınırım. Eğer Allah’tan çekinen biri isen (bana kötülük etme)” (Meryem 19/18).
Hz. Meryem Nasıl Hamile Kaldı?
Hz. Cebrâil, Meryem’e kendisinin Allah’ın gönderdiği bir elçi olduğunu ve tertemiz bir erkek çocuğu bağışlamak için gönderildiğini söyledi. Meryem validemiz tekrar ona da sordu: “Bana hiçbir insan dokunmadığı ve iffetsiz bir kadın olmadığım halde, benim nasıl çocuğum olabilir” (Meryem 19/20).
Cebrâil [aleyhisselâm] şöyle cevap verdi:
“Evet, öyle. Rabb’in diyor ki: O benim için çok kolaydır. Onu insanlara bir mucize, katımızdan bir rahmet kılmak için böyle takdir ettik. Bu zaten (ezelde) hükme bağlanmış bir iştir” (Meryem 19/21).
Evet, Allah Teâlâ’nın emriyle bir mucize gerçekleşmiş ve Hz. Meryem gebe kalmıştı. Bundan sonra çileli günler Meryem validemizi bekliyordu. İnsanlara yaşadıklarını anlatabilmesi çok zordu. Üstelik daha önce hiç yaşanmamış bir şeyle imtihan oluyordu. İnsanlar peşin hüküm vermekten hoşlanırlardı. Öyle de oldu. İnsanlardan uzaklaştı. Bir hurma ağacının altında doğum yaptı. Allah [celle celâluhû] kulunun çektiği sıkıntıyı görüyor ve çektiği ahı işitiyordu. Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle anlatılmıştır: “Doğum sancısı onu hurma ağacına yöneltti. ‘Keşke bundan önce ölseydim de unutulup gitmiş olsaydım’ dedi” (Meryem 19/23).
Hz. Meryem şöyle teselli ediliyordu: “ Üzülme! Rabb’in senin alt tarafında bir dere akıttı. Hurma dalını kendine doğru silkele ki sana taze hurma dökülsün” (Meryem 19/24-25).
Böylece doğum esnasında da pek çok ilâhî lutufa nail oldu. Yanı başında içecek temiz su buldu. Mevsimi olmadığı halde taze hurma temin etti. Artık kavminin yanına dönmesi gerekiyordu. Elinde bebekle yola düştü. Tavsiye üzerine konuşma orucu tuttu. Rahmân’a oruç adadım konuşmuyorum diyecek ve halkla mücadeleye girmeyecekti. Kavmi iffet ve ibadetle bildikleri Meryem’i bu halde görünce şok oldular, öfke ve hayret içinde şöyle dediler: “Ey Meryem! Çok çirkin bir iş yaptın. Ey Harun’un kız kardeşi senin baban kötü bir kimse değildi. Annen de iffetsiz değildi” (Meryem 19/27-28).
Hz. İsa’nın Bebekken Konuşması
Hz. Meryem’in koca bir kavme karşı elinde çocukla kendisini aklaması mümkün değildi. Ancak Allah’ın yardımı yetiştiğinde bu aşılmaz sıkıntı aşılabilirdi. Bir mucize onları susturabilirdi. Öyle de oldu. Kundaktaki yavru normal yetişkin insan gibi konuşuyor, herkesi hayrette bırakıyordu. Kur’ân-ı Kerîm’de Hz. İsa’nın [aleyhisselâm] kundakta konuşması şöyle anlatılmıştır: “Bebek şöyle konuştu: Şüphesiz ben Allah’ın kuluyum. Bana kitabı (İncil’i) verdi ve beni bir peygamber yaptı. Nerede olursam olayım, beni kutlu ve erdemli kıldı ve yaşadığım sürece namazı ve zekâtı emretti. Beni anama saygılı kıldı. Beni azgın bir zorba kılmadı. Doğduğum gün, öleceğim gün ve dirileceğim gün bana selâm (esenlik verilmiştir)” (Meryem 19/30-33).
Bazı gönüller duru bir pınar gibi saftır. Hakikate hemen teslim olur. Bazıları ise karanlık geceden daha karanlıktır ve kendisine sunulan hakikati asla görmez, görmek istemez. Evet, Hz. İsa henüz kundaktayken konuşuyordu ama İsrâiloğulları bu mucizeye inanmıyor ve Meryem annemizi itham etmeye devam ediyordu.
Zaman geçiyor ancak Hz. Meryem de evladı da çok sıkıntı çekiyordu. Gün geldi ve Allah’ın emriyle Hz. İsa peygamberliğini ilan etti. Bir süre sonra göğe kaldırıldı. Birkaç yıl sonra da Meryem anne bu cefası ve tasası çok dünyadan ebedî âleme irtihal eyledi.
Aşağıdaki kaynaktan faydalanılmıştır:
Saliha Hanımlar - Selim Uğur, Hacer Uğur