Bir eylem adamı olarak: Nuri Pakdil
Nuri Pakdil’in hayatı, inanç ve düşünce dünyası, bir protesto olarak oluşturduğu kendine has edebiyatı, yerliliğini bozmadan evrenselliği yakalayışı ve bu eksendeki modernleşme anlayışı, onu Türk okurunun gözünde farklı bir konuma getirmiştir. Bundan dolayı nevi şahsına münhasır bir entelektüel kimliğe sahiptir.
Duruşuyla dikkat çeken ve “Kudüs Şairi” olarak da bilinen Pakdil, Kudüs’ün hayatında nasıl bir merkez nokta olduğunu şu cümlelerinde görebiliriz:
“Kudüs sevilmeden insanlığa girilmez. Bizim için daha da özel bir konumu vardır: Kudüs’ü savunmak gerçek bağımsızlığı savunmaktır.”
Rasim Özdenören’e yazdığı 1971 tarihli bir mektupta şöyle demektedir:
“En çok Kudüs’ü düşünmek istiyorum. Bizim eylemimizin evrenselliği oradan başlamaktadır. Orası, Peygamberimizin mucize coğrafyasıdır. Kudüs’ü konuşan az arkadaş var.”
Nuri Pakdil’in Hayatı
Nuri Pakdil 1934’te Kahramanmaraş’ta dünyaya gelmiştir. Annesi, Şeyh Muhyiddin Efendi’nin kızı Vecihe Hanım, babası ise Hacı Emin Pakdil’in oğlu Mehmet Emin Ziyai’dir. Pakdil, anne ve baba tarafından ulema geleneğini tevarüs eder. İlk öğretmenleri babası ve annesidir.
Nuri Pakdil’in ailesi her ne kadar ilme önem veren bir aile olsa da o dönemin yüksek tahsil yapan gençlerin ailelerine ve yaşantılarına yabancılaştıklarını gözlemlediklerinden olsa gerek evlatlarının da bu sonu yaşamasından korkarlar. Bu nedenle Pakdil’i ilkokula göndermek istemezler.
Korkulan şeyin üstüne mi gidilmeliydi?
İlkokula gitmediğinden bir bayan öğretmen evlerine gelerek Nuri Pakdil’e okuma yazma öğretir. İlkokula üçüncü sınıftan başlayan Nuri Pakdil, evdeki eğitimin sıcaklığının okulda olmadığını fark eder. Lâkin yine de ailesinin ortaokula göndermek istemeyişini, “Korkulan şeyin üstüne mi gidilmeliydi? Yoksa korkulan şeyden kaçınılmalı mıydı? Oysa en iyi savunma saldırı değil miydi? Korku, gitgide devinim yeteneğimizi de elimizden almayacak mıydı?” sorgulamalarıyla yadırgar. Dayısının da zorlamasıyla ortaokulu da bitirir ve Nuri Pakdil için değişimlerin başlayacağı Maraş Lisesi dönemi başlar.
Nuri Pakdil’in edebiyat adına en büyük adımı, lisedeki arkadaşlarıyla çıkardığı Hamle Dergisi ‘dir. Dergi, lise öğrencilerinin çıkardığı bir dergi olmasına rağmen, ülkenin kültür-sanat hayatında konuşulup eleştirilen ve yankı bulan bir dergi olur. Hatta Pakdil’in bazı yazıları dönemin bazı ünlü yazarlarınca eleştiri ve beğeniler alır. Artık “Nuri Pakdil” ismi birçok sanat çevresinde ilgi gören, üzerinde konuşulan bir isimdir. Kişiliği, duruşu, yazarlığı daha o yıllarda merak konusu olmuştur. Daha sonra 1959’da İstanbul Hukuk Fakültesi’ni kazanır. İstanbul, Pakdil’in hassas ruhuna uygun düşen bir şehirdir ve İstanbul’da olmaktan yana hep mutludur. Fakat burada aldığı eğitim, Pakdil’in ruhuna ters düşer. Burada yazıyla arasına bir duvar girer.
Üniversite, Nuri Pakdil’in düşünce bilincinin yoğunluk kazandığı dönemdir. Hukuk Fakültesi’nde okumaktadır fakat hukukun arka planındaki Batılı fikirlerden rahatsızdır. “Bir Yazarın Notları I” adlı kitabında bu duygularını şu şekilde ifade etmiştir:
“Sürekli olarak ders kitaplarını okumam, bu kitapların çoğu yerlerini de adeta ezberlemem gerekiyordu. Peki, tüm bunların bizimle ilgisi neydi? Bizimle hiçbir bağı olmayan yabancı yasaları ezberliyorduk. Kazan gittikçe oyuluyor, bir kuyuya mı dönüşüyordu? Esenlikle çıkılabilecek miydi bu pozisyondan? Şuydu acıklı olan: Bu yasaları öğrenip okulu bitirince, bunları hayata geçirecek ve bu yasalara göre de kimimiz haklı, kimimiz haksız mı olacaktık? Üniversite yıllarım kendi kendimle döğüştüğüm yıllardır.”
Edebiyat Dergisi ve Eserleri
Pakdil, Hukuk Fakültesi’nden mezun olduktan sonra bir bakanlıkta hukuk müşavirliği yapar. 1967’de Devlet Planlama Teşkilatı’nda uzman olarak çalışır. Sonra görevinden ayrılarak yalnızca yazarlıkla uğraşır. Tabi bu çalışma dönemi sırasında 1969 senesinde Edebiyat dergisini çıkarmıştır. Şubat 1969’da Büyük Doğu, Diriliş gibi edebiyat ve aksiyon geleneğinin güçlü halkalarından biri olan Edebiyat dergisi, Nuri Pakdil, Rasim Özdenören, Adil Erdem Bayazıt ve Mehmet Akif İnan’ın beraberliğinde yayın hayatına başlar. Edebiyat dergisi, “Tüm çemberleri edebiyat kıracaktır sonunda; bağımlılığın çemberlerini!” diyen Nuri Pakdil’in hayatıyla özdeşleşerek güçlü bir ses ortaya çıkarır. 1984 yılına kadar kesintilerle de olsa dergiyi yayımlamaya devam eder. 1972 yılında Edebiyat Dergisi Yayınları’nı kurar. Dergi, yazarın hayatında oldukça önemli bir yere sahiptir.
Nuri Pakdil, 1988 senesinde Devlet Planlama Teşkilatı’na geri döner ve 1999’da çalışma hayatına son verir. Aynı dönem içerisinde Pakdil’in kurmuş olduğu yayınevinden onun eleştirileri, telif ve çeviri kitapları da yayımlanır. Toplamında 18’i kendisinin ve 27’si yazar ve arkadaşlarının olmak üzere 45 kitap yayımlanır.
Eserlerindeki Batılılaşma/yabancılaşma tartışmalarını Doğu- Batı müzakeresi ekseninde yapmaya çalıştığını gözlemleyebiliriz. Bu analizi yaparken aslında modernleşmenin/ çağdaşlaşmanın nasıl olması gerektiğiyle ilgili ipuçlarını okuyucuya aktarmaktadır. Onun hayatına ve eserlerine baktığımızda Batı’yla sürekli bir hesaplaşma vardır. Bu hesaplaşma çok boyutludur; düşünce, kültür, siyaset, tarih vb... Muhafazakar edebiyat camiasında “Doğu’nun aydınlığını vurgulayan aydın” olarak nitelendirilen Pakdil, Batılılaşmaya dair doğru okumalarında Batı’yı da öğrenmiş ve ülkemizin bu konudaki yanlışlarını eleştirel bir anlayışla hazmetmiştir. Böylece, kendi içinde bir Doğu-Batı sentezi ve yerel-evrensel bileşimi oluşturmuştur.
Kudüs Şairi Nuri Pakdil
Nuri Pakdil’in Ortadoğu ilgisinde özellikle Filistin’in ve Kudüs’ün ayrı bir önemi ve değeri vardır. “Kudüs Şairi” olarak da bilinen Pakdil, İstanbul’dan Ankara’ya taşınırken yanına sadece üç şey alır: Kudüs fotoğrafı, yazı makinesi ve çantası. Adeta Pakdil’in ömür yoldaşlığını yazdıkları ve Kudüs sevgisi yapmıştır. Ayrıca Edebiyat dergisinin yönetim evinde iki Kudüs haritası asılıdır. Kudüs’ü sürekli aklında tutmayı, daima Kudüs sevgisi ve özlemiyle tazelenmeyi bu yolla diri tutmuştur. Kudüs’ün hayatında nasıl bir merkez nokta olduğunu şu cümlelerinde görebiliriz:
“Kudüs sevilmeden insanlığa girilmez. Bizim için daha da özel bir konumu vardır: Kudüs’ü savunmak gerçek bağımsızlığı savunmaktır.”
Rasim Özdenören’e yazdığı 1971 tarihli bir mektupta şöyle demektedir: “En çok Kudüs’ü düşünmek istiyorum. Bizim eylemimizin evrenselliği oradan başlamaktadır. Orası, Peygamberimizin mucize coğrafyasıdır. Kudüs’ü konuşan az arkadaş var.”
Nuri Pakdil özelinde Batılılaşma/ yabancılaşma düşüncesini incelediğimizde genel olarak Türk milletinin yaşadığı Batılılaşmayı bir yön değiştirme süreci olarak ele aldığını söyleyebiliriz. Batı’ya olan öykünme, kurumların, tekniğin model alınmasıyla başlamasına rağmen, daha sonraki değişim kültür, sanat, ahlâk ve siyaset alanlarında görülmeye başlamıştır. Lâkin kendi gelenekleriyle, öz kültürüyle doğru bir sentez yapamayan Türk toplumu için Batılılaşma, bir medeniyet yabancılaşmasına dönüşmüştür.
Nuri Pakdil, 1923 devrimini yabancılaşmanın başladığı ve en radikal biçimde ortaya çıktığı bir dönem olarak kabul etmektedir. Pakdil, Batılılaşmayı bir uygarlık dayatması olarak ele almaktadır. Batılılaşma karşısında medeniyet bocalaması yaşayan milletimiz, ekonomik, siyasî ve kültürel doğurganlığını kaybetmiştir.
Son olarak, Nuri Pakdil’i okumak, anlamak ve onun kişiliğini, edebî tavrını, eylem adamı kimliğini ve bakış açısını doğru tahlil etmek gerekir. Pakdil'e getirilebilecek birçok eleştiriye rağmen, düşünüş, söyleyiş, tavır alış bakımından özgün bir duruş sergilemeye çalışmıştır. Onun bu tavır ve duruşu, Türk edebiyat tarihinde önemli bir isim olarak kalacaktır. Allah Teâlâ rahmet eylesin.
Aşağıdaki kaynaktan faydalanılmıştır:
Mostar Dergisi - Sayı 178 s.32