Görüş Bildir

Batı’nın Tiyatroya Yüklediği Anlam ve Bir Adam Yaratmak

Bir adam yaratmak kitabı. Bir adam yaratmak tiyatro eseri.

Necip Fazıl’ın tiyatro sanatı ile yapmak istediklerine geçmeden önce Batı dünyasının tiyatro kavramına hangi manaları yüklediğine bakmak gerekir. Sanatın hemen bütün dallarını içinde barındırdığı söylenen tiyatro, Batı dünyası için herhangi bir sanat dalından çok öte, kapsamlı ve derin bir hüviyete sahiptir. F. G. Lorca’ya göre tiyatrosunu desteklemeyen halk ölüm derecesinde hastadır.

Batı için tiyatronun bu derece vazgeçilmez bir kaynak görülmesinin tek sebebi, toplumun tiyatro sayesinde düzene sokulacağı fikri değildir. Batı’ya göre tiyatro sanatının içinde bilfiil yer alan her kesimden insan, çağın ihtiyaçlarına ve anlayışlarına göre değişen bir faaliyetle; aklı, istekleri ve emelleri doğrultusunda, ancak tiyatro vasıtasıyla, yeniden yaratma inancı ve gücünü hissedebilir! Bundan dolayı hayatın içinde hükmedici ve şekillendirici olmak isteyen insan, tiyatroyu mutlaka kullanmalıdır! Günümüzde kimlerin çeşitli tiyatrolarla hangi ideolojik algıları yönetmek istedikleri de bir başka önemli konudur ve gözden kaçmamalıdır.

Aristo, dramı sanatçı eliyle hayatın içindeki bir vakıanın yeniden meydana getirilmesi tanımlar. Tiyatro hayatın içinde sürekli yeniden doğduğu için ölümsüz kabul edilmiştir. Tiyatro ile herhangi bir şekilde haşır-neşir olmayan kitleler yaratıcı varlık olma hallerini kaybeder. Buna benzer pek çok düşünce, Batı’nın tiyatro ile nasıl ve ne ölçüde kendini kutsadığını göstermesi bakımından dikkate değerdir.

Bir Adam Yaratmak Tiyatro Eseri


Tiyatrodan hareketle Batılı algının iradî bir güç niteliğinde hangi sınırsızlıklara ulaşacağını kestirmek hayli zordur. Bu bağlamda “Bir Adam Yaratmak” tiyatro eserinde Necip Fazıl’ın mitolojik kaynaklardan başlayıp günümüze ulaşan tiyatro vasıtasıyla insanın haddi nasıl aşabildiğini görmek mümkündür.

Necip Fazıl, bu eserinde Batı düşüncesinin aydınımız üzerindeki etkilerini işlemeye çalışır. Hayatın ve insanın âlemşümul bir ibda ile sanat eserindeki aksedişini gösterir. Kendi ifadesi ile “baş eserim” dediği “Bir Adam Yaratmak” piyesi, insanın her dönemde değişmeyen hastalıklarının hangi boyutlara ulaşabildiğini anlatır.

Necip Fazıl Kısakürek’in “Bir Adam Yaratmak” tiyatrosu varlık, hakikat, kulluk ve teslimiyet gibi âlemşümul pek çok esası derinlemesine irdeleyen bir sanat eseridir. Eser derin yapısında kişinin yaratıcısını her unutuşunda kendini “ilahlaştırmanın” tehlikeli sürecini ihtar ederken nefsin karmaşık yönlerini de göstermeye çalışır, terbiye edilmeyen nefsin gelebileceği son noktanın yaratıcıya ait sıfatları kendinde vehmetmek garabeti olabileceğini söyler. Aslında bu vahametin insanlık tarihi boyunca sinsi bir şekilde ve her ortamda ortaya çıkabileceğini anlatır. Hakk’ı Rabb edinemeyen her kişinin ve her toplumun kendi eliyle yalancı kutsallar ürettiğini ve onlara esir olunduğunu göstermeye çalışır. Bu sözde kutsallar bazen akıl, bazen sanat, bazen de ideolojidir.

Bir Adam Yaratmak tiyatro eseri, Rabbini tanımayan ve Allah’a teslim olmayan insanın nefsini ıslah etmediği takdirde kendini ilah yerine koyabileceğini ve sonuçta da helak olacağını anlatmak ister. Necip Fazıl bu eserinde eski Yunandan modern zamanlara kadar insanın ister aklıyla isterse de sanatıyla kendini mutlak güç, tartışılmaz merkez ve hatta yarı “yaratan” görme ve gösterme iddialarını hem kişi, hem dönem hem de tarih üzerinden ele alır. Eser, genel çerçevede kişinin iç dünyasındaki imtihanlarını, özel manada devrin dünyevileştikçe özden kopuşunu evrensel mahiyette ise Batı felsefesinin temelsizliğini gösterir.

Gerçek sanat eseri, estetik kaygı zemininde insanın kendini keşfetmesine yardım eder, hayatı çarpıtmadan gösterir, varlığın hakikatini hissettirir. İnsanın aklını ve gönlünü bulanıklaştıran, hayatı kırık aynaların yansıtması gibi yanıltan ve hakikati örten sanat, ne bizdendir ve ne de bizi anlatabilir. Bizim sanat anlayışımız hakikati tanımaya vesiledir; tecellileri temaşa etmeye vasıtadır.

Dünyevi zevkini ve menfaatini sürekli kutsayarak onları adeta kendi içinde ilahlaştıran insanın kendine ve çevresine yaptığı eziyeti ve zulmü tasvir etmek çok zordur. Anlaşılması zor bu imtihanın talimini Necip Fazıl “Bir Adam Yaratmak” tiyatrosu ile yapmaya çalışır. Necip Fazıl’a göre sanat mutlak hakikati aramaya yardımcıdır.

Piyesin başkişisi Hüsrev, modern hayatın ölçülerine göre ulaşılması gereken ve insanı mutlu edecek her türlü maddi imkâna sahiptir. Yazdığı piyes sayesinde şöhreti daha da artmıştır ancak kendine takdir edilmiş imtihanının gereği piyesindeki kurguyu kendinin yaşamaya başladığını fark etmesiyle “İlâhlık iddiası” gibi bir gafletin içinde boğulduğunu anlamaya başlar. Ağır manevî buhranlar geçirir. Burada şu önemli hatırlatma yapılmalıdır: Tiyatronun bu bölümünde “sanki basit sebeplerle akli dengesini yitiren ve şahsi bunalım yaşayan sıradan bir hastalığa müptela olmuş bir şahsın anormallikleri işleniyor” gibi yorumlamalar yapılmıştır. Bu anlayış aslında eseri ve anlatmak istediklerini kavrayamamaktır. Hüsrev, basit ve behimî bir sarsıntının çok ötesinde, yüce arayışın çilesini çeker; Rabbini bilmenin sırrını arar.

“İlâhlık” davasından vazgeçerek teslimiyete ve tevekküle sığınır ancak bu şekilde ruhunun sükûnet bulacağını idrak eder. Piyes, Batılı bâtıl her türlü algının iflasını, Batı’ya öykünen yoz aydının çıkmazını, eser sahibinin nefis muhasebesiyle göz önüne sermeye çalışır. Eserde psikoloji doktoru Nevzat, sadece bilimi kutsayan insanın aslında maddi menfaatine köle olmayı, gazeteci Şeref değerlerini yitiren medyanın sözde habercilik uğruna namusunu heba etmeyi temsil eder. Hüsrev’in annesi ise iyi niyetlidir ancak çaresizdir; dini anlama ve yaşama noktasında şekilde kalmış neslin temsilcisidir.

Eser incir ağacı metaforu ile başlar ve aynı metaforla biter. İncir fidanı zor yetişir ve dikkatli bakım ister ancak bazen taş bir duvarın üstünde veya tuğladan yapılmış bir evin nem almış bir yerinde büyüyebilir. Burada her şeyin sadece yaratıcının izni ile gerçekleştiği esasına atıf vardır. Necip Fazıl’ın ifadesi ile Allah Teâlâ deveyi iğne deliğinden geçirebilir. Bunu isterse deveyi küçültmeden, deliği de büyütmeden de yapabilir.

Nefsini bilen Rabbini bilir. Nefsin hileleri ve halleri bilinmedikçe marifet gerçekleşmez. Göz, her şeyi gördüğünü zanneder, oysa kendini bile görmekten acizdir; küçük bir ayna olmadan kendi yüzünü bile göremeyen insan, kendisi ile nasıl yüzleşir? Kendi varlığını tanımaktan aciz insan, içindeki ilâhlık sevdalarını nasıl bilir? Necip Fazıl bu çetin suallerin cevabını aramıştır. Batı dünyasında toplumu yaratan bir unsur olarak kutsanan tiyatro, Üstat eliyle insanın kendini, çevresini ve âlemi tanımasına, oradan da Fâil-i Mutlak’ı görmesine yardımcı bir sanat dalına dönüşmüştür.


Aşağıdaki kaynaktan faydalanılmıştır:
Mostar Dergisi - Sayı 181 s.54



nizami hayat logo