Görüş Bildir

Asr-ı Saadet’ten Vakıflar

Asr-ı Saadet’ten vakıflar. Asrı Saadet zamanında kurulan vakıflar. Sahabelerin kurduğu vakıflar.

Yüce Allah bu alemde bir sistem tesis etmiştir. Yaratılan her şey insana fayda sağlamak için, insan ise Rabbine ibadet için yaratılmıştır. Allah Teâlâ insanlar içinde de bir nizam meydana getirmiştir. Erkek ve kadın diye cinslere ayırmış, aileler meydana getirmelerini, birbirlerine ülfet, merhametle ve muhabbetle muamelelerini emretmiştir. Yine insanlara fakir zengin olarak farklı imkanlar vermiş, zenginlerin infak etmelerini, fakirlerin ihtiyaçları gidermelerini ve onları gözetmelerini, fakirlerin de durumlarına sabretmelerini emretmiş, bu konuda çeşitli müjdeler bildirmiştir.

Mukaddes Kitabımız Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulur: “Rabbinin rahmetini onlar mı taksim edip paylaştırıyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz taksim ettik; birbirlerine iş gördürmeleri için kimini kimine derecelerle üstün kıldık; Rabbinin rahmeti, onların biriktirdikleri şeylerden daha iyidir.” (Zuhruf, 32) “Yardım isteyenlere ve yoksullara mallarından belli bir pay vardır.” (Zariyat, 19) Açıkça emir buyurulan bu hususlara riayetin gereği infaktır. İnfak ahlâkını sistemli ve sürekli kılabilmek için de vakıf sistemini oluşturmuşlardır. Böylece hayır sahibi vefat etse de hayrın ve buna vaad edilen mükafatın kıyamete kadar devamını amaçlamışlardır. Bütün güzelliklerin menbaı Asr-ı Saadet olduğu gibi vakıf sisteminin temelleri de Asr-ı Saadet’tedir. Bunlardan birkaçını şöyle zikredebiliriz:

Hz. Ebû Talha ve Hz. Ömer’in En Sevdikleri Bahçeler


Ebû Talha radıyallahu anhu, ensar içinde en çok hurmalığa sahip kişiydi. En sevdiği arazisi ise Beyruhâ'daki hurmalığıydı. Burası Mescid-i Nebevi’nin tam karşısındaydı. Hz. Peygamber o hurmalığa girer, leziz suyundan içerdi. Orada bir müddet dinlenir, sonra abdest alıp nafile namaz kılardı. “Sevdiğiniz malları nızdan Allah yolunda harcamadıkça iyiliğe ulaşamazsınız” ( l-i İmrân, 92) ayeti nâzil olunca Hz. Ebû Talha şöyle dedi: “Ya Rasulallah! Allah Teâlâ, ‘Sevdiğiniz mallarınızdan Allah yolunda harcamadıkça fazilet mertebesine ulaşamazsınız’ diyor. Benim en sevdiğim malım Beyruhâ’daki hurmalığımdır. O hurmalığım Allah için hayrım olsun. Onun hayrını ve meyvesini Allah katında alacağımı umuyorum. Bu arazimi Allah'ın istediği yerde kullan!” dedi. Bunun üzerine Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem,

“Bu çok kazançlı bir mal, bu çok kazançlı bir mal!” buyurdu. Böylece Ebû Talha İslâm tarihindeki ilk vâkıflardan (vakfeden kişi), bahçesi de vakfedilen ilk taşınmazlardan oldu.

Hayber bol hurmalıklı ve verimli bahçeleri olan bir yerdi. Hz. Ömer radıyallahu anh, Hayber'de yeni bir araziye sahip olmuştu. Hz. Peygamber'e geldi ve, “Hayatımda sahip olmadığım kadar güzel bir araziye sahip oldum, ne yapmamı emredersin?” diye sordu. Hz. Peygamber, "İstersen mülkü sende kalır ama gelirini vakfedersin" buyurdu. Hz. Ömer de aslı satılmamak, hibe edilmemek, miras olmamak şartıyla fakirlere, akrabalarına, kölelere, mücahidlere ve misafirlere tasadduk etti, vakfetti.

Cennet Bahçesine Karşılık Hurma Bahçesi


Bir sahabi gönüller sultanı Efendimiz'e gelerek, “Ya Rasulallah! Filan adamın hurma bahçesi var. Ona söyle de bahçesinde ev yapmama müsaade etsin” dedi. Rasul-i Ekrem bahçe sahibine, “Cennetteki bir hurma bahçesi karşılığı bu bahçeni ona ver” dedi. Adam kabul etmedi. Cömert bir sahabi olan Ebû Dahdâh radıyallahu anhu geldi ve hurma bahçesinin sahibine, “Bu bahçeni evime mukabil bana sat!” dedi. Adam bu cazip teklifi kabul edip bahçeyi sattı. Hz. Ebû Dahdah geldi, “Ya Rasulallah! Bu hurma bahçesini evime mukabil satın aldım. Bu bahçeyi sana verdim. Sen de bu bahçeyi o adama verebilirsin.” dedi. Bu tavırdan hoşnut olan Hz. Peygamber de, “Ebû Dahdah’ın cennetteki bahçesi ne verimli, ne büyüktür!” buyurdu ve bunu birkaç defa tekrar etti. Ebû Dahdâh hanımına geldi ve, “Ey Ümmü Dahdâh! Evden çık! Bu evi cennette verilmek üzere bir bahçe karşılığı sattım.” dedi. Hanımı sevinçle “Ne kazançlı bir alışveriş!” diyerek evden çıktı.

İbn Mesud radıyallahu anhu, şöyle rivayet ediyor:

“Verdiğinin kat kat fazlasını kendisine ödemesi için Allah'a karz-ı hasen verecek yok mu? Darlık veren de bolluk veren de Allah'tır. Sadece O'na döndürüleceksiniz” (Bakara, 245) ayeti inince Ebû Dahdâh radıyallahu anhu, “Ya Rasulallah! Allah ona ödünç vermemizi mi emrediyor?” dedi. Hz. Peygamber de, "Evet, ey Ebû Dahdah!” dedi. Rasûl-i Ekrem'e elini uzatmasını söyledi ve elini tutup, “Evimi bahçesiyle beraber Rabbim’e karz-ı hasen ettim (ödünç verdim)” dedi. Evinin bahçesinde 600 hurma ağacı vardı ki bu yıllık çok ciddi bir mahsul ve gelire tekabul etmekteydi. Eve gelince hanımına “Ey Ümmü Dahdah! Evi Rabbim’e ödünç verdim, evden çıkın!” diye seslendi.

Fedek Arazisi


Hz. Peygamber, Hayber’in fethinden sonra ensardan Muhayyisa b. Mes‘ûd’u -radıyllahu anh- Fedek halkını İslâm’a davet için gönderdi. Fedek halkı topraklarının yarısı karşılığında anlaşmak istediler. Efendimiz, müslümanların istedikleri zaman yahudileri çıkarmaları şartıyla bunu kabul etti. Böylece Fedek savaş yapılmadan ele geçirildiği için arazisinin yarısı Hz. Peygamber’e tahsis edildi. Efendimiz, buradan elde edilen geliri amme işlerine, yolcu ve misafirlere, ayrıca ailesine sarf ederdi.

Hz. Ömer, anlaşmalara bağlı kalmayıp müslümanlar aleyhinde faaliyette bulundukları için yahudileri Fedek’ten çıkarmaya karar verince Ebü’l-Heysem Mâlik b. Teyyihân, Sehl b. Ebû Hasme ve Zeyd b. Sâbit’i oraya gönderdi. Bunlar Fedek topraklarının yarısının değerini tesbit ettiler. 50.000 dirhemin üzerinde olduğu sanılan bu miktarı Hz. Ömer ödedi ve yahudileri yine İslâm sınırları içinde bulunan Suriye tarafına gönderdi. Böylece Fedek gelirinin yarısı beytülmâle geçti, diğer yarısının harcanmasına da Hz. Peygamber devrinde olduğu gibi devam edildi.

Müslümanlara İçme Suyu Sağlanması


Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, Medine'ye geldiği zaman, Medine'de Rûme kuyusundan başka tatlı su bulunmadığını gördü. “Rûme kuyusunu, cennette ondan daha hayırlısı karşılığında, kim satın almak ve kendi kovasını müslümanların kovalarıyla eşit kılmak ister?” buyurunca, Hz. Osman onu öz malından bir kısmıyla satın alıp, Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve selleme: “Rûme kuyusunu şu kadara satın aldım!” dedi. Efendimiz: “Ecir ve sevabı sana ait olmak üzere, onu müslümanlara vakfet, içir!” buyurdu. Hadisenin şöyle geliştiği nakledilmiştir: Rûme kuyusu, bir yahudinin eline geçmişti. Yahudi de suyunu müslümanlara satıyor, hiç kimseye parasız bir damla su içirmiyordu. Hz. Osman yahudiye gidip kuyuyu ondan satın almak istedi. Fakat Yahudi tamamını satmaya yanaşmayınca, kuyunun yarı hissesini ondan on iki bin dirheme satın aldı ve ona: “İstersen, su almak için iki gün benim hisseme ayır; istersen, bir gün bana, bir gün sana ayır!” dedi. Yahudi: “Olur! Bir gün senin için ayrılmış olsun, bir gün de benim için!” dedi. Hz. Osman'ın su alma gününde, müslümanların su alma ihtiyacına iki gün bile kâfi gelmedi. Bunun üzerine, Yahudi: “Sen benim kuyu işimi bozdun! Öteki yarı hisseyi de satın al!” dedi. Hz. Osman onu da on iki bin dirheme satın aldı. Böylece Hz. Osman'ın Rûme kuyusunun tamamına sahip oldu ve vakfetti.


Aşağıdaki kaynaktan faydalanılmıştır:
Hakan Öner - Mostar Dergisi - Sayı:182 s.22



nizami hayat logo