Affetmek ve Affetme Psikolojisi

Dünyanın en iyi insanıyla evli olsanız bile kalbinizin kırıldığı olur. Evliliğin doğası böyle; ne kadar dikkat ederseniz edin hata yapabilir, düşüncesizce davranabilirsiniz. Aynı durum eşiniz için de geçerli. Neticede sorunlar öyle ya da böyle yaşanacaktır fakat nasıl aşılacaktır? Burada sihirli kelimelerimiz, özür dilemek ve affetmek. Bu iki hasleti taşıyan her insan sorunları çözmenin anahtarını elinde tutuyor demektir.
Özür dilemek bir hatadan dolayı pişmanlığını ortaya koyma ve o hatayı telafi etme niyeti taşır. Usulünce dilenen özür, kırılan kalbi sapasağlam yapabilir. Ancak bir şartla, muhatabının o özrü kabul etmesi yani affetmesi ile. Affetmek biz müminler için güzel ahlak dairesi içinde büyük bir dilimi işgal ediyor. Affedersek affolunacağımızı ümit eder ve bu niyetle zor bile olsa özürleri karşılıksız bırakmamaya çabalarız. Ancak kimilerimiz için affetmek çok zor bir tutum olabiliyor. Bilhassa evlilik gibi çok yakın bir ilişki içinde aldığımız yaraları daha derinden hissettiğimiz için hataları affetmemiz de o oranda zorlaşabiliyor. Fakat affetmeyi zorlaştıran tek şey bu duygusal hal değil. Geleceğe dair korkularımız yahut planlarımız da affetmeyi bizim için zorlaştırabiliyor.
Affetmemizin önündeki engellerden biri korkularımızdır, eşimizin yine aynı hatayı yapması ihtimalidir. Affedersek olayın büyüklüğünü kapatmış olacağımızı, uzun bir süre affetmezsek de o hatanın ne kadar büyük olduğunu, asla tekrarlamaması gerektiğini vurgulayacağımızı düşünürüz. Fakat samimiyetle dilenen bir özrü geri çevirmenin zamanla bizi af dileme noktasına getirecek bir hata olabileceğini pek düşünmeyiz.
Üstünlük Mü, Acizlik Mi?
Affetmekte zorlanmanın bir diğer sebebi yaşadığımız mağduriyettir. Mağdur olmak bize üstünlük, alacaklılık sağlar. En basitinden bir özür alacağımız vardır. Ayrıca hata yapan eşimizin yanında, hata yapmamış olma üstünlüğünü kazanırız. Evliliklerde bu konumlanma affetmeyi hayli zorlaştırır. Hatalı olan eş, kendisini affettirmek için samimi bir özürden çok daha fazlasını borçlanmış halde bulabilir kendini. Borcun ödenmesi; her zaman alttan alan taraf olmak, aşırı pahalı hediyeler sunmak yahut kendisinin hiç istemediği bir geziye eşi istiyor diye katılmak gibi çok çeşitli başlıklarda karşımıza çıkabilir. Affetmekte zorlanan kişi bu senaryoda zorlanmaktan ziyade bilerek affetmiyor, eşinin düştüğü durumu kullanıyor gibi görünebilir bize. Bu doğrudur fakat o kişilerin eline geçen fırsatı kullanmak konusundaki zaaflarının affetmeyi zorlaştırdığı gerçeğini değiştirmez.
Eşine başka bir hatasından yahut söyleyemediği bir konu dolayısıyla öfkeli olan kişi de affetmekte zorlanabilir. O an özür gerektiren konu çok büyük bir şey olmadığı halde affetmek imkansız gibi gelebilir. Çünkü dile getirilmeyen diğer hataların yükü bu yeni hataya aktarılır ve hesap da ona göre kolay kapanmayacak noktada görülebilir.
Samimi bir af dileğini kabul etmenin önünde set olan her ne ise onu aşmak hayli önemlidir ve bu, karşımızdaki kişiden ziyade bizimle ilgili bir durumdur. Elbette affedilmesi zor hatalar yapılmış olabilir ve her birimizin kalp kırıklığı aynı sürede ve aynı yaklaşımla, hemen düzelmeyebilir. Korkularımız, kaygılarımız ve zaaflarımız bu sürecin belirleyici unsurlarıdır. Affetmemizi zorlaştıran ne varsa üzerine çalışmak, evliliğimizi daha sağlıklı bir noktaya getirecektir. Peki bu nasıl olacak? İçimizden gelmediği halde affetmekle mi? Olaylar yaşanmamış gibi davranarak mı? Çözüm bunların hiçbiri değil. Çünkü bu yaklaşımlar bizi mağduriyet konumunda sabitlerken ilişkinin taşıyıcı kolonu gibi hissetmemize neden olur. Bu ise ilginç bir biçimde hem üstünlük hem acizlik duygusunu besleyen bir konumdur.
Olayların üstünü örterek, içinden gelmediği halde affetmiş gibi yapan kişiler, evliliği için kendinden feragat ettiğini düşünür ve eşiyle ilgili gerçek duygularını kendisine saklayarak, onu düşüncesizliği ve hatalarıyla başbaşa bırakmış olur. Mağduriyetine rağmen susan, affeden ve ahlaki üstünlüğü elde tutan taraf olur. Olayın acizliğe vardığı süreç de aynı şekilde ilerler. Gerçekten affedemeyen eş ilişki için susar, affetmiş gibi yapar. Gerçek duygularını dile getiremez çünkü olayların konuşulup iç yüzünün ortaya dökülmesi sonucu karşısına ne geleceğini kestiremez. İster üstünlük duygumuzdan ister acizliğimizden kaynaklansın, bu yaklaşım doğru değildir. Çözüm; duygularımızı, düşüncelerimizi kendimize saklamak yerine eşimize aktarmaktır. Hatta affedemediğimizi, içimizden gelmediğini bile ona söylemektir. Karşı taraf için kırıcı bir gerçek gibi görünen bu yaklaşım aslında “Affedebilmem için bana yardım et” talebini barındırır içinde. Eşinin istediği halde kendisini affetmekte zorlandığını bilen kişi ise gerçek telafi için kendisine yeşil ışık yakıldığını görür ve buna göre yola devam eder. Neticede eşler arasında açık iletişim olduğu müddetçe affedememek sorunu bile evlilikte bir eşik aşmaya vesile olabilir.
Unutmadan Yola Devam Affetmenin zor olan bir boyutu da unutmak ve unutmamak şeklinde karşımıza çıkar. Eşimiz yaptığı hata karşısında samimiyetle özür diledi, affettik ama artık göz ardı edemeyeceğimiz bir gerçekle de tanışmış olduk. Bu gerçekle yaşamaya hazır mıyız? Yoksa onu yok saymaya mı çalışacağız? “Affet ama unutma” derler. Bu, aynı delikten ikinci kez sokulmamak için söylenmiş bir sözdür ve satır arasında güvensizliği de ima eder. Ancak evlilik güven olmadan yürütülemeyecek bir gemidir. O halde bu sözü şöyle almak bizim için daha yapıcı ve doğru olacaktır: Eşimiz af dilediği konuda yeniden aynı hataya düşebilir de düşmeyebilir de. Bu potansiyeli unutmamalı, o hataya düşmemesi için eşimizle iş birliği yapmalıyız. Yani iyi günde birlikte olduğumuz gibi kötü günde de birlikte olmalıyız. Tecrübe edilmiş hataları yeniden yaşamamak için birbirimize destek olmalıyız.
Aşağıdaki kaynaktan faydalanılmıştır:
Semerkand Aile Dergisi Sayı:212 s.26