Dini eğitim konusunda bilinçlendikçe bu işi sevgiyle ve sevgiyi merkeze alarak yapmamız gerektiğini de fark ettik. Eskiden çocuklar bir suç işlediklerinde cehennem ile tehdit edilirdi. Düştüklerinde, yaralandıklarında “Bak annene karşı gelirsen Allah da seni böyle yapar!” gibi cümlelerle Allah tarafından cezalandırıldıkları söylenirdi. Çocuklar ve gençler namazı kaçırdıklarında dikkatleri Allah ile beraber olma fırsatını yitirmiş olmalarına değil de ahirette başlarına geleceklere yöneltiliyordu. Yetişkinler bu yanlışları çoğu zaman dini eğitim verme gayesi ile de yapmıyorlardı. Daha çok, Allah korkusunu kullanarak çocuk üzerinde kendi otoritelerini sağlama alıyor gibilerdi.
Bu yöntemin dini eğitim açısından olumsuz sonuçlarıyla yüzleştikçe alternatif yollar aramaya başladık. Eğitim kültürden bağımsız bir olgu olmadığı ve kültürümüzde de korku unsuru çok itibar gördüğü için, halen sevgi dilini kullanmak ve sevgi merkezli bir eğitim sürdürmek konusunda pek başarılı sayılmayız. Yine de bunun için çabalıyor olmamız çok değerli. Dini eğitimde korku ile ilişkili en temel meselelerden biri olan “Allah korkusu” kavramı üzerinde durarak bu ortak çabamıza bir katkıda bulunmak istiyorum.
Korkularla Nasıl Tanışırız?
Kendisine dokunması muhtemel bir tehlikeden endişe duyma, ürperme, kaygılanma anlamına gelen korku; bizi güvende tutan ve yokluğu durumunda tehlikelere açık hale geldiğimiz insani bir duygudur. Fakat her duygu gibi korkunun da dereceleri var. Korkunun artmış ve ruh sağlığını olumsuz etkiler seviyeye gelmiş haline fobiler örnek verilebilir. Fobilerin bir çoğunda korku nesnesi hakkında rasyonel bir gerekçe yoktur. Fakat fobi sahibi yine de o nesneye karşı aşırı duyarlılığına engel olamamaktadır. Allah Teala’dan Korkmanın Anlamı Peki, kısaca tanıttığımız bu duygunun Allah Teala ile ilişkimizde yeri var mıdır? Korkunun tanımını hatırlarsak bu duygunun ortaya çıkışında insana zarar verecek bir iş, durum ve nesnenin söz konusu olduğu ortadadır. Allah’tan korkmak gerekiyorsa, O’nun biz mümin kullarına ne tür bir zararı dokunacaktır? Herkesin hemen aklına geleceği gibi aslında Allah korkusu ile anlatılmak istenen, daha önce bahsettiğimiz korkudan farklı bir şeydir. Fakat onu tanımlayacak doğru kelimeleri seçmek de pek kolay değildir. Bunun en başta gelen sebebi de Kur’an meallerinde metnin aslında geçen havf, takva, haşyet, rahbet gibi kelimelerin hepsinin “korku” olarak tercüme edilmesidir. Meallerin önemli bir kısmındaki bu eksiklik diğer dini metinlerde de tekrarlanınca aslında farklı hususlara işaret eden bu kelimelerin manalarının yerine tek bir “korku” ifadesi gelip oturmuş oluyor.
Şundan eminiz ki gerek havf, gerek takva veya korkuyla ilişkilendirilen herhangi bir Kur’an lafzında Allah’tan, tıpkı yırtıcı bir aslandan korkar gibi korkmak söz konusu değildir. Rağıp İsfahani, Allah’tan havfı açıklarken şöyle demiştir: “Allah’tan korkmak ile kastedilen şey, isyanlardan uzak durmak (Allah’a karşı gelmemek ve O’na) itaati seçmektir.” Bundan dolayı, günahları terk etmeyen kişi “Allah’tan korkan” olarak kabul edilemez.
İsfahani, Allah’tan haşyeti de tazimle/saygıyla birlikte bulunan bir korku türü olarak açıklayıp bu korkunun kaynağının ilim olduğunu belirtmiştir. “Allah’tan kulları içerisinde ancak alimler korkar” (Fatır, 28) şeklinde meali yapılan ayette de haşyetin fiil formu kullanılmıştır. Haşyetin tanımını hatırlarsanız, bu haliyle çevirinin mana bakımından ne kadar eksik kaldığını da fark edeceksiniz.
Tüm bu detayları yazmaktaki amacım, “Çocuğun dini eğitiminde Allah korkusunun yeri nedir?” sorusunun cevabını ararken, aslında Kur’an’ın bize tarif ettiği Allah korkusunu dahi tam olarak bilmiyor oluşumuza dikkat çekmekti. Kur’an’ın bize bildirdiğine göre tüm insanlar Allah’tan korkmalıdırlar. Fakat Allah’a inanmayan ve O’na isyan eden kimsenin korkusunun mahiyeti ve karşılığı ile, mümin bir kulun korkusunun mahiyeti ve karşılığı birbirinden farklıdır. Bu farklı mahiyetteki korkular Kur’an’da tam on farklı kelime ile tanıtılmıştır. Tam manasıyla eş anlamlılık arz etmeyen ve aralarında önemli nüanslar bulunan bu kelimeleri dilimizde sadece “korku” kelimesi ile karşılamak, Kur’an’ı eksik anlamaya ve kavramın manasını daraltmaya yol açar.
Dini Eğitimde Korkunun Yeri Var Mı?
Çocukların dini eğitiminde Allah sevgisine yer verdiğimiz gibi Allah korkusuna da yer vermeliyiz. Fakat üstünde durduğumuz Allah korkusu haşyet, takva, rahbete denk gelen korku olmalıdır. Yani çocuğun Allah’ı tanıması, Allah ile irtibatı arttıkça O’na karşı sorumluluğunu idrak etmesi, O’na saygı duyması ve O’nunla irtibatını daha ileri götürmeye sevk eden olumlu bir kaygıyla dolmasından bahsediyoruz.
Bununla beraber çocukların korku kelimesini sadece basit yaygın anlamıyla kullandıklarını düşünürsek onlara Allah korkusu yerine Allah’a saygı duyma fikrini aşılamak uygun bir alternatif olur. Zaten gerçekte de bir çocuğun bilinen manasıyla Allah’tan korkmasını gerektiren bir durumu yoktur. Hele hele ilahi cezanın muhatabı bile olmayan çocukları cehennem ile, kabir azabı ile, günlük hayatlarındaki muhtemel diğer tatsızlıklarla korkutup kaygılandırmak eğitim açısından bir karşılığı olmadığı gibi dini açıdan da doğru değildir. Çocuklara Allah’ın onlara karşı sevgisinin azalacağını veya yok olacağını söylemek de onları Allah ile korkutmaktır. Bu davranışın çocuğun iç dünyasında ve manevi gelişiminde pek çok olumsuzluğa sebep olacağı bilinmelidir.
Allah’tan korkmanın herhangi bir zarar verici durumdan korkmak gibi olmadığını fark edip çocuklarla iletişimde bu tabir yerine Allah’ı üzmek gibi alternatifleri üretirken de dikkatli olmak gerekir. Allah hakkında ayet ve hadislerde doğrudan geçmeyen vasıflandırmalar ancak ilmi geçerliliği ispatlandıktan sonra kullanılabilir ki bu da alimlerin işidir. Allah’a saygı duymak ise hem çocukların anlayabileceği hem de itikadi ilkelerle çelişmeyen, nasslarda da kaynağı bulunan bir ifade biçimidir. Bu ifade gönül rahatlığıyla tercih edilebilir.
Aşağıdaki kaynaktan faydalanılmıştır:
Semerkand Aile Dergisi Sayı:189 s.28