Geçmişten Günümüze Ütünün Tarihi
Ütü yapan erkekler de vardır ama genellikle hanımların payına düşer bu iş. Bununla birlikte hanımların pek de pürheves ütü yaptığı söylenemez. Kimi “ince iştir, azami titizlik gerektirir” düşüncesiyle kimi ütü gibi yanıp yakılmak istemediğinden yahut bel ve ayak ağrısından muzdarip olduğu için sevmez ütü yapmayı. Az da olsa aheste aheste, zevkle ütü yapanı veya bu işi dinlendirici bulup seveni de var. Öyle ya da böyle, evin demirbaş işlerindendir ütü. Peki ilk kim sarmıştır insanoğlunun başına bu işi?
Milat Öncesi Ütüler
Arkeolojik kazılar sonucunda Çin’in bir köyünde tavaya benzer bir eşya bulundu. Çok eski zamanlara ait olan bu eşyanın, yapılan incelemeler ışığında elbiseleri düzleştirmek için kullanıldığı anlaşıldı. Sapı olan bu demir parçası, önce ateş üzerinde ısıtılıyor sonra elbisenin üzerinde hareket ettirilerek kırışıklıkların giderilmesi sağlanıyordu.
Dünyanın diğer tarafındaki Antik Yunanlar ise M.Ö. 400’lerde özellikle keten kumaşlara pili yapmak için silindir şekilli ütü kullandılar. Bir süre sonra silindir şekilli ütüler Roma döneminde yine pili yapmak için düz ve metal, kıyafetleri iki taraflı vidalar arasında presleyen malaya benzer bir şekil aldı.
İnsanlık için “temel bir ihtiyaç olmayan” elbiseleri buruşukluktan kurtarma işi, acaba nasıl bir düşünceden kaynaklanarak ortaya çıktı? Bunun net bir cevabı henüz bilinmemekle birlikte Romalıların kırışıksız, düzleştirilmiş elbise giymeyi toplumsal statünün, zenginliğin bir göstergesi olarak kabul ettiğini öğreniyoruz. “Elbisenin hakkını veren ütüsüdür” anlayışından olsa gerek, ütünün bu ilk halleri zamanla yetersiz görülmeye başlandı. Çünkü gerek tavaya gerekse malaya benzeyen demir parçası ateşten alınınca çabuk soğuyor, böylece elbisedeki kırışıklıkların tamamı giderilmemiş oluyordu.
Ütü Elektrikle Buluşuyor
Ütüye ait bu en eski buluntuların üzerinden zaman geçtikçe ütünün formu da günümüzde kullandığımız haline benzemeye başladı. Bir kutu halini alan ve içine kömür veya odun ateşi yahut ısıtılmış tuğla konarak kullanılan ütüler, elektrikle buluşmak için 1882 yılını bekleyecekti.
Amerika’da yaşayan Henry Seely, mevcut ütünün alt kısmını metal bir yaprak ile destekledi ve buradan verdiği elektrik akımı ile 1882’de ilk elektrikli ütüyü yaptı. Böylece kömür yerine elektrik ısısı ile çalışan ütüler daha pratik bir kullanım sağlar oldu. Fakat hem piyasadaki fiyatının el yakması hem de o dönemde henüz elektrik kullanımının yaygın olmaması ütüye rağbeti azalttı. Bu durumu dert edinen bir başka ABD’li Earl Richarson, kadınların ütüyü en çok salı günleri yaptığını öğrenince ütünün yaygınlaşmasını sağlamak için elektrik şirketlerini salı günleri daha fazla elektrik vermeye ikna etti. Elektrik kullanımı dünyada arttıkça ne kırışık elbise, ne de ütüsüz ev kaldı.
Ütü Buharla Buluşuyor
Pamuklu kumaşlardaki moleküllerin hidrojen bağları ile bağlı olduğunu keşfeden bilim insanlarının bu buluşu, mucitler tarafından ütüye yansıtılmaya çalışıldı. 1926 yılında, pamuklu elbiselerin bu özelliğini fırsata çeviren bir kuru temizleme firması sahibi, sıcak buharın etkisiyle elbiselerin daha rahat ütüleneceği düşüncesinden hareketle elektrikli ütüye buhar sistemi ilave etti. Ve böylece buharlı ütüler piyasada yer almaya başladı. 1930’lu yıllarda dünyada yaygınlaşan buharlı ütüler ülkemize 1971’de geldi. 20. yüzyılın sonlarına doğru ise musluk suyu kullanılabilen, şok buharlı, krom çelik tabanlı, kordonsuz ütüler piyasada revaç bulmaya başladı.
Divan-ı Lügati’t Türk’te Ütü
Eskisi, yenisi, demiri, kromu, nikeli, elektriklisi, buharlısı derken ütünün tarihçesinde Türkler de yer alır. Her ne kadar buharlı ütünün ülkemizde kullanımı 1971 olarak bilinse de Anadolu insanı temiz, titiz olduğundan dağınık, kırışık elbiseler giymezdi. 11. asırda Kaşgarlı Mahmut tarafından kaleme alınan Divan-ı Lügati’t Türk isimli eserde kelime ve mana olarak ütünün geçiyor olması bu kanaatimizi doğrulamaktadır. Ütü için “Mala biçiminde bir demir parçasıdır ki, dikiş yerlerini bastırmak için kızdırılarak elbise üzerine basılır” şeklinde tanım yapan Kaşgarlı Mahmut, kelimenin kullanımıyla alakalı olarak da “Ol tonuğ ütidi” (O elbisesini ütüledi) örneğini vermektedir. Türkçe’de “üt-”, “yakmak, ütmek” kökünden gelir. Bazı metinlerde “ütük” ve bazısında “üti” olarak geçen ütü kelimesinin Farsça, Kürtçe, Tacikçe gibi dillere Türkçe’den geçtiği de bilinmektedir.
Osmanlı döneminde genç kızlara hem mekteplerde hem de konu komşu arasında öğretilmeye çalışılan, ev işleri arasında önemli bir yeri olan ütü, terzilik mesleği ile de hayatımıza çok öncelerden girerek bu işle asırlardır hemhal olduğumuzu göstermektedir. Hatta pek sevilmeyen ütü işi, günümüzde bir meslek dalıdır. Zira tekstil ürünlerine son biçimini vermesiyle bildiğimiz “son ütücü” diye tabir edilen meslek ile ekmeğini ütüden çıkaranlarımız vardır.
Her ne kadar varlığı insanlığın temel ihtiyaçlarından birini karşılamıyor olsa da elbiseye kazandırdığı duruş, verdiği şekil ile ruh halimizi de etkileyen, duruşumuzu düzelten bir eşyadır ütü. Lakin bu noktada Osmanlı devlet adamlarından Ahmet Vefik Paşa’nın “Gelen eşya temiz ve helalinden olsun da buruşuklukları hale yola koymaya muhabbetin sıcağı kafidir” sözünü de zihnimize not etmekte fayda var diye düşünüyoruz.
Aşağıdaki kaynaktan faydalanılmıştır:
Huriye Karnap - Semerkand Aile Dergisi Sayı:179 s.12