Görüş Bildir

Korku Ve Kaygıdan Nasıl Kurtuluruz?

Korkudan nasıl kurtulunur. Korkuyu nasıl yeneriz.

“İnsan en çok ne zaman korkar?” diye sordum yakınlarıma. “Kaybedecek bir şeyi olduğu zaman korkar; sevdikleri, özellikle evlatlar söz konusu olduğunda…” diye cevap verdi ekseriyet. Korku, insanın en temel duygularından biridir. Varoluşla birlikte içgüdüsel olarak programlanmamızda yer alan, doğal bir duygudur. 1970’li yıllarda psikolog Paul Eckman, evrensel olarak tüm kültürlerde insana ait olan altı temel duyguyu tanımladı. Bu duygular mutluluk, üzüntü, tiksinti, korku, şaşkınlık ve öfke idi.

Tanımlanan duyguların ilerleyen yıllarda farklı bağlamlarda açılımları yapıldı, açıklamaları genişletildi ancak değişmeyen ve hayatı idame ettirmeyi sağlayan duygulardan biri olan korkuya, 18. yüzyıldan itibaren propaganda etkisiyle bambaşka bir boyut kazandırıldı. Filmler, reklam kampanyaları, savaş propagandaları, haber ve iletişim ağları dünyanın herhangi bir bölgesinde gerçekleşen bir olayın korkusunu içimize derinden işler hale getirdi. Yüzyıl öncesinde olsa duymamızın çok uzun zaman alacağı belki de hiç duyamayacağımız olayların endişesini her an taşır hale geldik. Son zamanlarda dünyada yaşanan doğal felaketler, deprem ve küresel virüs alarmları ile yine oldukça reel boyutta tecrübe ediyoruz korkuyu. Bu korku furyasının tüm basın organları tarafından özellikle beslendiğini açıkça görebilecek haldeyiz. Peki, bu şekilde sürdürdüğümüz bir hayat ne kadar kaliteli olabilir ve bu korkuyla yaşarken ruhsal durumumuzu nasıl koruyabiliriz?

Bizim kulluk anlayışımızda korku, insanın kendini koruması ve istikamet üzerine kalmasını sağlayan, aslında pozitif bir etken olarak düşünebileceğimiz bir duygudur. Fakat korkunun, özellikle ölüm korkusunun hayatımızın her alanına sıçrayıp bizi ve çevremizdekileri kaygılı bireyler haline getirmesi hayat seyrini değiştirir. Kendimizi bu duygunun esiri olmaktan iki yolla koruyabileceğimizden bahsedilir. Birincisi bu duyguyu bastırıp unutmak, ikincisi ise üzerine çalışmak ve Rabbimizden yardım istemektir ki bunun daha emin bir yol olduğu ifade edilir. Elimizden geleni yapmak ve kendimizi daha yüksek bir iradenin eline bırakabilmek, tüm korkulara rağmen hayatı yaşanabilir kılar. Tabii ki burada iman esası söz konusudur. Neticeyi yüksek iradenin eline bırakmak da ibadet, zikir ve dua ile mümkündür. Dua aynı zamanda tevekkül etmek ve yaratıcıya güvenip sığınmaktır.

Kaygıdan nasıl kurtulunur. Korkuyu nasıl yeneriz. Kaygıyı nasıl azaltabiliriz.


Kaygıdan Nasıl Kurtuluruz?


Kur’an-ı Kerim’de defaatle “Allah’tan korkunuz” buyurulmuştur. Müminlerin özelliği olarak, içlerinde Allah korkusunu taşımalarının altı çizilmiştir. İnsanların korku ile sınanacakları da bildirilmiştir. Bu tür bir korkuyu içimizde barındırmak, istikametimizi belirlemesi bakımından kıymetlidir. Bakara suresinin 155. ayetinde “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azaltma (fakirlik) ile deneriz. (Ey Peygamber!) Sabredenleri müjdele!” buyurulmuştur. Görüldüğü gibi korku başlı başına bir imtihan nedeni de olabilir ve bu konuda yapılabilecekleri Kur’an ve sünnet ışığında değerlendirerek bilmek gerekir.

Nitekim korku ve kaygıyı aşma konusunda Kur’an-ı Kerim’de “Allah’a güvenmenin, tevekkül etmenin” önemi defalarca vurgulamıştır. Al-i İmran suresinin 159 ve 160. ayetlerinde şöyle buyrulur: “Allah’ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık sen onları affet. Onlar için Allah’tan bağışlama dile. İş konusunda onlarla müşavere et. Bir kere de karar verip azmettin mi, artık Allah’a tevekkül et, (ona dayanıp güven). Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever. Allah size yardım ederse, sizi yenecek yoktur. Eğer sizi yardımsız bırakırsa, ondan sonra size kim yardım edebilir? Müminler, ancak Allah’a tevekkül etsinler.”

Tedbir ve tevekkül ilkelerini benimsemeyenlerin ümidi insanlara dayalı olacağından, kaçınılmaz hayal kırıklığına uğrarlar, devamlı endişe ve vesveseler ile hayatlarını sıkıntı içerisinde geçirirler. Allah insanı yeryüzünde hiçbir varlığa bahşetmediği nimetlerle, donanımla yaratmıştır. İnsan denilen varlık bilişsel özelliklerle donatılmış olduğundan sürekli olarak bugünü, geçmişi ve geleceği kurgular fakat bunlarla ilgili kontrolünün çok sınırlı olduğu idrakine varınca da ümidini kaybederek endişelere gark olabilir. İşte, kendini güvende hissetme ve kaygının oluşturduğu stresle başa çıkmada önemli bir manevi destek olarak “tevekkül” karşımıza çıkmaktadır. Tevekkül, kaygı ve endişe düzeyini azaltarak insanın acziyetini sonsuz bir kuvvete, fakirliğini nihayetsiz bir zenginliğe, gelecek belirsizliğini netliğe ve teslimiyete dönüş türen, en genel anlamda insan psikolojisine sükunet veren psikolojik bir yapıdır. Zira insan, hayatının ritmini ve ahengini bozan olumsuzluklara karşı koyma noktasında, gücü oldukça sınırlı bir varlıktır. (Karataş&Baloğlu, 2019)

İnsan, sürekli olarak korku yaşadığında hayattaki dengesini ve kontrolünü tamamen yitirerek kaygının esiri haline gelebilir. Korku ve ümit arasında belirli bir denge var olmalı, kişi içinde doğal olarak beliren korkuyu gözeterek tedbirini elinden geldiğince almalı; ancak ümitvar kalabilmek adına da tevekkülü düstur edinebilmelidir.

Psikolojik bütünlüğünün bozulduğunu hisseden ve kontrol duygusunu kaybetme hissi ile şiddetli sarsıntı yaşayan insan, kendine ancak zihinsel bir sığınak oluşturabildiğinde kaygısını azaltabilmektedir. (Tarhan, 2010) Bu zihinsel sığınağı oluşturabilmek için gerekli etken duygu ise yaratıcı ile kurabildiği bağlanma duygusudur. Bu duyguyu küçük yaşlardan itibaren içselleştiren bireyler tevekkülü bir sığınak ve kurtuluş olarak kolaylıkla hayatlarına entegre edebilirken, erken dönemden itibaren her şeyden sakındırılan, korkutulan ve endişe içinde büyüyen bireylerde bu duyguyu sağlamlaştırmak zaman alabilir. Özellikle çocuk yetiştirirken “paraşüt ebeveyn” dediğimiz anne babalardan olmamalı, bize aktarılan endişe mirasını bir sonraki nesle de aktarmamak için psikolojik ve manevi destek alınmalıdır.

İnsanın güçsüzlük, gerilim, kaygı ve stres durumunda ettiği tevekkül kendisini özgür ve bağımsız kılan, ruh sağlığını koruyan ve ona huzur veren bir destek sistemi olarak karşımıza çıkmaktadır. (İyi, 2013) Tevekkül bir gerekliliktir, ona sahip olan kişi elinden geleni yaptıktan sonra tüm endişelerini yaratıcıya emanet eder ve böylelikle kalbinde sükuneti, huzuru hissedebilir. Al-i İmran suresinin 173. ayeti olan ve “Ayet-i Hasbiye” olarak bilinen “Allah bize yeter, o ne güzel vekildir” güvencesi ise insanın en güzel sığınağıdır ve hayatında korku ile ilgili o dengeyi kurabileceği, ahengini koruyabileceği önemli bir dayanaktır.

Kemal Sayar’a göre “Tevekkülde aşkın yüce yaratıcıya güven duygusunun gelişimi ile sağlıklı bağ kurma ve teslim olmayı öğrenme gerçekleşmektedir.” Dolayısıyla, insanın güven duygusunun gelişmesi, hayatına anlam katması ve kendini gerçekleştirmesi noktasında tevekkülün önemi asla yadsınamazdır.

Aşağıdaki kaynaktan faydalanılmıştır:
Afra Arslan - Semerkand Aile Dergisi - Sayı 174 s.06

 



nizami hayat logo