Kızıl Sultan Tabirini Kim Neden Uydurdu?
II. Abdülhamid Han için söylenen bu alçak tabir tümden Ermenilerin uydurmasıdır. Abdülhamid Han’ın Mabeyn Başkatibi Tahsin Paşa hatıratında şöyle anlatıyor:
“Ermeni komitelerinin hariçte, bilhassa Cenevre ve Londra’da toplanan reisleri, Türkiye dahilinde ihtilalcilerini revolver ve hançerlerle silahlandırmışlardı. İhtilalin reisleri Türk topraklarında patlatacakları isyanı haklı ve Ermenileri mazur ve mağdur göstermek için var kuvvetleriyle neşriyatta bulunuyorlar, birtakım nüfuzlu mahfillere girmek ve bilhassa Avrupa kibar kadınlarının rikkat ve merhametlerini tahrik ederek efkâr-ı umumiyeyi aleyhimize ayaklandırmaya çalışıyorlardı. Nihayet ihtilal baş gösterdi. Ermeniler, masum müslüman halka silahla tecavüz ediyorlar, bu silahlı taarruz karşısında ne yapacağını şaşıran ve hiçbir hazırlığı olmayan müslümanlar da ellerine geçen sopa, odun, balta ile kendilerini müdafaaya çalışıyorlardı!
Bu Ermeni ayaklanmasında Ermeni papazlarının büyük rolü olduğunu ve kiliselerin ibadetten ziyade fesat ve isyana hizmet ettiklerini haber almıştık. Ancak Ermeni ihtilalcileri bazı sefarethanerlerin de yardımıyla o derece mâhirane tertibat almışlar, silah ve komitacıları memlekete sokmak hususunda öyle yardımlar temin etmişlerdi ki ipucu bulmak mümkün olamıyordu. Nihayet bir gün, yine kendi aralarından temin ettiğimiz bazı vasıtalar, bize bu silahların Beyoğlu’nda Ermeni kilisesinin duvarında saklı olduğunu haber vermişti.
Bunun üzerine Zaptiye Nazırına emir gönderildi, bir heyet marifetiyle kilise basılarak duvar yıkıldı ve silah deposu meydana çıktı. Bir ibadethaneyi eşkıya sığınağı haline sokan Ermeni ihtilalcilerinin bu fesat ve ihaneti, sefaretlerden celp edilen zevata gösterildi ve hemen bir zabıt evrakı tutuldu. Ermeni komitacıları en ziyade Londra’da efkar-ı umumiyeyi aleyhimize tahrik etmekte ve bilhassa nüfuzlu İngiliz kadınlarının muavenetinden istifade etmekte olduklarından Türk dostu Sir Ellis Ashmead-Bartlett’in* delaletiyle, bu kilisede çıkan silahlar Londra’ya gönderilerek, parlamentonun yanında teşhir ve bu suretle bize karşı uyandırılan kin ve öfkenin mecrası değiştirildi.”
Tahsin Paşa’nın bahsettiği bu açık deliller ve genel kabule rağmen, İngilizler kısa süre sonra yeniden Ermenilerin haklarından bahsetmeye başladılar. Ermeniler, yıllar boyu yer yer isyanlarla Doğu Anadolu’yu bir Ermeni yurdu haline getirmek için çalışmışlarsa da Abdülhamid Han, siyasi dehasıyla bu melaneti önlemiş, Doğu Anadolu’yu Ermeni tecavüzünden kurtarmış ve işte bu hizmetleri sebebiyle başta Ermeniler olmak üzere tüm Türk ve İslam düşmanları tarafından kendisine “Kızıl Sultan” adı verilmiştir.
Batı destekli dezenformasyon faaliyetlerinin ne denli tesirli olduğunu biliyoruz. Bu mesele, dünya üzerindeki ilk gayri nizami propaganda savaşıdır. Doğudaki müslüman yerleşim birimlerini yakıp yağmalayan Ermenilerin ta kendisi olduğu halde, Batı’daki lobileri aracılığıyla yürüttükleri yanlış bilgilendirme çabaları mutlak manada başarılı oldu. Hatta müslüman kılığına giren Ermeni komitacıları, kendi kardeşlerine kıymaktan dahi çekinmemiş, bu şekilde propagandalarına inanılırlık ve güç kazandırma girişimleri peş peşe gelmiştir.
Osmanlı Bankasını basan Ermeniler
1894 yılında Muş ve Siirt civarındaki Sason’da ayaklanan Ermeniler daha sonra Diyarbakır isyanını başlattılar. Her iki isyan da Abdülhamid Han’ın akıllıca hamleleriyle bastırıldı. Bu rezilliklerinden bir yıl sonra bu defa da İstanbul’da, 30 Eylül 1895 Pazartesi günü ayaklanmışlar fakat bir netice alamamışlardır. 1896 yılının 26 Ağustos Çarşamba günü, yine İstanbul’da başlattıkları bir isyanda Osmanlı Bankası’nı basmak, Bâbıâli’yi, Tünel’i havaya uçurmak ve bazı sefarethanelere girerek Avrupa devletlerinin müdahalesini temin etmek istemişlerse de Abdülhamid Han, emrindeki Yıldız İstihbarat Teşkilatı vasıtasıyla isyanı evvelden haber almış ve o gün bankayı basan Ermeniler, hakları verilmediği takdirde (Doğu Anadolu’nun teslimi) bankayı havaya uçuracakları tehdidini savururlarken suçüstü yakalanmışlardır.
Patrik İzmirliyan idaresindeki bu isyan daha sonra Ermeni mahallelerine intikal etmiş, Sultan II. Abdülhamid Han, bu asi Ermenilere derslerini vermek için asker ve polisi karargahlarına geri çekmiş, limandaki hamallara kalın sopalar dağıttırıp üzerlerine göndererek Ermenileri sindirmesini bilmiştir. Bu olay, 1905’deki meşhur Yıldız suikastına kadar Ermenileri sindirmeyi başarmıştır.
Bütün bu rezaletler olup biterken, Avrupa devletleri Ermeni meselesini körüklemekten de geri durmuyorlardı. Hatta İngilizler bir ara donanmalarıyla Çanakkale önlerine gelerek Bâbıâli’yi tehdide dahi kalkıştılar. Ruslar ise İstanbul’daki baş tercümanları Maksimov’u, bu sopalı vakadan sonra olaylar esnasında kullanılan sopalardan biriyle Saray’a gönderdiler. Tercüman, “Müslümanlar zavallı Ermenileri sokak ortalarında bu sopalarla öldürüyorlar!” demeye niyetleniyordu ki bu utanmazca maksadı anlaşılınca, Padişahın huzurunda çıkamadan saraydan uzaklaştırıldı.
Albert Comte Vandal
Sultan II. Abdülhamit Han, aldığı tedbirlerle Devlet-i Aliyye’nin varlığı ve bekası yolunda çalışırken, dış düşman yine boş durmuyordu. Dönemin meşhur Fransız tarihçisi Albert Comte Vandal, Ermeni isyanlarını birer birer bastırmasını bilen Abdülhamid Han için “Kan Dökücü” manasına gelen “Le Sultan Rouge” tabirini uydurdu. O günlerde Batı’da pek tutulan bu haksız mahlas, içimizdeki Abdülhamid Han düşmanları tarafından da sahiplenildi ve bu tabiri kendi kirli zihinlerinde dönüştürerek Kızıl Sultan’a çevirdiler. Tarihin garip bir cilvesiyle ömrü boyunca kan dökmekten ihtimamla kaçınmış olan Abdülhamid Han, uzun yıllar boyunca kendi okullarımızda dahi Türk evlatlarına bu isimle tanıtılmıştır.
Albert Vandal’ın bu Kızıl Sultan tabiri yanında, Ulu Hakan için uydurulmuş bir de “The Great Crminal” (Büyük Cani) lakabı vardır ki, bu da İngiliz başbakanlarından William Ewart Gladstone’a aittir. Bu sözde siyasetçi, Avam Kamarası’ndaki bir toplantı esnasında, elindeki Kur’an-ı Kerim’i vekillere gösterip “Bu Kur’an müslümanların elinde kaldıkça onları istediğiniz gibi yönetemeyiz. Bunun için ya Kur’an’ı ellerinden almalı veya onları Kur’an’dan uzaklaştırmalıyız” diyen o meşhur İngiliz’dir.
* Tahsin Paşa’nın “Türk dostu” olarak tarif ettiği Bartlett, ilk başta Osmanlı taraftarı gibi görünmüş bir gazetecidir. Birinci Dünya Savaşı’nda İngiliz donanması ile Çanakkale’ye gelmiştir. O günleri anlattığı eserinde, taşıdığı Haçlı zihniyetini açıkça dile getirmiş ve İstanbul’un fethinin intikamını almaya geldiklerini yazmıştır.
Aşağıdaki kaynaktan faydalanılmıştır:
Okay Tiryakioğlu - Mostar Dergisi - Sayı:206 s.22