Görüş Bildir

Kaynaklar Kıt, İhtiyaçlar Sınırsız Değildir!

Kaynaklar kıt, ihtiyaçlar sınırsız değildir.

İktisat, terim anlam olarak “kasıtlı, şuurlu, mutedil hareket” anlamına gelir. En genel tabir ile orta yol olarak ifade edilebilir. Yani harcamalarımızda aşırıya kaçmak yoktur. Ne cimrilik derecesine varacak kadar eli sıkı ne de israfa kaçacak kadar savurgan olmaktır. Gereğince ve yeterince harcamak anlamına gelir. İktisat kelimesini büyüklerimizden “iktisatlı olmak” olarak da çok duymuşuzdur. Onlar bu kavramı “tasarruflu olmak” anlamında kullanmaktadırlar. Tasarruflu olmak da aslında aynı anlama gelmektedir. Özü itibariyle “harcamalarda aşırıya kaçmamak” olarak ifade edilebilir.

Üniversitelerin ilgili bölümlerinde iktisat dersi anlatılırken iktisat kavramı “sınırsız insan ihtiyaçlarını kıt kaynaklarla karşılama, tercih bilimi” olarak tanımlanır. İnsan ihtiyaçlarını maddi-manevi/fizyolojik-psikolojik olarak ayırabiliriz. İhtiyaç kavramı giderilmediği takdirde insana acı ve ıstırap veren şeyler olarak tanımlanır. Fakat insan bilmediği şeylerin ıstırabını çekmez. Yani ihtiyaçları sınırlıdır. Bu perspektiften bakıldığında ne ihtiyaçlar sınırsızdır ne de kaynaklar kıttır. Buradan hareketle ihtiyaçların değil insanın nefsi arzularının yani ihtiraslarının sınırsız olduğunu söyleyebiliriz.

Kaynakların kıt olması meselesine gelince tüm kâinatın insanlar için yaratılması, Allah Teâlâ’nın insanın rızkına kefilliği ve sürekli yaratma halinde olduğu unutulmamalıdır. Nitekim Yasin sûresi 82. ayet-i kerimede şöyle belirtilmektedir: “Bir şeyi dilediği zaman, O’nun emri o şeye ancak “Ol!” demektir. O da hemen oluverir.”
 

Küreselleşen Dünya ve Tüketim Alışkanlığındaki Değişim


Sınırsız ihtiraslara sahip olan insan özellikle son yıllarda küreselleşmenin etkisiyle hızlı bir tüketim alışkanlığı kazandı. Teknolojinin gelişmesiyle kitle iletişim kanalları yaygınlaştı ve reklamlar her alanda karşımıza çıkmaya başladı. Artan reklamların etkisiyle tüketim alışkanlıkları sadece değişmekle kalmayıp tüketim miktarımızı da artırdı. Yine kimi bireyler yüksek ihtirasları sebebiyle gösterişe yönelerek tüketimlerini de bu doğrultuda yapmaktalar. Özellikle markalaşmanın insanlara itibar kazandırdığı algısı oluşturularak marka ürünlere yönelim artmakta. Modası geçen ürünler eskimeden yerine yenileri alınarak tüketimin ivmesi hızlandırılmıştır. Bu perspektiften bakıldığı zaman günümüz bireyi iktisadi değil maddeci bir birey modeli haline gelmiştir.

Maddeci düşünce sisteminin günümüzde en yaygın hali olan kapitalizm, insanı tüketen bireyler olarak görmektedir. Tüketmeyen bir bireyi yok olarak gören sistem düşünce sisteminin temelinde de insanı kendince rasyonel (gerçekçi) bireyler olarak tanımlamaktadır. Kaynakların kıt ihtiyaçların ise sınırsız olduğunu savunanlar kapitalist ekonomik sistemi tüketim üzerine kurmuşlardır. Bu nedenle üretimin artırılarak dengenin sağlanabileceğini düşünmüşlerdir. Ancak yaşanan ekonomik krizler bunun böyle olmadığını açık bir şekilde gösterse de gereken dersler alınmamış ve tüketim kültürünün oluşması için kitle iletişim araçları kullanılmaya devam etmiştir. Bir diğer taraftan bakılırsa aslında tüketimden ziyade harcamaların arttığı görülmektedir. Yapılan her harcamanın tüketilmediği, bilakis israf edildiğini, çöpe atıldığını bütün bir toplum olarak müşahede ediyoruz.
 

Kapilalist Düzen ve Gelir Dağılımı Adaletsizliği


İnsanı bencil, açgözlü ve maddeye inanan, hazcı bireyler olarak gören kapitalizm, kendisinden başkasını düşünmeyen bir insan modeli ortaya koymaktadır. İnsanın gerçekçi olduğunu ve kendi çıkarını en üst düzeye çıkarmayı arzuladığını ifade eden kapitalizm, böylece toplumun da çıkarının en üst seviyeye çıkacağını iddia eder. Ancak günümüzde gelinen noktada insanın bencilleşmesine ve bireyselleşmesine neden olmaktadır. Bireyselleşen insan kendi çıkarını düşündükçe toplum çıkarını önemsemez ve başarıya giden her yolu mübah olarak telakki etmeye başlar. Bu da toplumsal çöküntüye neden olur. Toplumsal çıkarı sağladığımızda bireysel çıkarımızın da sağlanacağını bilebilirsek o zaman daha huzurlu bir yaşam sürebiliriz.

Bireyselleşen, dünyevi menfaat elde edebilmek için güçlünün zayıfı ezdiği, acımasızca davrandığı, başarıya ulaşmak için sınır tanımadığı bir dünyaya doğru hızla ilerlediğimiz bugünlerde gelir dağılımı adaletsizliği de hızla artmaktadır. Kaynakların sınırlı olduğunu, ihtiyaçların ise sınırsız olduğunu iddia edenler kaynakların büyük çoğunluğunu ellerinde tutarken dünya nüfusunun geri kalanına ise çok az bir pay vermektedir. Bugün yayımlanan uluslararası raporlarda dünyanın en zengin 42 kişisinin zenginliği dünya nüfusunun yarısına eşit olduğu belirtiliyor. Kaynaklar tekelleştikçe diğer insanlar için kıtlaşmakta, yetersiz ve sınırlı hale gelmektedir. Hâlbuki yeryüzündeki kaynakların insanlar arasında adil bir şekilde dağıtılarak kullanılması gerekir.

Tüketimi teşvik edip özendiren sistem bugün bu tüketimi karşılayabilmek için üretimi sürekli artırmakta, kendi kaynaklarını kullanmaya devam ettiği gibi dünyanın diğer bölgelerindeki kaynakları da kullanabilmek için güç kullanmaktadır. Kaynakları hızla tüketenler savaşlarla ölümleri artırıp kaynakların kendilerine kalmasını sağlamak istemektedirler. Bugün kaynakların sınırlı olduğunu ve ihtiyaçların sınırsız olduğunu düşünenlerden dolayı dünya genelinde birçok bölgede çeşitli sebeplerle çıkarılan çatışmalarla binlerce insan ölmektedir. Böylece kaynakların belli ellerde toplanması ve kendi ihtiyaçlarını gidermek için kullanabilmeleri sağlanmaktadır.

İnsanların zihninde mutluluğun tüketmekte olduğu algısını oluşturan kapitalizm en çok tüketenin en mutlu kişi olduğunu savunur. Bitmek bilmeyen istekler reklamlar aracılığı ile dürtülerek ihtiyaçmış gibi gösterilir ve böylece tüketim artırılır. Tükettikçe daha fazla tüketme arzusunda olan insanoğlu, en iyisini en çoğunu kendisi için istemeye devam etse de bir türlü doymaz. Çünkü insanın tatminini bu dünyada maddi hiçbir şey sınırlayamaz. Her zaman çok olanı az olana tercih eder.
 

İnsanın Tatmini Meselesi


İnsanın ihtiyacı bildikleriyle sınırlıdır. Örneğin bir bebeğin telefon, bilgisayar, uçak, gemi gibi yetişkin insanların kullanabilecekleri ihtiyaçları olamaz. Aç olan birinin ihtiyacı o an karnını doyurmak iken susayan bir kişinin ihtiyacı su içmektir. İhtiyaçlar anlık olarak değişmektedir. Barınma ihtiyacımızı gidermek için bir ev yeterken birden fazla eve sahip olmak isteriz. Yiyeceğimiz bir kap yemek iken açık büfelerde, serpme kahvaltılarla daha fazlasını görmek isteriz. Görüldüğü gibi ihtiyacımız kadarıyla yetinebilecekken sürekli daha fazlasını arzulamaktayız. Yani ihtiyaçlar sınırsız değildir aslında sınırsız olan insanların bitmek bilmeyen istekleridir.

İnsanın ihtiraslarının sınırsız olduğunu Peygamber Efendimiz (s.a.v) şöyle bildirir: “ Âdemoğlunun bir vadi dolusu altını olsa, kendisinin diğer bir vadisi daha olmasını ister. Onun ağzını topraktan başka bir şey doldurmaz. Allah (ihtirastan) tövbe eden kimsenin tövbesini kabul eder.” (Müslim, Zekat, 117) Peki, nasıl ve neyle tatmin oluruz? Hayatımız boyunca sürekli bir şeyleri arzulayarak ve o arzumuza ulaşmak için çabalayarak mı geçireceğiz? Kanaatimizce bu hususta diğergamlık, cömertlik, kanaat ve tevekkül konularında asırların tecrübesini taşıyan ehl-i irfana kulak verilmesi gerekir. Ehli irfan mezkur sorularımızın cevabını Ra’d Suresi’nin 28. ayet-i kerimesiyle vermektedir: “Onlar, inananlar ve kalpleri Allah’ı anmakla huzura kavuşanlardır. Biliniz ki, kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.”

Aşağıdaki kaynaktan faydalanılmıştır:
Kaynak: Mostar Dergisi - Sayı 177 s.46



nizami hayat logo