Görüş Bildir

Eşler Arası İletişim Kazalarında Göze Görünmeyenler

Eşler arası iletişim kazaları. Karı koca iletişim kazaları. Eşler arası iletişim, insanlar arası iletişimden ayrı bir yerde durur. Çünkü her bir eş, diğeri için öylesine yanından geçip gidebileceği birisi değildir. Bir ömrü birlikte nihayete erdirmek üzere çıkılmıştır yola. En mahrem ve en sıradan haller eşler arasında paylaşılır. Bu yüzden bir yönüyle çaba gerektirmez eşler arası iletişim, bir yönüyle haddinden fazla çaba gerektirir. Çünkü meselenin bir ucunda alışmak, benimsemek dursa da diğer ucunda vazgeçilmezlik vardır. Eşlere düşen ise anlamak ve anlaşılmak konusunda hünerli olmaktan başkası değildir.
 

Bazen Konuşarak Anlaşılmaz


Evlilikte öyle anlar olur ki karşımızdakine diyecek söz bulamaz, yaşadığımız hayal kırıklığı ile “Bana bunu nasıl söyler?” diye düşünür halde buluruz kendimizi. Yahut o anki şaşkınlıkla düşünmeden cevap verir, ortamı daha da alevlendirerek yeni kalp kırıklıklarına yelken açarız. Sonrasında derin pişmanlıklar getiren bu tür durumlarda yaptığımız tek şey konuşmaktır oysa. Hani anlaşmaya kapı aralaması gereken o insani özellik…

Evet, insanlar konuşa konuşa anlaşır. Fakat anlaşmazlıklar da çoğu kez konuşmalardan çıkar. Sosyal ortamlarda bu tür durumlar bir şekilde idare edilse de ailedeki anlaşmazlıklar kalıcı sorunlara neden olabilir. Bu yüzden bize düşen, “neden anlaşamadığımız” sorununa daha yakından bakmaktır.
 

Eşimizi Tanıyor Muyuz?


“Can çıkmadan huy çıkmaz.” Böyle demiş atalar, boşuna da dememişler. Çünkü karakterimiz yaşadıklarımızla ince ince işlenerek şeklini almıştır. Bakış açımız, aldığımız kararlar, iş yapış şeklimiz, hayat tarzımız… Kısacası bütün eylemlerimiz ve eylemsizliklerimiz karakterimizle sıkı sıkıya bağlıdır. Ve elbette iletişim şeklimiz de…

Mesela genel olarak ciddi bir karakter yapısına sahipse eşimiz, şakayı alay zannetme ve alınganlık gösterme ihtimali hayli yüksektir. Olumsuzlukları görmeye yatkınsa cümleler arasından en can sıkıcı olanı cımbızla çekip alır bir çırpıda. Hayır, kötü niyetli değildir, yalnızca karakterinin gereğini yerine getiriyordur. Bu yüzden eşimize daha yakından bakalım, sahi onun karakteri nasıl?
 

Saklı Yaralar


Elimiz yansa, ani bir refleksle tepki veririz. Fakat yanan elimizde zaten açık yara varsa, tepkimiz çok daha farklı olacaktır. Değil yanmasını, yaralı bölgeye hava bile değmesini istemeyiz. Tepkilerini haksız, abartılı ve kırıcı bulduğumuz, “Bu aralar buluttan nem kapıyor” diyerek son derece alıngan ve her an kavgaya hazır halde olduğunu düşündüğümüz eşimizin belki de çoktan rutubet tutmuş, bir damla suyu dahi kaldıramayacak duvarına darbe vurmuş olabiliriz. Öyle bir yere dokunmuşuzdur ki, orada çok önceden tedavi edilmesi gereken açık bir yara duruyordur. Kızgınlıktan önce can acısıyla vermiştir o istemediğimiz tepkiyi.

Bazı anılar ve yaşanmışlıklar, insanda tahmin bile edilemeyecek izler bırakabilir. O izlere denk gelmek hatta bazen hatırlatmak bile istenmeyen sonuçlar doğurabilir. Bize düşen, tekrar eden anlamsız tepkilere odaklanmak ve bunların geçmişte bir yerlere temas ettiğini anlamaya çalışmaktır. “Yarası olan gocunur” evet, ama biz kavgacı bir yaklaşımla “muhatabımızın gocunmasına” değil, yarasına odaklanmalıyız.
 

Beklentiler Bir Duvar Olarak Önümüze Çıkıyorsa


Yaşanmışlıklar yalnızca acıları biriktirmez, beklentileri de biriktirir. Eşinizin içinde büyüdüğü aile ortamındaki olumlu ve olumsuz her durum, onun gelecekteki beklentilerini belirler. Hani bazen annenin övüldüğü göndermeleri bilirsiniz. Bunlar, onun zihnindeki “olumlu” beklentilerdir. İnsan ne kadar baskılasa da en azından dile gelir. Bir de “O şekilde konuşma, bunu bir daha yapma” diye dışa vurulan tepkiler vardır ki işte asıl dikkat edilmesi gerekenler bunlardır. Çünkü içerisinde olumsuz bir tavır barındırır. Dikkate almak gerekir zira adı konulmamış korkulara işaret etmektedir bu tepkiler. Nasıl denir, eşinizin “kırmızı çizgisi” işte böylesi zamanlarda belirginleşir.
 

İnançlarımız ve Kazalarımız


İçerisinde birçok bilinçaltı çağrışımı barındıran iletişim kazalarının nedenleri elbette bu kadarla sınırlı değildir. İnsanın inançları da iletişim şekline yansır. Herhangi bir konu, kişinin zihninde inancıyla sıkı sıkıya bağlı bir hale geldiyse, artık oradan çıkış yolu bulmak zordur. Bu durum konuşmayı, dinlemeyi, anlamayı ve ehline müracaat etmeyi gerektirir. Çünkü kim bilir, belki de inancımızla ilişkilendirdiğimiz bir mesele ciddi bir yanlış anlaşılmanın sonucu oluşmuştur.
 

Her Gün Bir Diğerinden Farklıdır


Bir de öyle anlar olur ki karakteriyle, anılarıyla, beklentileriyle, inancı ve yaşantısıyla çok iyi tanıdığımız eşimiz birden hiç olmadığı kadar farklı tepkiler vermeye başlar. Bu tür durumlarda aklımıza ilk gelmesi gereken şey anlık problemlerdir. Hayatta yaşadığımız anlık sorunlar, iş ve sosyal hayatımızda karşılaştığımız kimi olaylar, akrabalarla ilgili birtakım problemler, çeşitli sağlık sorunlarımız hatta uykusuzluk, yorgunluk bizi doğrudan etkiler. Bu durumlarda kendimizi yanlış ifade etmeye ve karşımızdakini yanlış anlamaya daha yatkın oluruz. Burada sergilenmesi gereken tutum, “dinleyen” yahut “paylaşan” olmaktır.
 

“Beni Anlamıyor” mu “Onu Anlamıyorum” mu?


Yaşadığımız her iletişim kazasında “Beni hiç anlamıyor” bahanesinin arkasına sığınmak ve dahası bunu normalleştirmek belki de yapabileceğimiz en büyük hataların başında gelir. Çünkü söz konusu olan ömrümüzü ve hatta ahiret hayatımızı birlikte geçireceğimiz kişidir. Böylesine özel birisi için anlama gayreti içerisine girmek, iletişimi doğru kurmaya özen göstermek, bir fedakarlık olmanın ötesinde zorunluluktur, bir görevdir, bir ihtiyaçtır. Şimdi düşünelim öyleyse “Beni anlamıyor” mu, “Onu anlamıyorum” mu doğru yargı?


Aşağıdaki kaynaktan faydalanılmıştır:
Semerkand Aile Dergisi Sayı:173 s.28


nizami hayat logo