Görüş Bildir

Bir Ömür İki Gönül

Bir ömür iki gönül. Aile ve eşler arası sevgi.

Şairin “Bir kum tanesiyim ama / Çölün derdini taşıyorum” dediği gibi, hayatın yükünü omuzlarında taşıdıklarından mıdır bilinmez, lügatler onlara “eş” demiş. Niçin eştirler? Yahut neyde eştirler? Biraz görüp geçirince, uzun bir yolculuğa çıkıp yürüyünce hayatın dolambaçlı yollarında, beraber geçince uçurumlardan, bir nebze anlıyorsunuz niçin eş dendiğini.

Hüznü, kederi en güzel paylaşan terazidir eş. Sevinci hep sizin tarafınıza yığar, denk gelsin diye, batman batman kederler ekler kendi kefesine. Coşkun Ertepınar’ın dediği gibi “Suyu aynı bardaktan içerlerdi / Bir yastıkta bölüşürlerdi zamanı”.
 

Dört Mevsim Yedi iklim


Hayat asla ilk gözlerinizi açtığınız, yürümeye başladığınız gibi değildir. Evlilik de mevsimler gibidir. Öncesi kıştır. Soğuktur. Baharı bekleyen ümittir. Bir söz meclisinde bir araya gelince ümitler ve kalpler Allah’ın emrine amade, Peygamber’in kavline ittiba edince, ilk cemre düşer ikliminize. Artık kıpır kıpırdır yüreğiniz. Havanın ısındığını hissedersiniz, sular daha yumuşak akmaya başlar görürüsünüz, toprak gönenir “Vakti geldi” der duyarsınız. Hiç bu kadar belli bir vakte ayarlı çarpmamıştır kalbiniz. Nefesinizi aylarca tutabilecek kadar kendinizi güçlü hissetmemişsinizdir.

Zaman geçtikçe, lügatlerden size biçilecek eş olma libasına alışır adımlarınız, elleriniz, gözleriniz, sözleriniz. Bir beden iki kalple çarpar mıymış, anlarsınız o vakit. Çok sonraları anlarsınız ki siz bir vadide baharın ilk günlerine hazırlanırken, niyetinizi ederken koca bir ömre; bir başka vadide eşiniz hazırlanmakta, niyetler filizlenip tomurcuklanmaktadır. Bunu ilk evlendiğinizde fark edemezsiniz. Çünkü düğün vakti, baharın en yeşil, çiçeklerin en renkli, keyifli vakitleri gibidir.

Gözleriniz kamaşır göremez, kulaklarınız çağlayanlardan duyamaz. Sonra baharın neşesi sükunete erince, yapraklar kıvamını bulunca bakarsınız ki yanı başınızda bir çift göz daha var. Fakat o gözlerle siz de bakmakta, siz de görmektesinizdir. Yanı başınızda bir çift ayak ve onlarla siz de adımlamaktasınızdır. Bir çift el çekip çevirmektedir gönül evinizin odalarını ve o ellerle siz de tutmakta, tutunmaktasınızdır hayata.

O zaman anlarsınız eş olmayı. Sonra lügatlerin içindeki hayata dair bütün güzel kelimelerin bir araya gelse de “eş”e denk olamadığını görürsünüz. Ne kadar çiçek toplasanız yetmeyeceği gibi, ne kadar güzel kelimeler sıralasanız yetmeyecektir. Bilirsiniz. O zaman anlarsınız şiirler niçin anlıktır, anlatamaz bütün duyguları. Başka mısralara ihtiyaç vardır. Başka şiirlere, başka vakitlerin, başka mevsimlerin her bir anını anlatacak şiirlere ihtiyaç vardır. Böyle yetmediğinden midir bilinmez ama asırlar evvelinden Necati Bey “Bahar erdi cinan oldu benim canım cihan şimdi” deyivermiştir.
 

Eşlerin Gülistanında Açan Güller


Baharın ilk günleri coşkundur. Sonra bir sükunet kaplar yüreğinizi, çehrenizi. Ardından hayatın en sıcak günleri gelir. Yaz gibidir evliliğin de bahar sonrası. Çalışmak gerekir, duvarları berkitmek gerekir. Artık hasat vaktine yaklaşılmakta olduğundan hazırlamak gerekir evinizi.

Eş olmanın ilk zahiri idrakini o zaman anlarsınız. Daha çok tutunmak, daha çok yardım etmek, daha çok paylaşmak, daha çok anlatmak, oturup serinlemek evin gölgesinde… Bıkmadan, usanmadan her gün bir çift göz, bir çift el ve sizle çarpıp duran bir yürek bırakıp gitmek ardınızda. Sizle gelmek isteyen adımlar bırakmak. Sabahın ferahlığını bırakıp koşmak hayata. Sonra akşamın karanlığından kaçıp eve sığınmak…

O zaman bir kez daha anlarsınız eş olmayı. Eş olmanın farklı bir anlamını daha... Size denk bir hayat yoktur evinizden başka. Ondan eştir. Kalbi, nabzı sizinle birlikte atan başka bir beden yoktur. Ondan eştir. Yorgunluğu paylaşan, dertleri hafifleten, ümitleri yeşerten başka bir kapı yoktur. Ondan eştir, denktir size. Bu yüzden yükünüz ağdırmaz, yormaz sizi. Çünkü denktir omzunuzdaki yükler. Sizin kadar o da yüklenir, o da yorulur. Cahit Zarifoğlu’nun dediği gibi “Bir yamaç kaymasını omuzlarsın yıllarla / Biz ne gülücükler biliriz senden / Ne rahmetler açıldı senden bize”, omuzlandıkça artar kudretiniz, tebessümlerle tazelenerek…

Evliliğin aşısı tutunca, baharı ve ilkyazı atlatınca güller açar evlerde. Karacoğlan’ın dediği gibi “Otuz yaşadım çevre yanım gül oldu” demeye başlarsınız. Sabahları birkaç çift göz sizi uğurlar, artık birkaç yürek sizinle atmaya başlar. Aslında eşlerin kalpleri hep birlikte atar. Artık gülistanlarında açan çiçekler için de atmaya başlamıştır eşlerin yürekleri.

Hayatın yükü artsa da uzun zamandır yürüyor olmanın yorgunluğu ve acıları çökse de dizlere, her sofrada yeniden tazelenirsiniz. Tabiat gibi, dört mevsimi yaşarsınız ve illa ki baharınızla huzura erersiniz. Evde atıp duran yüreklerin gücüyle çıkarsınız zamansızca, koşarsınız hayatın peşinden. Cahit Zarifoğlu’nun mısraları sizi anlatır, “Yaklaşan seherle sözlüsün. Bir zamanlar / Dağ taş ve toz toprak ve karlı yollar / Ve buzullar arasında çağlayan sularda / Aracıydın ekmeğine sevgili eşlerin ve çocukların.”
 

Hatıralar Kalplere Yük


Eşler evlerin sütunları, duvarları, çatılarıdır. Önce kendilerine, sonra evlatlarına, anne babaya, toruna yeğene… Evin merkezidir eşler. Dünyanın merkezi gibi… Hayata denktir adımları. Hayata denge…

Eğer dengeyi kaybederseniz, adımlarınız yalpalamaya başlar. O an bir çift ele tutunmak lazımdır. Eğer tozlanırsa yüreğiniz kulak vermelisiniz yüreğinize dokunacak sözlere. Yoksa kalbiniz de ritmini kaybeder. Dengini kaybeder.

Eşiniz, sizin köklerinizdir. Evinizin kökleridir. Sizi hayata bağlayan dallardır. İnsanlara, akrabaya, hısıma… Sararmasın, savrulmasın diye rüzgarlarda ab-ı hayat sunmak lazım evlere, evliliklere. Sözlere kulak vermek lazım. Hatıralarla dinginleştirmek lazım kalpleri. Zamanı yeniden bağlamak lazım ilkbahara. Tazelenmek, tazelemek lazım yüreği, yüreğimizi. O zaman sizin nasibinize düşen hayat rahmet olmaya devam eder, siz de şairin dediği gibi ona rahmet ve bereket olmaya devam edersiniz: “Kuyulardan sularını yükseltir / Çöllerden sızıp gelen geyik ağızlarına / Her nasip için ayrı ayrı / Rahmet şekillenir”.

O zaman uzaklar yakın olur, uzaklıklar yok olur. Uzaklaştıran, unutturan, üzerini tozlarla örten rüzgarlar esemez eşlerin üzerinden. Hep taze kalır adımlar, bakışlar, sözler, söz verişler. Bir ömrün yükünü taşımaktan artık eski hızını kaybetse de yine koşarak gelir çağırmalara. Artık bir dünyayı taşır gibi kocaman yükleri taşıyamasa da omuzlar, yüreğinde taşıma gayretini taşımaya devam eder. Eşinin sevgisini, hatırasını, yorgunluklarını, taşımaya devam eder, hatırlamaya devam eder. Unutmayın ki hatırlamak da taşımaktandır lügatlerde. Hatıralar kalplere yüktür. Yükü olan kalpler sarsılmaz, sevgisini kaybetmez.

Artık hazana erse de mevsim, “eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak” birikmiş olsa da, hayatın merdivenlerinden ağır ağır çıkmaya devam edersiniz beraber. Sizin yüreğiniz, sizin bahçenizden yetişen çiçeklere de can suyu olur. Onlara da yol gösterir, güç kuvvet verir. Sizin anne babanızdan aldığınız gibi, derin vadilerden gelip bir yolda buluştuğunuz gibi, eş olduğunuz gibi, onlar da eş olurlar, ev olurlar, hayata direk olurlar.

Eş ve ev’in iki harf oluşu tevafuk mudur, bilinmez. Ama bunca zamandır evler eşlere aşinadır. Evler eşlere teşnedir, muhtaçtır. Eşler de iki harf gibidir. Biri olmayınca kelime çatılmaz, kurulmaz, lügatlerde kalır.

Evler eşlerle şendir. Eşler evlerde şendir. Asaf Halet’in dediği gibidir tam da: “Birer birer açıldı pencerelerim / Birini yıldızlar geceler kapladı / Birinden kışlar belirdi / Birinden renkler dağıldı / Pırıl pırıl.”


Aşağıdaki kaynaktan faydalanılmıştır:
Ali Sözer - Semerkand Aile Dergisi Sayı:167 s.18



nizami hayat logo