Ana SayfaTARİHGeçmişten Günümüze Bastonun Tarihi

Geçmişten Günümüze Bastonun Tarihi

Çoğunlukla nine ve dedelerimizin elinde dayanak olarak gördüğümüz bir cins sopadır asa yahut baston. Aynı işlevi görseler de asa ve bastona yüklenen manalar farklılaştı zamanla. Buna rağmen yine de eş anlamlı kullanılmaya devam edildi. Her ne kadar insan eline geçmesinin mazisi çok eski olsa da, tespit edebildiğimiz kadarıyla asa ismi ile başlayan kullanım, bugün baston ismiyle devam etmekte. İsimlendirilmesi bir yana bildiğimizin ötesinde, farklı amaçlarla da kullanılmış bu kadim eşya. Bazen sembol olmuş sadece, bazen yoldaş kendine dayanana.

Peygamber Elinde Asa

Müslümanlar olarak asa kelimesine yabancı değiliz, zira Peygamberlerin hayatını anlatan her kitapta az-çok bahsi geçer. Kur’an-ı Kerim’de Hz. Süleyman’ın kendisine dayanarak vefat ettiği haberi verildiği gibi (Sebe,14), Hz. Musa’ya dair kıssada da zikredilir asa. Mesela Taha suresi 18. ayet-i kerimede Hz. Musa’nın elindekinin kendi asası olduğu, onu destek olarak kullandığı, onunla yaprak silkeleyerek sürüsünü beslediği ve daha başka işlerde kullandığı belirtilir. Yine Hz. Musa’nın asası, sihirbazlara karşı bir yılana dönüşmüş (Neml,10; Kasas,31), taştan on iki kaynaklı su fışkırtmış (Bakara,60), suya vurunca Kızıldeniz’i ikiye bölerek İsrailoğulları’na geçit açmış (Şuara, 63) ilahi kudretin tecellisi bir araçtır.

Rasulullah Efendimizin de (a.s.v) farklı şekil ve ebatlarda asalara sahip olduğu ve bunlardan birinin “Anaze” denilen bir asa olduğu bize kadar ulaşan bilgiler arasında yer alır. Hatta İmam Suyuti, kaleme aldığı “el-İnba biEnne’l-Asa min Süneni’l-Enbiya” isimli risalede asa kullanmanın peygamberlerde görülen ortak bir özellik olduğunu belirtir.

Baston Tarihi. Geçmişte ahşap bastonlar.

Baston İmaj Unsuruydu

Şair Refik Durbaş şöyle anlatıyor: “Şair Kemal Özer, yaşamının son yıllarında evinde merdivenden düşmüş, kalçasını kırmıştı. Bir süre koltuk değnekleriyle gezdi. Durumu düzelince koltuk değneklerini bırakmıştı ama bu kez de sağ elinden Devrek imalatı bir bastonu eksik etmiyordu. Sormuştum: ‘Ayaklarında bir sorun yok, sağlıklı da görünüyorsun. Peki, neden hala baston kullanıyorsun?’ ‘Bu baston Nasrettin Hoca’nın kürkü gibi; otobüse bindiğimde hemen yer veriyorlar. Bankaya gittim mi, öncelik tanıyorlar. Bir iş için kuyruğa girsem en arkadan hemen en öne alıyorlar. Bu baston elde taşınmaz da ne yapılır?’ demişti bana.”

Bu anekdotta olduğu gibi kişiye bir çeşit imtiyaz da sağlayan baston, Ortaçağ Avrupa’sında kralların her iki elinde de bulunurdu. Sağ elde taşınan kraliyet gücünün, sol eldeki ise adaletin simgesiydi. 11. yy’da Fransa’da kadınların elma ağacından yapılmış ince çubuklar taşımasıyla asa, sıradan insanların günlük hayatına girmiş oldu. Elbette bu asa eski şeklinden biraz daha farklıydı. Haliyle yeni bir ismi hak ettiği düşünülerek asırların asasına İtalyanca kökenli “baston” denilmeye başlandı. Fransa Kraliçesi Marie Antoinette’nin zarif şekilli bastonlarla resmedilmesiyle de moda haline geldi. 15. ve 16. yy’da ise zengin ve gösterişli bir görüntü kazandırmak için kapaklı enfiye ve tütün kutuları bastonlara başlık yapılarak “volterkari” denilen uzun bastonlar devlet yöneticilerinin ve yargıçların kullanımına sunuldu. 1702 yılında, Londra’da baston taşımak yerel otoritenin iznine tabi idi. Bu izni alan kişi taşıdığı baston ile aynı zamanda şu mesajı vermekteydi. “Herhangi bir olumsuzluk yaşandığında baston taşıyan kişi elini kaldırarak haber vermeli ya da bastonunun kaybolması halinde bulan kişinin sahibine ulaştırması gereklidir.”

Osmanlı baston yapımı. Tarihi baston ve ahşap baston ustası.

Anadolu’da Baston

Osmanlı sarayında vazifeli olan Kapıcılar Kethüdası ve Çavuşbaşı ellerinde gümüş bir asa taşırlardı. Divan toplantıları Çavuşbaşı’nın bu asayı yere vurmasıyla sona ererdi. Hz. Peygamber’in (a.s.v) sünnetine uyarak yaşlılar ve bazı tarikat ileri gelenleri de asa taşırdı. Özellikle Şabaniyye şeyhlerinin asa taşıması tarikat adabıydı. Mevleviler ise kol uzunluğunda, parmak kalınlığında “çelik” denilen bir sopa kullanırdı. Ayrıca çileye giren Mevlevi dervişleri çilehanede başlarını yaslamak için yanlarında “Mütteka” veya “Muin” adlı bir değnek bulundururlardı.

Avrupai yaşam tarzının Anadolu topraklarına nüfuz etmesiyle, 1850’li yıllardan sonra asa yerini batı tipi zarif bastonlara bıraktı. Baston kullanımı saygınlığın, kültürün ve nezaketin simgesi kabul edilmeye başlandıkça paşalar, üst düzey devlet memurları baston taşımaya başladı. Hatta baston gençlik alameti kabul edilip ihtiyarların taşıması, gençlere özenme olarak değerlendirildi.

Baston kullanımının artması üretimi de etkilemiş, Zonguldak’ın Devrek, Bitlis’in Ahlat, Sakarya’nın Taraklı ilçeleri bastonculuğun önemli merkezleri haline gelmiştir. Zonguldak’ta 1933 yılında Milli İktisat ve Tasarruf Cemiyeti’nin düzenlediği “Tasarruf ve Yerli Malı Haftası” sergisinde ve 1936 İzmir Enternasyonal Fuarı’nda Devrek bastonları ödüllendirildi. İlki 1984 yılında olmak üzere her yıl Devrek Belediyesi tarafından Devrek Baston Festivali düzenlenmektedir.

Pek çok şekilde ve maksatla insanoğlunun hayatına giren asa veya baston günümüzde imaj, süs, saygınlık ve benzeri maksatlarla değil, daha çok dayanak olarak ihtiyarlarımız ve görme engelli kişiler tarafından kullanılmaktadır. 1921 yılında bir kaza sonucu görme kaybı yaşayan James Biggs isimli bir fotoğrafçının tasarımıyla ilk görme engelli bastonu hayatımıza girmiş oldu. Başlarda alüminyum malzemesi ve karanlıkta parlayan fosforuyla ilgi gören baston, artık GPS, 3G, Wi-fi gibi “akıllı baston” adını hak edecek teknik özelliklere de sahip.

Aşağıdaki kaynaktan faydalanılmıştır:
Semerkand Aile Dergisi Sayı:173 s.12

İLGİLİ YAZILAR

ÖNE ÇIKANLAR

ÖNERİLEN YAZILAR