Görüş Bildir

Akdeniz’in Paylaşılamayan Enerjisi

Doğu Akdeniz’de mevcut bulunan ve değeri trilyon dolarlarla ifade edilen hidrokarbon enerji kaynakları, yeni bir Dünya savaşına neden olabilir.


İsimlerinin başında “Dünya” sıfatı bulunsa da, 20. yüzyılın en büyük iki savaşı Akdeniz havzasında yaşanmıştır. Her iki savaşın sebepleri enerji ve petrol kaynakları ile ülkelerin paylaşımı olarak görünse de sonuçları çok boyutludur. Evvelâ, iki büyük dünya savaşının sonunda Akdeniz eksenli küresel güç dengeleri değişmiş, dünya bir kez daha Akdeniz üzerinden doğu ve batı diye ikiye ayrılmış, nüfuz alanlarındaki hâkimiyet mücadelesi başka bir şekil almıştır. Bu süreçte, emperyalizmin taşıyıcılığı ideolojilere yüklenmiş, Akdeniz havzasındaki bin yıllık medeniyet müktesebatı darmadağın edilmiş, kapitalizm ve sekülarizm hâkim kültür olarak dünyaya giydirilmiştir. Sonunda, ülkelerin üzerindeki hâkimiyet milletlerin elinden alınıp küresel finans kapitalin kontrolüne verilmiştir.


Akdeniz’de bulunan hidrokarbon enerji kaynakları, 3. dünya savaşına neden olabilir.


Akdeniz’de 3.Dünya Savaşı Tehlikesi
 

21. yüzyılın içinde bulunduğumuz bu ilk çeyrekte, dünya bir kez daha Akdeniz ve havzası üzerinden büyük bir savaş tehlikesi ile karşı karşıya. Daha önceki iki büyük dünya savaşının muharrik gücü olan enerji ve paylaşım kavgası, yine aynı coğrafyada ve yine aynı sebeple yaşanmak üzere. Elbette enerji ve paylaşım mücadelesi olarak başlayan bu savaşın da öncekiler gibi çok boyutlu sonuçları olacak. 

Yeni bir savaşın yine Akdeniz üzerinden yaşanması ihtimalini destekleyen en önemli sebep, Doğu Akdeniz’de mevcut bulunan ve değeri trilyon dolarlarla ifade edilen hidrokarbon enerji kaynakları

Araştırmalar, Doğu Akdeniz’de (Levant Havzası, Kıbrıs Ada Çevresi, Herodot Alanı) 13.2 trilyon metreküp doğalgaz, 6 milyar varil sıvı doğalgaz, 11.5 milyar varil petrol bulunduğunu ortaya koymakta. Sadece doğalgaz rezervlerinin değerinin 3 trilyon doların üzerinde olduğu tahmin ediliyor.


Gazze-İsrail sahilindeki doğalgaz rezervlerinin yüzde 60`ı Filistin`e ait.


Gazze-İsrail sahilindeki doğalgaz rezervlerinin yüzde 60`ı Filistin`e ait
 

BG şirketinin, 2000 yılında Gazze Şeridi kıyılarında yaklaşık 4 milyar dolar değerinde 38 milyar metreküp doğalgaz rezervi keşfettiğini de hatırlamak gerek. Ardından, 2009 yılında Hayfa`nın 90 kilometre batısındaki açık denizde bulunan Tamar sahasında 283 milyar metreküp ve onun güneybatısındaki Leviathan deniz sahasında 650 milyar metreküp doğalgaz rezervi daha keşfedildi. Üstelik ABD Jeolojik Araştırmalar Merkezi ile BG şirketinin hazırlamış olduğu raporlarda, Filistin gaz rezervlerinin tahmin edilenden çok daha büyük olabileceği belirtiliyor. Bu arada, Milletlerarası Deniz Hukuku Sözleşmesi esaslarına göre, Gazze-İsrail sahilindeki doğalgaz rezervlerinin yüzde 60`ının Filistin`e ait olduğu gerçeği, İsrail’in genelde bütün bir Filistin bölgesine, özelde Gazze‘ye uyguladığı insanlık dışı ambargonun arka planını da gözler önüne sermeye yetiyor. 

Öte yandan, jeostratejik bakımdan Akdeniz havzasında kabul edilmek durumunda olan Karadeniz’in (henüz gündemin ön sıralarına getirilmemiş olan) zengin uranyum, petrol ve doğalgaz yatakları ile yine Akdeniz’e ulaştırıldığında iktisadî bir değer kazanacak olan Hazar bölgesinin hidrokarbon kaynaklarını (dünya petrol rezervinin yüzde 4’ünün, doğalgaz rezervinin de yüzde 6’sının Hazar Denizi’nde bulunduğu tahmin ediliyor, üstelik bölgede hâlâ keşfedilmemiş doğalgaz ve petrol yataklarının olduğu da düşünülüyor) dâhil ettiğimizde, bu muazzam potansiyelin nasıl büyük bir paylaşım savaşını beraberinde getireceğini tahmin etmek hiç de zor değil.


Akdeniz’deki savaş gemilerinin sayısı. Akdeniz’de hangi ülkenin kaç savaş gemisi var.


Akdeniz’de hangi ülkenin kaç savaş gemisi var?
 

Bu savaşın ayak sesleri uzunca bir süredir Suriye’de, Filistin’de, Mısır’da, Libya’da, Yemen’de, Körfez’de, İngiltere’nin AB’den ayrılma politikasında, AB’nin aşırı sağa kayma ve kendi ordusunu kurma arayışında, Japonya’nın yeni askerî yapılanmasında, ABD Çin oyunlarında, Ukrayna üzerindeki NATO-Rusya geriliminde ve nihayet Türkiye üzerinde yapılmak istenen çeşitli operasyonlarda (hendek kazma, 15 Temmuz işgâl ve ihanet girişimi, dolar manipülasyonu) duyuluyor. 

Büyük savaşın emareleri de Akdeniz’de görünür olmaya başladı. ABD, ikisi uçak gemisi olmak üzere 12 adet savaş gemisi ile bölgede. Rusya’nın 25 savaş gemisi Akdeniz’e inmiş durumda. Fransa biri uçak gemisi, ikisi fırkateyn, bir tanesi de denizaltı olmak üzere toplam dört muharip gemi ile bu sularda seyir hâlinde. İngiltere ile İtalya ikişer, Hollanda, İspanya, Belçika, Portekiz, Yunanistan, hatta Kanada bile birer gemi ile Akdeniz’deler . . . 

Akdeniz’in iktisadî, ticarî, sosyolojik, politik, askerî, stratejik önemi ve değeri bugün eskisinden daha fazla artmış durumda. Akdeniz’e kıyısı olan 24 ülkenin nüfusu 500 milyonun üzerinde olup, bu ülkelerin GSMH’sı 14 trilyon dolar civarında. Kıyı ülkelere yaslanan ve lojistiğini bunlardan sağlayan ülkelerin nüfusunu ve bu havzada oluşan toplam ticaret hacmini dikkate aldığımızda, demografik ve ticarî bakımdan nasıl bir büyüklükle karşı karşıya olduğumuz daha iyi anlaşılabilir. 

Dünyanın doğu yarısı ile batı yarısı arasında, üreticilerle satıcıların ve tüketicilerle alıcıların buluşmasını sağlayan konumu, Akdeniz’i çok daha geniş ölçekte değerlendirmeyi gerektiriyor. Bu anlamda, kuzeyindeki Karadeniz’i, doğusundaki Hazar’ı, güneyindeki Körfez’i Akdeniz’den ayrı ve bağımsız görmemek gerek. Karadeniz’i deniz yapan, boğazlar yoluyla Marmara’ya ve oradan Akdeniz’e açılabilmesidir. Hazar da zengin kaynaklarını kıymetlendirmek için Akdeniz’e ulaşmak zorundadır ve bu yüzden Akdeniz (enerji) havzasına dâhildir. Körfez, kendi petrol rezervlerinin yanı sıra İran’ın ve Doğu’nun zengin kaynaklarını Akdeniz’e ulaştırmayı sağlayan konumu ile elbette Akdeniz’den ayrı değildir. Akdeniz’in jeostratejik önemi büyük oranda işte bu konumundan kaynaklanıyor

Akdeniz çok büyük bir havza, bu havza oldukça zengin yer altı ve yer üstü kaynaklarına sahip, bu kaynakları kıtalara ulaştırabilecek yolların tamamı karadan, denizden ve havadan bu bölgede kesişiyor, bölgenin iklimi mutedil, kültürlerinde ortak renkler mevcut, ticareti canlı, medeniyet müktesebatı zengin. Elbette İslâm medeniyeti ve Osmanlı barışı (Pax Ottomana) tecrübesi bu havzada, hatıralarda ve hafızalarda hâlâ canlı ve iştiyaklı.


Hangi devletler akdenize gemi gönderdi. Akdeniz savaşı başlıyor


Pek çok devlet Akdeniz’de yer ve pay kapma mücadelesine
 

Akdeniz’in sahip olduğu potansiyel, yakın gelecekte önemli ve tehlikeli gelişmelere kapı aralamakta. Bu sebeple doğudan ve batıdan pek çok devlet burada yer ve pay kapma mücadelesine girişmiş durumda. Türkiye üzerinde ve etrafında oynanan oyunlar da elbet bu mücadele ile ilgili. Akdeniz’de mevcut enerji yataklarına hâkim olma mücadelesi ile birlikte Ortadoğu, Körfez ve Hazar bölgesinin zengin enerji kaynaklarının Batı’ya, Batı’nın mamul üretiminin Doğu’ya nakledildiği güzergâhta bulunması, Türkiye için tarihî, iktisadî, askerî ve stratejik bakımdan çok yüksek değerde. 

AB dağılma aşamasına gelmişken, Çin kapitalist sistemin dümen suyuna girmişken, ABD küresel güç kontrolünde zaaf yaşarken, Türkiye ticaret ve politika üzerinden Akdeniz havzasında yeni bir eksen kurma, ağırlık merkezi oluşturma imkânına her zamankinden daha fazla sahip. Bu durum, Türkiye’ye Akdeniz’in hâkimiyetini, dolayısıyla doğu ile batının dengesini tutma imkânını vermekte

Bu açıdan bakınca, Levant yani Doğu Akdeniz kuşağına/koridoruna hâkim olan devletin küresel hâkimiyet mücadelesinde baskın güçlerden biri olacağı açıktır. Geçmişteki İngiltere- Osmanlı Devleti mücadelesi bununla ilgili olduğu gibi, bugünkü ABD ve AB-Türkiye ilişkilerinin seyri de yine bununla ilgilidir. Önceki asırda çeşitli ticarî mallar üzerinden yürütülen mücadele, bugün daha çok enerji kaynakları üzerinden sürdürülmektedir. Akdeniz’de kimi ülkelerin milletlerarası deniz hukuku esaslarına aykırı bir şekilde, birtakım enerji şirketleri üzerinden, bir oldubitti ile deniz yetki alanları, münhasır ekonomik bölge belirleme çabaları bu kapsamda anlaşılmalıdır.


İsrail’i güvene alacak bir terör devleti kurma çalışmaları.


İsrail’i güvene alacak bir terör devleti kurma çalışmaları
 

Türkiye’nin güneyinde yaptığı ve yapacağı operasyonlar (Fırat’ın doğusu ve batısı) bu meseleye dâhildir. Yunanistan’ın Girit üzerinden Libya ile, Kıbrıs Rum Kesimi’nin Yunanistan, Mısır, İsrail ile ortaklaşa deniz hâkimiyet alanlarını Akdeniz’in enerji yataklarının neredeyse tamamına hâkim olacak şekilde çizmeye ve bu oldubittiyi milletlerarası deniz hukuku esaslarına aykırı olarak defacto bir şekilde resmîleştirmeye çalışmaları da bu meseleye dâhildir. Ukrayna üzerindeki güç oyunları bu meseleden tamamen kopuk değildir. Suudi Arabistan-Birleşik Arap Emirlikleri ittifakının Ortadoğu’ya ve Türkiye’ye yönelik haricî tavırları da bu meselede, bölgeye hariçten konuşlanmak isteyenlerin hesabına dâhildir. İngiltere’nin Kıbrıs Rum Kesimi’ndeki askerî üssüne ek olarak Umman’da yeni bir askerî üs kurmaya çalışması, Fransa’nın Kıbrıs Rum Kesimi’nde bir üs kurmaya çalışması, ABD ile NATO’nun Yunanistan, Bulgaristan, Romanya topraklarında, bizi Trakya’dan çevreleyecek şekilde askerî yığınak yapması bu meseleye dâhildir. ABD-İngiltere-Fransa-İsrail koalisyonunun güneyimizde İsrail’i güvene alacak bir terör devleti kurma çalışmaları bu mesele ile de ilgilidir. 

Dolayısıyla, bu mesele, Türkiye için sadece bir millî güvenlik meselesi olmaktan öte, bir beka meselesi haline gelmiştir. Evet, Akdeniz’deki hâkimiyeti Türkiye’ye küresel ölçekte üstünlük sağlayacaktır. Lâkin Akdeniz’i kaybetmek de bu coğrafyadaki varlığını kaybetmek anlamına gelecektir. 

Türkiye’nin yüksek devlet aklı elbet bunun farkındadır. Bu sebeple Türkiye Akdeniz havzasının tamamında bir süredir aktif bir güvenlik ve enerji stratejisi izlemektedir. Petrol ve doğalgazını iktisadî bir değere kavuşturmak için Avrupa pazarına muhtaç olan Rusya ile kurulan ilişkiler, Hazar’ın zengin petrol ve doğalgaz kaynaklarını Batı’ya aktaracak hatlar, Suriye’nin kuzeyinden kurulmaya çalışılan kuşatmayı yarma harekâtı, Akdeniz ve Karadeniz’deki sondaj gemilerimiz ile yürütülen arama çalışmaları ile bu sularda muharip gemilerimizin sancak açmaları, Katar ve Somali’deki üslerimiz, Sevakin adası hamlesi Türkiye’nin aktif siyasetinin en somut göstergeleridir. Türkiye, Akdeniz havzasının tamamında hem sahada hem de masadadır. . . .


İsrail’i güvene alacak bir terör devleti kurma çalışmaları.


Yazıya başlarken ifade ettiğimiz gibi, 21. yüzyılın bu ilk çeyreğinde dünya bir kez daha Akdeniz ve havzası üzerinden çıkacak büyük bir savaş tehlikesi ile karşı karşıya. Oysa Akdeniz, serin sularıyla sahillerini yıkadığı ülkelere ve elbet dünyaya cömertliğini, bu kez enerji kaynakları üzerinden sunuyor. Adil bir paylaşım niyetinde olunduğunda, kaybedeni olmayacak bir şölene dönüşecek olan bu potansiyel, bazı muhterisler eliyle kanlı ve kazananı kalmayacak bir savaşa dönüştürülmeye çalışılıyor. 

O zaman, yapılacak şey bellidir: “Bu mesel ile bulur cümle düvel fevz-ü felâh; Hazır ol cenge eğer ister isen sulh ü salâh.”


Aşağıdaki kaynaktan faydalanılmıştır:
Mostar Dergisi - Sayı: 168



nizami hayat logo