Görüş Bildir

Osmanlı’da Mübarek Gün ve Gecelerin İhyası

Osmanlı’da mübarek gün ve gecelerin ihyası. Osmanlı’da kandil geceleri.

Biz yere en yakın semayı kandillerle donattık” (Mülk, 5) ayetini nispet edinen Osmanlı’nın muhabbet ehli insanları “leyali-i mübareke” derlerdi, Regaip, Miraç, Berat, Kadir ve Mevlid’e. Vakit erince kutsal mekanlara özgü giysilerini giydikleri gibi mübarek bildikleri zamanlara özgü ruh çerağlarını da yakarlardı.

Bu beş geceye her zaman hürmet edilir ve ihyasına gayret edilirdi elbette ama kutlanmaya başlanması II. Selim dönemine denk gelir. Sultan I. Ahmet döneminde ise Ramazan ayının ilk gecesinden son gecesine kadar camilerde kandiller yakılması kaide haline getirilmiştir. Sultan I. Ahmet’ten sonra gelen padişahlar döneminde de hem Ramazan ayında hem de kandil gecelerinde kandillerin yakılması yönünde emirler verilmiştir.

İbadet ve iyiliklerin çoğaldığı, böylece toplumsal birliğin pekiştiği bu kutlu zamanlarda gecelerin ibadetle geçirilmesi ve hayırlar işlenmesi “leyali-i mübareke”nin esası haline gelmiştir. Bazı devlet erkanının da iştirak ettiği camilerde, mescitlerde ve dergahlarda Mevlid-i Şerif ve Miraciye okumaları yapılır; kelime-i tevhidler, ilahiler, salavatlar, Kur’an’dan geceye işaret eden ayetler okunur ve dualar edilirdi. Bununla birlikte kandil gecelerine özgü pişirilen simit ve çöreklerin ikram edilmesi de adettendi. Toplumun maneviyatını arttıran bu geceleri kutlamanın nedeni günahlardan arınma, bağışlanma ve Allah’ın rızasını kazanma umudu olmuştur.

İyiliği adet edinenler, sorumlulukları altında bulunan kişilerin isteklerini bilhassa bu gecelerde yerine getirmeye özen gösterirlerdi. Mesela saray ya da konakta bulunan hizmetli cariyeler, evlenerek haremden çıkmak istedikleri vakit kandil gecelerinde, “Kulun istediği murad, ihsan efendimizindir” diye yazar, altını imzalayıp görünecek bir yerlere koyarlardı. Bunun üzerine efendisi cariyenin çeyizini yaptırır, gerekli akçeyi verir ve uygun bir kısmet çıkınca da onu evlendirirdi.

Harem’de Kadir Gecesi


Yaşadığı altı padişah döneminin saray çevresini, insanlarını, gelenek ve göreneklerini “Harem’de Yaşam” isimli eserinde anlatan Leyla Saz, Kadir Gecesi’nde neler yapıldığına özellikle değinerek şöyle demektedir: 

“Kadir Alayı, Tophane meydanında olurdu. Sultanlar ve sultan efendiler ikişer atlı arabalarıyla akşama yakın gidip türlü şekil ve renklerde kandiller, fenerlerle donatılmış olan geniş meydanın ‘Kadir Alayı’ yolunda yer tutarlardı. Enderun ağaları her arabaya gümüş tepsilerle iftariye, yemek, meyve, dondurma, kahve dağıtırlardı. Alay, fişekleri seyrettikten sonra isterlerse dışarıda caddedeki şehir kutlamalarını seyretmek üzere biraz dolaşır, saraylarına dönerlerdi.”

Kandil


Bu özel gecelere kandil denmesinde, Kur’an-ı Kerim’de Allah Teala’nın yaptığı benzetmenin etkisinin olabileceğini düşündürmektedir. Kandil ışıktır, hem kendisi yanar, hem de etrafı aydınlatır, işte bu kutlu gecelerde yeryüzünün en şerefli mahlukatı olan insanın kendini aydınlatmasına ve etrafı nurlandırmasına vesile olması beklenir.

Bu özel anlamından olsa gerek kutlu anların sevincini de duyurmak için, gönüllerimizi aydınlatmamız gerektiğini hatırlatmak için camiler, konaklar, evler kandillerle süslenegelmiş ve kandil bu özel zamanlara isim olmuştur.


Aşağıdaki kaynaktan faydalanılmıştır:
Semerkand Aile Dergisi - Sayı:163 s.12



nizami hayat logo