Geçmişten Günümüze Kıssahânlar
Kıssa, eski dönemlerde yaşamış toplumların başından geçen ibretlik olayları ifade eder. Arapça “kıssa” ile Farsça “hân” kelimelerinden oluşan kıssahân, kıssa anlatan anlamında bir terimdir.
Kıssa anlatma geleneği çok eski dönemlere rastlar. Cahiliye devri şairleri ve hatipleri aynı zamanda birer kıssacı idi. Bu kişiler, eyyâmü’l-Arab adı verilen kabileler arası savaşları, bu savaşlardaki yiğitlikleri ve cesaretle ilgili kıssalar anlatırlardı. Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem de zaman zaman vaazlarında kıssa anlatmıştır. Nitekim imtihana tabi tutulan kel, kör ve abraş, mağarada mahsur kalan üç arkadaş ve sihirbaz, rahip ve çocuğun hikâyeleri sahih hadis kaynaklarında geçmektedir. Kıssacılık Hazreti Ömer radıyallahu anh döneminde resmî görevler arasındaydı. Bu vazifeyi yürüten sahabiler yaptıkları dînî nasihatlerde kıssa anlattığı gibi fetihlere giden ordularda yer alıp askerleri savaşa teşvik etmek, onların cesaretlerini artırmak için de kıssa anlatırlardı.
Önceden İslâm nazarında olumlu karşılanan kıssacılık daha sonra pek hoş karşılanmamış ve yerilen bir meslek olmuştur. Çünkü Hazreti Osman radıyallahu anhın şehit edilmesinden sonra ortaya çıkan çeşitli fırka ve mezhepler kendi görüşlerini desteklemek için hadis uydurmaya ve kendi ideolojilerini dayatmak için kıssacıları bir propaganda aracı olarak kullanmaya başladılar.
İlmî yetersizsizlik, tanınma arzusu, hadis uydurmak, vaazlarında dinî konulardan uzaklaşmak, uygunsuz fıkra ve hikâyeler anlatmak, dinleyicilerin dikkatini çekmek için zaman zaman hayvan taklitleri yapmak ve konuşmalarında çok abartılı ifadeler kullanmak kıssacıların en belirgin özelliklerindendi. Başta sahabe-i kiram olmak üzere İslâm âlimleri radıyallahu anhüm tarafından kıssacıların kınanmaları ve kıssacılık vazifesinin yerilmesi bu yüzdendir. Nitekim birgün Hz. Ali radıyallahu anh mescide girer ve bir adamın insanlara sohbet ettiğini görür. Adama, ne yaptığını sorar. Halka öğüt veriyorum, cevabını alınca şöyle der: “Bu adam öğüt vermiyor, ben falancanın oğlu falanım. Beni iyi tanıyın, demek istiyor.”
Yine birgün adamın biri büyük hadis âlimi Şu‘be rahmetullahi aleyhin yanına gelir ve bir hadis sorar. Âlim zat, “Sen kıssacı mısın?” diye sorar. Adam “Evet” deyince, “Biz kussâsa hadis rivayet etmeyiz” diyerek onu yanından kovar. Yanındakiler bu tepkisinin nedenini sorduklarında ise, “Bizden hadisi bir karış halinde alıp bir arşın haline getiriyorlar” cevabını vermiştir.
Dünyevî gayeler uğruna yalan yanlış hikâyeler anlatan, hadis uyduran kıssacılar İslâm dînîne çok zarar vermişlerdir. Çünkü hâlâ ortalıkta dolaşan uydurma hadislerin ve filanca gece şu kadar namaz kılınırsa şu kadar sevap vardır, şu duayı okuyan her muradına erişir, bu duayı okuyan her dertten kurtulur ve benzeri asılsız bilgilerin yayılmasında onların payı büyüktür.
Kıssahânlar öyle ileri gitmiş olacaklar ki İslâm âlimleri insanları onlardan sakındırmak için müstakil eserler vermişlerdir. İmam Suyûtî’nin Tahzîr isimli eseri bunlardan biridir. Bu tür eserlerde kıssacıların özelliklerinden, zararlarından ve sakınılması gereken tipler olduklarından bahsetmişlerdir. Allah onlardan razı olsun.
Sözkonusu eserlerden birinde kıssacılar şöyle anlatılır: “Kıssahânlar, daha heybetli gözükmek için süslü bir taht ve renkli kumaşlarla örtülmüş gösterişli minderlerin üzerinde otururlardı. Vaaz ederken yapmacık hareketler yapar, yerine göre yalandan titrer veya ağlarlardı. Hatta başını yumruklayan ve minberden aşağıya kendini atan bile olurdu. Zâhid görünmek için yüzünü yağ ve safranla sarartan, koklayınca gözlerinden yaş gelmesi için yanında kimyon taşıyan bile vardı. İçlerinden öyleleri vardır ki insanlar kendilerine meyletsin diye gösterişli elbiseler giyer, nazik ve kibar hareketler yapar, jest ve mimiklerle sohbet ederlerdi.”
Kıssahânlar hakkında verdiğimiz bu bilgilerde her ne kadar geçmiş zaman kipi kullanılmışsa ve bunlar günümüzden çok önceki dönemlerde yaşamışsalar da kıssacılık faailiyeti internetle birlikte tekrar geri dönmüş gibi gözüküyor. Artık insanların internetteki video paylaşım sitelerinde özel kanallar açması ve kendi marifetlerini sergilemesi çok yaygın. Bunların içerisinde gerçekten hem dünyevî hem de uhrevî anlamda faydalı olanlar vardır. Fakat çoğu tam tersine dünyamızı tahrip edip ahiretimizi de tehlikeye atıyor.
Söz konusu kanalların bazısında dînî konular anlatılıyor. Ancak bu kanallarda anlatım yapanlar tam bir kıssahan; yayınladıkları videolar ise adeta kıssa meclisidir. Nitekim kaliteli görüntü ve çeşitli ses efektleriyle izleyicilerin ilgisini çekecek biçimde hazırlanan videolar kıssahânların süslü taht ve gösterişli minderlerini; anlatım yapanların üslûbu ise o mezmum kıssacıları andırıyor.
Bu kişiler abone sayısını çoğaltmak ve “fenomen” haline gelmek için videolarına “kesinlikle kabul olan dualar”, “bunu izleyen istediği dertten kurtulur”, “bir günde istediğine kavuşturan dua”, “namaz kılmaya akıl almaz çözüm”, ve “şu videoyu şu kadar milyon kişi izledi” şeklinde başlıklar atarak tıpkı kıssahanlar gibi şöhret peşinde koşuyorlar.
İlmen yetersiz olan bu kişiler bir vaize yakışmayacak bir üslûpla namaz, dua, kader gibi dînî konuları anlatırken dinleyicilerin ilgisini çekmek için sürekli espri yaparak, yapmacık hareketlerde bulunarak ve kahkahalar atarak son derece lakayt bir tutum sergiliyorlar. Halbuki bu tür hareketler, sahabe-i kiram ve diğer selef âlimlerimizin kıssacıları sevmemesi, insanları onlardan sakındırması ve bu mesleğin dinen hoş karşılanmamasına neden olmuştu. Çünkü sahâbiler, Allah Rasulü sallallahu aleyhi ve sellemin ne şekilde vaaz verdiğini görmüştü ve onun gibi vaaz ederlerdi. Tabiîn ve sonraki dönemde gelenler de sohbetleri aynı minval üzere verirlerdi. Mesela İmam Mâlik rahmetullahi aleyh hadis anlatacağı zaman önce gusül abdesti alır, en güzel elbiselerini giyer, güzel kokular sürünür, en güzel sarığını sarar ve edep ve huşu içinde konuşurdu. Nitekim Allah’ın dinine hürmet etmek O’na hürmettir.
Bahse konu kişiler ise bu tavırlarıyla dîne saygısızlık etmiş ve dinen uygun olmayan bir mesleği icra ediyorlar. Fakat sadece kendilerine değil insanlara da zarar veriyorlar. Çünkü bu kişilerin videolarının görüntülenme, beğenilme ve kanallarına abone olanların sayısına bakılırsa sözlerine kulak veren, yayınladıkları videoları izleyen ve onları takip eden insanlar hayli fazla. Bu aboneler, dînî konularda bilgi sahibi olmak için internette arama yapıp nihayet hoca zannettiği bu kişilerin kanalına abone oluyor, onları takip ediyor ve eksik yanlış bilgiler edinmeye başlıyorlar. Nitekim eski kıssacıları dinleyenlerle ilgili şunlar söylenmiştir: “İlme yeni başlamış biri tabi olacağı bir âlim arar. Sanır ki kıssahanların anlattığı hikâyeler, naklettiği hadisler İslâm dînidir. Böylece hidâyet ararken yoldan çıkmış olur.”
Ebu İdris el-Havlânî rahmetüllahi aleyh onların dinleyenlere verdiği zarara şu temsille dikkat çekmiştir: “Mescidin bir tarafında yangın çıktığını görmek âlim olmayan birinin vaaz edip kıssalar anlattığını görmekten daha hayırlıdır.”
Yazımızı Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin İbn Ömer’e yaptığı nasihatle bitirelim:
“Ey Ömer’in oğlu! Dinini koru. O senin etin ve kanındır. Onu kimden aldığına dikkat et. İstikamet üzere olanlardan al, yoldan sapmışlardan değil.”
Aşağıdaki kaynaktan faydalanılmıştır:
Mostar Dergisi - Sayı:185 s.30